Avrupa’da 22 ülke, sayısız şehir gezen biri olarak Avrupa Birliği üzerine birkaç kelam edebileceğimi düşünüyorum….
AB’yle ilişkilerimizde son dönemde sıkıntılı bir süreç yaşadığımız vakıa…
Bunun geri planında muhakkak ki değişen dünya düzeni, orta doğudaki hesaplar, mülteci meselesi ve Türkiye’nin tarihi misyonu, coğrafi konumu önemli rol oynamakta.
Türkiye’nin uzun yıllardır Avrupa macerasını takip edenler bilir, AB’nin Demir Çelik Birliği olarak kurulduğu tarihten itibaren ilk protokol sonrası AB’ye aday ülkeler arasında yer aldık.
AB’yle yakından uzaktan ilgisi olmayan bir çok ülke üye oldu ancak biz bir türlü üye olamadık. Hükümetler değişti, dünya değişti, milenyum çağına girdik bir türlü AB üyeliğimiz gerçekleşmedi, bu gidişle de gerçekleşmeyecek.
Bunun ekonomik, teknik boyutları vardır muhakkak, ancak en önemli sebep siyasi ve tarihi arka plandır.
Çünkü Sovyet Bloğundan ayrılan ve Türkiye’nin taşıdığı şartların neredeyse hiçbirini taşımayan ülkeler bile 2007 yılında AB’ye üye olabilmişlerdir.
Bulgaristan bu örneklerin başındadır.
Hem ekonomik anlamda, hem de insan hakları, hukuk gibi alanlarda Türkiye’den çok çok gerilerde olan bir ülke olarak Bulgaristan sorgusuz sualsiz AB’ye alınmıştır.
Keza yine Hırvatistan ve diğer doğu bloğu ülkeler de AB’nin pek çok kriterine uymasa da üyeliğe alınmışlardır.
AB ülkelerinin çoğunu gezdiğimizde teknik altyapı açısından Türkiye’nin diğer AB ülkelerinden pek de aşağı kalır yanı olmadığını gördük.
Özellikle kitle iletişim araçlarının kullanımı açısından pek çok Avrupa Birliği ülkelerinden daha ileride olduğuna şahit olduk.
Meselenin özü aslında Türkiye’nin tarihi geçmişi ve misyonunda yatmaktadır. Bir diğeri de Orta Doğu ve Kafkaslar gibi sorunlu ülkelerle sınır olmasıdır.
Avrupa Birliğinin şartları aslında hikayedir. Kendine bir tampon bölge olarak Türkiye’nin bu sorunlu ülkelerle arasında duvar olmasını istemenin dışında başka bir talebi yoktur.
AB diyor ki, Benden uzak dursun, ama onlara da yakın olmasın.
Klasik 60 yıllık arada kalmışlık böyle sürüp gitsin.
AB çözümsüzlüğü çözüm olarak Türkiye’ye dayatıyor. Çünkü çözümsüzlük işine geliyor, hem Türkiye’yi yanında tutuyor, hem de Türkiye’yi AB sopasıyla dövmekten geri durmuyor. Her halükarda kazançlı olan AB neden bu durumun değişmesini istesin ki?