Geçtiğimiz Salı günü ABD Başkanı Donald Trump, Savunma Bakanlığı’nı Suriye'deki PYD/YPG'yi doğrudan silahlandırması için yetkilendirdi. Birçok kişi böyle bir kararı bekliyordu. Pentagon, önceki yönetimin zamanından beri, Kürt militanları destekleme planına büyük vakit ve çabalar sarf etti, dolayısıyla bu planı öylece kaldırıp atmasını beklemek saflık olur.
Ne yazık ki bu karar, yanlış istikamette atılmış bir diğer adım olarak, arka arkaya gelen ABD yönetimlerinin Ortadoğu'da son 15 senede yaptığı felaket niteliğindeki hatalara bir yenisini ekleyecek. Çünkü PYD'ye destek kararı, ABD'nin Türkiye'yle ilişkisi, terörizmle mücadele ve Suriye'nin geleceği konularıyla bağlantılı olarak savunduğu her ne varsa ona ters düşüyor.
Böyle yanlış kararlar yüzünden bölgedeki ABD karşıtlığı giderek artıyor.
- ABD’nin stratejik körlüğü
Görünüşe göre, ABD'deki karar vericiler, bölgeyle ilgili yaptıkları uzun vadeli planlarda feci bir stratejik körlüğe saplanmış durumda. Çok karmaşık ve çok yönlü bir meseleyi ortadan kaldırmak için yaptıkları şey, sorunun yalnızca bir tarafıyla ilgilenerek, kapsamı çok sınırlı bir taktik düzeyinde çalışmaktan ibaret; ama en önemlisi de kararlarının, özellikle de bölgesel müttefiklerine büyük zarar vermekte olan yıkıcı etkilerinden habersizmiş gibi davranmak.
Batılı yetkililer ve Batı medyası PYD/YPG ve PKK arasında hayali bir ayrım yaratarak PYD tehdidinin ciddiyetini sulandırma eğiliminde. Ancak PYD'nin bir terör örgütü olduğunu ve ABD, AB, NATO ve Türkiye tarafından terörist bir örgüt olarak kabul edilen PKK'nın Suriye'deki uzantısı olduğunu gösteren tartışmasız gerçekler var.
Bir yıldan uzun bir süre önce, ABD eski Savunma Bakanı Ashton Carter'a, ABD Kongresi'nde göreve kabulüyle ilgili gerçekleştirilen Senato oturumunda, PYD'nin PKK ile müttefik veya ciddi şekilde bağlantılı olup olmadığı sorulduğunda, verdiği cevap "Evet" olmuştu.
- PYD desteği PKK’yı da cesaretlendirdi
PKK'nın, NATO’nun bir üyesi olan Türkiye'ye karşı otuz yılı aşkın süredir düzenlediği saldırılarda on binlerce Türk hayatını kaybetti veya yaralandı. Bu saldırılar, ABD'nin PYD'ye, kendisini Suriye'de destekleme sözü verdiği 2015 senesinden itibaren yeniden alevlendi. ABD'nin bu adımı PKK'yı Türk hükümetine karşı cesaretlendirmekle kalmadı, aynı zamanda PYD'ye de sınır ötesi saldırılar gerçekleştirme ve Türkiye'ye intihar bombacıları gönderme imkanı tanıdı.
Türkiye'deki siyasi ve askeri yöneticilerin nazarında, PYD/PKK sorunu doğrudan, stratejik ve uzun vadeli bir güvenlik tehdididir. Bu mesele, Türkiye'nin toprak bütünlüğünü tehdit eden bir ulusal güvenlik meselesidir. Bu yüzden Ankara, NATO üyesi olsun olmasın, tüm ortak ve müttefiklerinden bu konuda her zaman dayanışma bekliyor.
Genellikle ABD'yi güvenilir bir müttefik olarak görme eğiliminde olanlar ve onunla iyi ilişkiler içinde olmanın önemli ve gerekli olduğunu düşünenler, bu yaşananları halka anlatma konusunda son altı yıldır zorlanıyor. ABD'nin PYD'yi destekleme kararı, bu açıklamaları daha da zorlaştırdı.
- ABD’deki Türkiye algıları
ABD'deki pek çok kişi, günün sonunda, ABD'nin PYD'yi destekleme kararını Türkiye'nin kabul etmek zorunda kalacağını düşünüyor. “Türkler bunu yutmak zorunda kalacak” fikrindeler ve “Ankara'nın, bu kararı bir süre protesto ettikten sonra, onu engellemek için yapabileceği pek bir şey olmayacak, zira uzun vadede ABD'ye eli mahkum ve başka bir seçeneği de yok” diye düşünüyorlar.
Teorik olarak bu da ihtimallerin arasında, fakat Türkiye'nin stratejik müttefiki ABD yüzünden maruz kaldığı çok sayıda ve mükerrer hayal kırıklıkları ve hüsranlara bakılacak olursa, Türk hükümeti beklenmeyen bir yol tutup Suriye'de kendi ulusal güvenliğini ve çıkarlarını savunacak olursa, ABD bunu kaldırabilir mi acaba?
- ‘Kirli oynamayan istediğini alamaz’
Başka bir deyişle, ABD yönetimi bir NATO müttefikinin menfaatlerini ve ulusal güvenliğini hiç umursamamaya devam ederse, Ankara da ‘oyunbozanlık’ yapmak zorunda kalabilir. Aslında bunun ABD'den istediğini alabilmek için tutulabilecek tek yol olduğunu düşünenler var: Washington'la kirli oynamaz, onu daha büyük maliyetlere sokmaz ve planlarını bozmazsanız, sizi asla ciddiye almayacaktır. Bunun, Ankara'nın istediklerini elde etmesinin tek yolu olduğu ortaya çıkarsa, Trump için kızılca kıyamet kopabilir demektir.
Geniş anlamda, Beyaz Saray'ın bir terörist grupla (DEAŞ) savaşma adına diğer bir terörist grubu (PYD) destekleme kararı, sadece ABD'yi müttefiklerinin ve bölgedeki insanların nazarında güvenilirliğinden daha da soyutlamaakla kalmıyor, bir de radikaller ve teröristler için, uzun vadede mükemmel bir istihdam aracına dönüşüyor.
- Sünni-Arap çoğunluk ABD’ye güvenmiyor
ABD'nin ve uluslararası toplumun, İran Devrim Muhafızları'nın Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'i desteklemek için yabancı Şii askerlerden oluşan bir ordu kullanıyor olmasına göz yummuş olduğunun gayet farkında olan bölgedeki Sünni-Arap çoğunluk, ABD'nin bu 'pek seçici' terörizmle mücadelesine de, 'alet çantasından' kendilerini hedef almak için çıkarılmış 'diğer bir alet' olarak bakacaktır. Bu görüş 2003 yılından bu yana giderek güçleniyor ve Kürt militanları destekleme kararı, bu görüşü sadece daha da güçlendirecektir.
Nitekim PYD, bir grup bilinen üst düzey PKK komutanı tarafından fiilen yönetiliyor; ister Türkiye veya Irak'tan gelme PKK'lılardan, ister kendi ülkelerinin hiçbir protestosuyla karşılaşmaksızın örgüte katılmış batılı ‘savaşçı’lardan oluşsun, PYD'nin mensuplarının birçoğunun yabancı olduğunu söylemeye hacet yok. Bu gerçeğe rağmen, ne bu Kürt savaşçılara ne de İran yanlısı Şii savaşçılara ‘yabancı terörist savaşçı’ muamelesi yapılıyor. Bu da ABD'nin ve uluslararası toplumun, Suriye'deki yabancı teröristlere karşı koyma konusunda şimdiye dek savunduklarıyla büyük bir tezat içinde. Bu anlamda Beyaz Saray'ın PYD'yi destekleme kararı, nihayetinde bizzat kendisinin DEAŞ ve el-Kaide'yi yenme hedefiyle ters düşüyor.
- Zorla değiştirilen demografik yapı
Bu kararının Suriye'nin geleceği üzerinde de yıkıcı etkileri olacak. PYD liderleri, sahiplendikleri devleti kurmak için, Suriye'nin kuzeyini tamamen ele geçirmeye yönelik ayrılıkçı planlarını gizlemiyorlar. Böyle bir hamle, kuzey Suriye'nin en batısıyla en doğusu arasındaki toprakları Akdeniz'e kadar ele geçirmelerini ve Türkmen ve Hristiyan azınlıklarla birlikte, çoğunluğu oluşturan yerli Arapları da oradan sürmelerini gerektiriyor.
Son iki yılda Obama ve Trump yönetimlerinden etkili bir siyasi taahhüt ve görülmemiş bir askeri destek alan PYD, büyük toprak parçaları ele geçirmeye ve işgalini sürdürülebilir kılma yolunda, kuzey Suriye'nin demografik yapısını yeniden şekillendirmeye muvaffak oldu. Böylece, devlet kurma nihai hedefine giderek daha da yaklaşıyor.
- ABD’nin Suriye’nin bütünlüğüne verdiği destek sadece sözde
ABD bir Kürt terör örgütü lehine, kuzey Suriye'de işgal edilmiş, Arap çoğunluğun yaşadığı bölgelerin demografisinin değiştirilmesine katkıda bulunmakla kalmıyor -ki bunun aynısını İran da Suriye'deki çeşitli bölgelerdeki milis güçlerinin yardımıyla yapmakta- aynı zamanda, Suriye'nin birliğini ve toprak bütünlüğünü dilinden düşürmemesine rağmen, ülkenin parçalanmasının da önünü açıyor.
Verilen askeri desteğin fiili sonucu, Suriye'de küçük bir Kürt ordusunun kurulması olacak. PYD militanları işgal ettikleri topraklardan ne çıkacak ne de oraları başkalarına devredecekler. Ayrıca diğer hiçbir askeri grup tek başına onları oralardan çıkaramayacak. Zira bölgenin sağlam bir şekilde eğitilmiş ve donatılmış en büyük gücü onlar olacak. Kuzey Suriye'de fiilen bir PYD Kürt devleti kurulmuş olacak ve kimse Kürt militanları, Suriye'de özgür seçimlerle iş başına gelmiş demokratik bir meclisin, kuzey Suriye'nin yönetim şekline karar vermesine müsaade etmeleri konusunda ikna edemeyecek.
- PYD desteğinin diğer muhtemel sonuçları
Bu durum ise nispeten uygun şartları haiz diğer azınlıkları da PYD örneğini takip konusunda teşvik edebilir. Durum böyle olursa ve o zaman ABD de Türkiye'yi memnun etmek ya da bu Kürt militan grubuna baskı uygulayabilmek için desteğini çekmeye karar verirse, Rusya ve İran da dahil olmak üzere, PYD'yi farklı maksatlarla kullanabilmek adına, sahneye birçok aktör atlayacaktır.
Diğer bir mesele ise ABD'nin PYD'ye destek vererek şu veya bu şekilde Esed rejimini de fiilen destekliyor olduğu. Tıpkı İran gibi, Esed rejiminin de geçmişte terör örgütlerini siyasi bir araç olarak uzun bir süre kullanmışlığı var. Gerçekten de Hafız Esed PKK'yı ve lideri Abdullah Öcalan'ı Türkiye'ye karşı uzun bir süre barındırmış, desteklemiş ve kullanmıştı.
Babasının izinden giden Beşşar Esed de PYD'yi kullanmakta. PKK'nın yan kuruluşu olan PYD'nin Türkiye'ye yönelik düşmanlığını çok iyi bilen Suriye rejimi, kuzey Suriye'deki birçok şehri, Suriye devriminin erken safhalarında, Kürt militanlara kendi elleriyle resmen teslim etti. Maksat, PYD'yi Türkiye aleyhine dolaylı bir şekilde manipüle etmeden evvel, Türkiye ve Esed rejimi arasında bir ara bölge oluşturmaktı.
PYD işgal ettiği toprakları elinde tutamadığı her noktada, oranın Türkiye destekli Suriyeli muhaliflerin eline geçmesine engel olmak için Esed rejimini yardıma çağıracaktır. ABD'nin PYD'ye bölgesel kontrolünü genişletmek için destek sunmaya devam ettiğinde diğer şehirlerin başına neler gelebileceğinin canlı bir örneği, kuzey Suriye'deki Menbiç şehridir.
Sonuç olarak bütün bunlar, ABD'nin, kendini katil Esed rejiminin devrilmesine adamış olmadığının işaretleri. Hiç kimse, PYD'ye yardım etmenin, Suriye'deki DEAŞ varlığının bir numaralı sebebi olan Esed probleminin çözümüne nasıl bir katkı sağlayacağını anlayamıyor. Bütün bunlar, ABD yönetimlerinin bölgede ne kadar kısır görüşlü davrandıklarını ve bu acımasız kısır döngüyü beslemeye devam ettiklerini gösteriyor.
Mütercim: Ömer Çolakoğlu
[Uluslararası ilişkiler alanında uzman olan Ali Hüseyin Bakir siyasi danışmanlık yapmaktadır]
* “Görüş” başlığıyla yayımlanan makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansı’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.