“Aşk acısı taşımayan yürek ya deliye aittir, ya da ölüye.” (Hz. Mevlana)
“Aşk davaya benzer, cefa çekmek şahide. Şahidin yoksa davayı kazanamazsın.” (Hz. Mevlana)
Aşk efendimizin altı yüz kanadıyla Cebraili görüp korkarak ve titreyerek eve geldiğinde Hz. Hatice’nin:
- Yemin ederim ki Allah, hiçbir zaman seni utandırıp üzmez. Çünkü sen akrabanı gözetirsin, doğruyu konuşursun, biçarelerin elinden tutarsın, yoksulları kayırırsın, misafirleri ağırlarsın, haksızlığa uğrayan kimselere yardım edersin, diyerek efendimizi (s.a.v) teskin edişindeydi.
Aşk efendimizin kalın bir kamıştan örülmüş hasırın üzerinde yatmaktan dolayı yüzünde oluşan izlere bakıp hüzünlenen Hz. Ömer’in:
- Ya Rasulallah! Bizans ve İran hükümdarları saraylarda yaşarken sen bir hasırın üzertindesin demesine efendimizin “ İstemez misin ya Ömer? Dünya onların ahiret bizim olsun” demesi değil miydi?
Aşk güzeller güzeli efendimizin sevgilisinin Aişesinin beni ne kadar seviyorsun ya rasulallah sualine kördüğüm gibi cevabını vererek sevdiğinin gönlünü hoş tutmayı bilişindeydi.
Aşk peygamberlik, vaizlik, imamlık, komutanlık, devlet başkanlığı, eş, baba, dede rollerinin hepsine rağmen efendimizin kendi söküğünü dikiyor oluşunda, kapısının önünü süpürmesinde, koyun sağışında değil miydi?
Sahi aşk neydi? Aşk sadece kulların rabbimize secde edişinde mi yoksa rabbimizin bizi onca hatamıza, günahımıza, kötülüğümüze rağmen hiç birini yüzümüze vurmadan secdeye kabul edişinde miydi? Necip Fazılın:
“Beni kimsecikler okşamaz madem, öp beni alnımdan sen öp seccadem” dizelerinde vurguladığı gibi benliğin yok olduğu alnın tevazu ile secdeye konulduğu yer değil midir aşk?
Aşk peygamber efendimiz vefat ettiğinde Hz. Bilal’in ezan okuyamayışı, insanların onun sesini duyduklarında Rasulullah’ın geldiğini zannetmeleri, Bilalle bütünleşen ezan değil miydi?
Hz. Ömer’in kim ona öldü derse kellesini alırım diyecek kadar kendini kaybetmesi peki?
Aşk Hz. Peygambere siper olup darb edilen ve baygın düşen Ebubekir’in (r.anh) ayılır ayılmaz Rasulullah nerede diye sorması ve onu görmeden içinin rahat etmemesi değil miydi?
Aşk Allah Rasulunün halasının oğlu Abdullah bin Cahş’ın malını, mülkünü, evini terk edip Medine’ye hicret ettiğinde evine Ebu Cehilin el koyduğunu duyduğu bir sırada Rasulullah’ın ona:
- Abdullah! Allah’ın sana Mekke’deki evinin yerine cennetinde bir ev vermesi hoşuna gitmez mi? sualine Abdullah’ın gözlerinin içi parlayarak elbette ey Allah’ın rasulü cevabını verişindeydi.
Rasulullah islam’da ilk askeri hareketi yapmak için sekiz kişi belirledi. İçlerinde Abdullah bin Cahş ve Sad bin Ebi Vakkas da vardı. Bu sekiz kişinin görevi Taifle Mekke arasında bulunan Kureyşli müşrikleri gözetleyip onlarla ilgili bilgi toplamaktı. Sancağı Abdullah bin Cahş’a veren efendimiz onlara gidecekleri yönü tarif etti. Nihayet belirlenen yere vardılar, o gün haram ayların son günüydü. Karşılarına dört müşrik çıktı. Birini öldürüp, ikisini esir aldılar, diğeri ise ellerinden kurtuldu. Rasulullah’ın yanına varıp olanları anlattıklarında Rasulullah yapılanları çok çirkin gördü.
-Ben size öldürmemenizi sadece bilgi toplamanızı emretmiştim, dedi.
Haklarında Allah’tan bir emir gelinceye kadar esirleri bekletti. Ganimetleri de almadı. Sahabeler Allah’ın rasulüne karşı geldikleri için adeta perişan oldular. Yaptıkları hatanın büyüklüğü altında ezildiler. Kimse de onlarla konuşmuyordu. Mekkeli müşrikler peygamber efendimiz için Muhammed haram ayda kan döktü diyerek efendimizi kötülüyorlardı. Abdullah bin Cahş ve diğerlerinin efendimize karşı duydukları mahcubiyet arttıkça artıyordu. Nihayet çok geçmeden haklarında bakara suresinin 217. ayeti nazil oldu:
“ (Ey Muhammed) Sana haram ayı ve o aydaki savaşı soruyorlar. O ayda savaşmak büyük günahtır. Allah yolundan alıkoymak, onu inkar etmek, Mescid-i Haram’a engel olmak ve halkını ordan çıkarmak Allah katında daha büyük bir suçtur. Fitne çıkarmak ise öldürmekten daha büyük bir suçtur.”
Bu ayet inince Rasulullah’ın ve ashabının içi rahatladı. Ganimetler alındı ve esirler fidye karşılığında serbest bırakıldı.
Abdullah bin Cahş Bedir savaşına da katıldı. Uhud savaşında ise Sad Bin Ebi Vakkas’a haydi dua edelim ve birbirimizin duasına amin diyelim, dedi. Sad bin Ebi Vakkas şöyle dua etti:
“Allah’ım, düşmanla karşılaştığımızda benim karşıma güçlü kuvvetli birini çıkar, onunla çarpışıp, onu yeneyim ve ganimet alayım.” Abdullah bin Cahş ise şöyle dua etti:
“Allah’ım beni güçlü kuvvetli iyi dövüşen biriyle karşılaştır.Senin yolunda onunla dövüşeyim. O da benimle dövüşsün. Sonra beni yensin. Şehit olayım. Burnumu , kulağımı kessin yarın sana kavuştuğumda burnun ve kulağın niye kesildi dediğinde senin ve rasulün için diyeyim.”
Abdullah bin Cahş Uhud savaşında şehit olur ve duasında dile getirdiği gibi uzuvları kesik bir halde görülür.
Aşk gerektiğinde maşuk için can vermeyi papam parça olmayı istemeyi gerektirir. Abdullah bin Cahş gibi, Hz. Hamza gibi, Mus’ab bin Umeyr gibi.
Allah onlardan razı olsun. Bizlere de dünyaya ve ölüme meydan okuyabileceğimiz aşklar nasip eylesin. Amin.