Pazartesi günü ilk kez gittim Diş Hekimliği Fakültesi’ne. Aşkın Terapi’yi konuştuk. Çok beğendim. Hem mekanı hem de insanları son derece nezih. Konuşmadan önce ağız bakımı da yaptılar sağ olsunlar.
Bir kurumun gelişmişliği sosyal faaliyetlere ayırdığı vakitle de ölçülür. Bu anlamda başta Sayın Dekan ve Öğretim Üyeleri olmak üzere tüm çalışanlarını kutluyor ve nazik ev sahipliklerinden dolayı teşekkür ediyorum.
Şimdilerde konuşma yapmak için insanların karşısına çıktığımda bunu neden yaptığımı soruyorum kendime. Önceleri iyi bir konuşmaydı denmesini istediğimi biliyorum. Övücü sözler duyma gereksinimi. Onaylanma isteği. Şimdilerde bunun hem bana hem de dinleyenlere faydalı olmasının daha önemli olduğunu düşünüyorum. Bazen bir konuşma sadece bir kişi için olabiliyor. Ve yapılanların yapılması gerektiği için yapılması gerektiği. Şimdilerde düşündüğüm bu. Bundan yaklaşık 1 ay önce Azerbaycan’da bir üniversitede konuşmuştum. Tamamen yabancı olduğum bir yer. Öğrencilerin hiçbirisi ne beni daha önce duymuş ne de ben o üniversitenin adını. Konuşma da planlı değildi. Bir sempozyum için gitmiştim Azerbaycan’a. Sempozyumda konuşmamı yaptıktan sonra, katılımcılardan bir hoca aynı konuşmayı kendi üniversitelerinde yapıp yapamayacağımı sordu ve kabul ettim. Ertesi gün ordaydım. Dün bir elektronik posta aldım. O üniversitede okuyan bir öğrenci. Kendisiyle ilgili çok önemli bir konuyla ilgili yardım istiyordu. Belki o gün oraya onun için gittik.
İbrahim Ethem’i bilirsiniz. Sultan. Önce tahtının sonra da gönüllerin. Ve gönül sultanlığı hatırına tacını ve tahtını terk etmiş. Bir gece sarayının tavanındaki bir sesle uyanır kimdir neyin nesidir diye merakla seslenir. Damda deve arıyoruz derler. Ne garip damda devemi olurmuş, aranacak yer mi deyince: sen Allah’ı kuş tüyü yataklarda aramıyor musun asıl kendine şaş derler ve yolculuk orada başlar. Ömrünün sonlarına doğru bir külhana(hamam) uğrar İbrahim Ethem. Kendisi de külhancı da yaşlıdır. Soğukta üşümüştür. Isınır orda. Sohbete dalarlar yaşlı külhancıyla. Lafın bir yerinde külhancı der ki: bütün dualarım kabul oldu bugüne dek, yalnız bir duam var, o kabul olmadı der. İbrahim Ethem kendisini tanımayan külhancıya sorar. O nedir ki? Külhancı: Hep ölmeden bir kez olsun İbrahim Ethem’i yüz yüze görmek diledim. Ancak olmadı bugüne dek diye cevaplar. Çook gerilere gider İbrahim Ethem ta sarayında tavandaki gürültüleri duyduğu güne. Demek bunca yol, bunca seyr-i suluk, bunca çaba ve benim gurbetim senin duan içinmiş der.
Bir şeyin yapılması, yapılması gerektiği gibi yapılması ve yapılması gereken zamanda yapılması. Bundan söz ediyorum. Resmin bütünü hikmet sahiplerinin göreceği yerde. Eğer bir şey bizim sorumluluk alanımızda ise bize onu yapmak düşer. Sonuç veya netice bir başka yerin işi. Sürece odaklı yaşamak bize düşen. Sonuca odaklı değil.
Az önce, bu yazıyı yazmadan önce Steve Jobs’un Stanford Üniversitesi mezuniyet töreninde yaptığı konuşmayı dinledim internette. İsteyenler için adresini de vermek istiyorum. (http://seferkilic.blogspot.com/2007/12/blog-post.html) Türkçe altyazılı seyredebilirsiniz. Üç hikaye anlatıyor orada Apple ve Machintos’un kurucusu. Evlatlık verilmesiyle başlayan yaşamında. Birincisi üniversiteyi bırakması. İkincisi kayıp ve sevgi diğeri de ölümle ilgili. Ve yaşanılan her şey noktalardır. Bunlar geriye dönünce birleştirilmek içindir diyor. Neyin neden olduğuna ilişkin yukarıda yazdıklarıma benzer ifadelerle.
Bütün endişelerimize son verecek yegane kelimenin ölüm olduğunu söylüyor ve her günü sanki son gün gibi düşünme önerisinde bulunuyor. Bunlar bize yabancı kavramlar değil elbette. Mutlaka kalbin ve sezgilerin sesini dinlemeyi öğütledikten sonra şöyle bitiriyor: Aç kalın, Aptal kalın. Bu aptalı Abdal olarak algılamamızda bir sakınca görmüyorum.
Esenlik dileklerimle…