Yüce Allah’ın en güzel isimlerinden birisi el-Bâsıt’tır. Bu isim, nimeti nihayetsiz olup, dilediği kullarına dilediği kadar bol bol veren, geniş imkânlar sağlayan, iç huzuru veren ve ruhları bedenlerde yayan gibi anlamlara gelir. Dolayısıyla, bütün varlıklar Yüce Allah’ın kudretindedir. Mülk’ün sahibi O’dur. Mülkü dilediğine verir, dilediğinden de alır. O, yaptığı fiillerden sorumlu değildir. O’nun fiillerinde hikmet vardır. Bu bağlamda Yüce Allah, el-Bâsıt isminin bir tecellisi olarak; kimi kullarının iç dünyalarına neş’e, sevinç ve sürür tohumları eker, meyvesini verdirir. Kimilerine engin hazinesinden bol bol rızık, mal, mülk ve genişlik verir.
Bir Müslüman Cenab-ı Hakk’ın en güzel isimlerinden birisi olan el-Bâsıt ismini kendisine ahlaki ilke edinmelidir. Yüce Allah’ın izni ve inayeti dâhilinde, bu isimden, hem beden diliyle zikir ve hem de hal diliyle maddi ve manevi anlamda istifade etme imkânına kavuşabilir. Bu ismin fert ve toplum hayatında görünen manevi ve maddi tecellileri şunlardır:
Bunlardan ilki, Yüce Allah’ın el-Bâsıt isminin fert ve toplum hayatında manevi imkânların açılması şeklindeki tecellisidir. Tasavvufta bast hali; neşe, sevinç, rahat ve huzur halidir. Bir başka ifade ile ruhun feyz, kalbin ilham alma ve Cemali tecellileri müşahede etme halidir. Bast sahibi bu hali muhafaza etmede çok dikkatli olmalıdır. İnsanın iç âlemi inşirah, huzur, genişlik, neşe, sevinç ve huzurla dolduğu zaman, bu dışına, yüzüne ve davranışlarına yansır. Mutluluk alameti olarak, daima çevresindeki insanlara pozitif enerji verir. Bunda elbette Yüce Allah’ın el-Bâsıt isminin Cemali yansıması büyük rol oynar. Bu konuda Efendimiz Hz. Muhammed (a.s)’dan gelen şu rivayet çok açıklayıcıdır: “Mü’minin işine şaşarım. Gerçekten O’nun bütün işleri hayırdır. Bu, mü’minden başka hiç kimse de yoktur. Kendisine varlık isabet ederse şükreder, bu onun için hayırdır. Darlık isabet ederse sabreder, bu da onun için hayırdır.”[i]
Yine İlahi tecelli olarak bast hali yerine göre Müslümanların hayatında “Allah’ın günleri” diye isimlendirebileceğimiz tarihi dönemlerin açılması şeklinde de tezahür edebilir. Birey ve toplumlar inanç ve ifade özgürlüğü sayesinde darlık, sıkıntı halinden kurtulurlar. İslam’ı yaşamada önleri açılır, zafer ve fütuhatlar nasip olur, iyi bir aileye, iyi bir eşe, hayırlı evlatlara kavuşurlar, sadık arkadaşlara sahip olurlar. Cemaat ruhundan doya doya istifade ederler. Ulemâi âmilinden ve sulehâi sâlihinden olan maneviyat önderleriyle feyizlenirler. İlmi hayatlarında imkânlar sonuna kadar açılır.
Diğeri ise, el-Bâsıt isminin maddi hayattaki tecellisi olup ticaret hayatına ve kazançlarabolluk ve bereket olarak yansımasıdır. Şu âyette belirtildiği gibi: “Göklerin ve yerin anahtarları O’nundur. Rızkı dilediğine bol bol verir, dilediğine de ölçülü verir. Çünkü O, her şeyi kemal üzere bilendir.”[ii]Çünkü rızk, kendisiyle yarar sağlanan şeydir. İslam inancında, iktisadi hayatın gerçek düzenleyicisi, Yüce Allah’tır. Her ne kadar iktisat bir insani ilimse de insanda kazanma ve biriktirme duygusuyla birlikte ihtiyaç duygusunu yaratan yine Allah’tır. Bu açıdan meseleye bakacak olursak, rızk konusu kaza ve kader inancıyla bağlantılıdır. Bu inanç hiçbir zaman çalışmayı ve üretmeyi askıya almayı gerektirmez. Hiçbir kimse, kaderini okuyarak hareket etmez. Müslümanlar, çalışmak, üretmek ve emek harcamak gibi fiilleri gerçekleştirmekle yükümlüdür. İşin neticesini yaratacak olan Allah’tır.
Netice olarak söylemek gerekirse, bir Müslüman’ın hayatında Yüce Allah’ın el-Bâsıt ismi, İlahi ahlakın önemli bir unsuru olarak hayat bulmalıdır. Bazen bu ismin cemali tecellisi manevi hayatımızda yerine göre iç huzuruna dönüşür, yerine göre mutlu bir aile düzeni şeklinde tezahür eder, bazen de ilmi genişlik olarak kendini gösterir. Yerine göre hem manevi zenginlik ve hem de maddi zenginlikle birlikte bulunabilir. Her iki genişlik ve rahatlık durumunda da insan şımarmamalı, haddini bilmeli ve edebe uygun hareket etmelidir. Çünkü insan varlıkla da yoklukla da imtihan halindedir. Bast hali ancak, şükür ve sabır ehli olmakla korunabilir.