Gazze’de acımız katlanarak devam ederken, İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı küresel düzeyde bir gelişme sayılabilecek trajik bir helikopter kazasında vefat etmişken bula bula bu konuyu mu buldum yazacak. Bu konuyu buldum, çünkü tam da bu konu ile ilgili bu günlerde yaşanan hareketlilikten dolayı bu konu ya çözülecek ya da kimi seçkin(!) ablalar ve abiler yüzünden kangren olmaya devam edecek.
Belki sizler de görmüşsünüzdür. Bir muhtarımızı sarı önlük giymiş sokak hayvanı dostu(!) olduğu iddiasındaki ablalar, sahipsiz başıboş köpekleri toplayıp barınağa göndermiş diye hesaba çekiyorlar. Üstelik oldukça külhanbeyi bir üslupla. İyi de bu cesareti nereden alıyorlar? Tabii ki, oğlu, kızı, torunu ya da vücudundan bir uzvu sahipsiz başıboş sokak köpeklerince parçalanmamış, bu acıyı yaşamamış bir yakınını köpekler sebebiyle toprağa vermemiş, sokaktan bihaber hanımefendi ve beyefendilerin hazırladığı yasalar yüzünden. Kim bunlar? Ne özendikleri ve öykündükleri batıyı ne de ait oldukları toprakları tanıyan, kamudan maaş almak dışında sosyal faaliyeti ve toplumsal aksiyonu olmayan kimi seçilmiş kitle. Bu kitle ki, kitle olmaktan çıkıp toplumun önünde dev bir kütleye dönüşmüşler. Artık yerlerinden kımıldatabilmek bile mümkün değil. Her sorun, çözüme kavuşma yolunda bu kütleye toslamak zorunda kalıyor.
Tanıdığım ve zekâsına güvendiğim bir hukukçu arkadaşım, hâkim ve savcı stajlarına hiçbir pozitif ayrımcılık yapmadan sıradan suçluların yaşadığı süreçleri yaşamak üzere en az 48 saat nezarethane ve en azından 15 gün cezaevi günleri de konulmalı demişti. Ben de sokaklarda 10 milyonu aşmış, sahipsiz ve başıboş köpeklerle ilgili yasa hazırlayacak abla ve abilere çocukları ve torunlarıyla birlikte hiç değilse bir hafta o köpeklerin yaşadığı mahallelerde/mekânlarda, hayatı o mekânlarda yaşayan insanlarla paylaşmalarını teklif ediyorum.
Şöyle, küçücük yavrularıyla çocuk parkında etraflarını kuşatan onlarca köpek çenesinden kurtulabilmek için plastik oyun kulesinin tepesine sığınıp yavrularını bağrına basıp feryat eden annenin telaşını bir yaşasınlar. Okula giderken saldırıya uğrayan küçücük yavrunun bedeni kendilerine poşetlerde teslim edilen ebeveynin acısına tanıklık etsinler. Tarlada rızkını kazanırken onlarca köpek tarafından yok edilen teyzenin geride bıraktıklarının yaşadığı travmayı bir görsünler. Belki merhamet ederler de, çıkardıkları yasanın toplumda neye tekabül ettiğini görürler. Bir de Aydın Ünal’ın dediği gibi mama lobilerince teslim alınmışlar var. Onlar zaten konumuz dışı ve mutlaka adliyenin ilgilenmesi gereken kişiler.
Peki, sözde köpek sever bu grup kimler, kaç kişiler, kimden ya da kimlerden güç alarak bu pervasızlığı yapıyorlar, bunlara kim dur diyecek, dahası dur denecek mi? Tam bir muamma! Maalesef bu yönüyle sokaklarımız, başıboş bu köpekler kadar sahipsiz.
Düşünün daha bir hafta önce Adana’nın İmamoğlu ilçesinde, tarlasında soğan başağı toplayan yaşlı kadın başıboş köpeklerin saldırısı neticesinde parçalanarak feci bir şekilde can verdi. Tarifsiz bir acı. Buna benzer sayısız olay var. Bu ülkede okula giderken küçücük kızına saldıran onlarca köpeği çaresiz kalıp tüfekle vurduğu için yargılanan baba var. Aynı yasa, bu kadar başıboş köpeğin nasıl oluyor da sokakta derebeyi gibi dolaşabildiğini, küçücük bedenleri bir olup parçalayabildiğini ve bunun sorumlularının kim olduğunu sormuyor. Tüm bunlar 5199 sayılı yasayı hazırlayan ve sahipsiz başıboş köpeklere diplomat dokunulmazlığı kazandıran, bununla da övünen ablanın umurunda mı? Hiç sanmıyorum. İmamoğlu’nda parçalanan teyzenin yerinde olup bedeni o köpeklerin dişleriyle temas etmeden bu acıyı anlaması imkânsız. Peki, böyle bir ihtimal var mı? O da imkânsız. Sokaklarda her geçen gün artan ve artık çok tehlikeli bir hal alan bu başıboş hâkimiyet nasıl sonlanacak onu bilen var mı? O da yok.
Yaşadığım şehir dâhil tüm belediyeler ve belediye başkanları, bu duyarsız tutumlarından dolayı büyük vebal altındalar. İnsanlar seslerini kendilerine duyuramadı ya da gelen feryadı kulak arkası ettiler diye bu konuda haklı değiller. Şehrin göbeğinde, sabahın seherinde onlarca itin koro halinde ürümesi ile uyanıyoruz. Pencereyi açıp dışarı bakmasanız kendinizi yattığınız yerde pekâlâ dışarıda çok büyük besi çiftliği olan bir köy ağası olarak bile hayal edebilirsiniz.
Taşlar bağlı, itler serbest tam da bu günler için söylenmiş. Bir de bu kadar acı yaşanmışken çözüme dönük az biraz hareketlenme olunca sosyal medyadan sokak köpeği pıtırcığı paylaşan kamu kurumları ve başındaki koca koca adamlar var. Yahu Allah’tan korkun be! Sizin bu tavrınız yüzünden sevdiklerimize çok büyük zarar dahi verse itlere bulaşmak yasak. Bu utancı taşımanız yetmiyor gibi bir de çözüme mani oluyorsunuz. Geldiğimiz noktada on milyarlarca liralık sektöre dönüşmüş ve dibine kadar istismar edilen bir yapı var. Bu yapı artık tröstleşmiş ve deyim yerindeyse önüne çıkanı eziyor. Bakım evi ve rehabilitasyon merkezlerinin köpek başı maliyet çalışmalarından da anlaşılıyor ki durum ekonomik olarak da artık çok ürkütücü boyutlara ulaşmış. İvedi bir çözüm şart.
Sokak köpeklerince size hangi acı yaşatılırsa yaşatılsın acını içine gömüp, selam ve saygı duyacaksın. Abartmıyorum, 5199 sayılı yasa ve belediyeler başta olmak üzere yasa uygulayıcılarının bizi getirdiği nokta bu. Bunun değişmesi ve sokak güvenliğinin sağlanması için diyanetinden, siyasetine ve ilgili bakanlıklara toplumun ruhi ve fiziki güvenliğinden sorumlu unsurların artık oturup bir karar alması gerekiyor hem de gecikmeden.