Acının sonu yok!

Ümit Savaş Taşkesen

“Ölümler ölümlere ulanmakta ustadır

Hayatsa başka bir hayata karşı”

Dilinde acıya ve ölüme dair kelimelerini bilmediğim bir diyardayım. Bu dilde, kelime dağarcığımda yer eden kelimeler ‘öldü ve öldürüldü’ yalnızca. Peki, ölüm sonrası hissedilen acı, hüzün için hangi kelimeleri kullanabilirim? Yok. Dağarcığımda yer etmemiş bunu anlatacak kelimeler henüz, çok üzgünüm... Sanıyorum ki bu öğrenmeye, konuşmaya çalıştığım dilde hüzün yok. Buradaki insanların içinde, yüzünde hüzün yok. Çok çok bir kaç damla gözyaşı sanki. Belki bu yüzden burada gömmek yerine yakıyorlar ölüleri.

Hüzünlü gibi görebileceğiniz insanlar toplum dışılar ya da psikolojik sıkıntısı olanlarmış burada. Gülümseyin diyor bir arkadaş, konuşurken, bakarken mutlaka gülümseyin. Çünkü suratı asık olanlara, gülmeyenlere rahatsız gözüyle bakıyorlar. Yüzü gülmeyenine baktığımda doğru diyorum, hiç güven vermiyor. Kendimde mi öyle görünüyorum diye vitrin camında kendime bakıyorum! Evet.

İçimdeki acıyı dile getirmek üzere cümleler kurmaya çalışırken aslında o dili hiç bilmediğimi anlıyorum. Acı, anadilin dışında başka bir dilde tam olarak ifadesini bulamıyor, söze gelmiyor. Hüzün, ancak ana dilinde kelimelere dökülüyor. Dökülürken içinizden sökülerek, yırtarak, dağıtarak, benliğinizi dağlayarak çıkıp gidiyor. Dağlanmış bağrınızla acınız belki biraz diniyor.

Saçı ağarmış, çilesi çoğalmış, ama beni gördüğü hiç bir anda gülümsemesi eksik olmayan Ablam, canım, bu kadar uzak mesafeden sana ne diyeceğimi, sesimi nasıl duyurabileceğimi, acını nasıl paylaşıp azaltabileceğimi inan ki bilmiyorum. Sözde ve konuşmada usta değilim. Bir oğul acısını ne giderebilir ki! Ne kadar beyhude bir çaba! O rahmana ve rahime olan inanç, itikad, güven dışında her şey beyhude bu acıyı bastırma konusunda, biliyorum.

Binlerce kilometre ötede dahi olsa acı insanı buluyor, yaralıyor ablam. Aynı derinlikte sızlatıyor yüreğimizi. Bu sızıyla işte yazıyorum. Ne saçma değil mi acıları yazıya dönüştürmek. Ne için peki bu? Bilmiyorum. Belki bu yazıyı bir okuyan olur da bir fatiha okur ona. Acıyı sağaltmak çabası belki. Acının sonu yok, biliyorum. Biri biter biri başlar.

Ablam, acın/m bu bulutlu göğü dağlamıyor. Bulutlar dağılmıyor. Bulutlar söz dinlemiyor. Acı, söze gelmiyor. Ben bir demir kuşla uçup oraya gelemiyorum. Yetişemiyorum. Bir başına, yalnız, zindanda gibi, çırpınıp, kaleme, kağıda, bilgisayara sarılıp, dilimin döndüğünce bir kaç dua yetiştirmeye çalışıyorum. Duyuyor musun? Anlıyor musun ablam?

Gününü, düğününü, çocuklarını göreceğin bir evladın ölümünü karşıladın, ablam başın sağolsun. Allah kalanlara sağlık versin. Ne acı bir imtihan. Herkesin farklı tonda farklı renklerde ve derinlikte yaşadığı acıyı sen bir peygamber imtihanı gibi, oğul yitirerek yaşadın. Başın sağolsun. Başımız sağolsun. Rabbim daha büyük acılardan korusun hepimizi.

Ve Annem, sana diyecek bir söz dahi bulamıyorum. O dağ gibi yüreğinin üzerine ne acılar bıraktı hayat ve bırakıyor. Eş acısı gördün, çocuk acısı gördün. Sonunda bir torun acısı da yaşadın. Annem sen sağ ol. Dayan. Sabırla, duayla. Sabret, her zaman, yıllardır sabrettiğin gibi acılara, dayan, Allah için, bizim için. Sana bir şey olmasın. Rabbim seni korusun, daha büyük ve beter acılardan. Gül yüzün, gözün gülsün.

Ve sevgilim, eşim. Bugün senin de doğum günün. Böyle planlamamıştım aslında. Uzuuun, çok uzuun zamandır ara vermiştim yazıya. Evlendiğimizden bugüne ilk ayrı geçirdiğimiz bu doğum gününde hasretimizi dindirecek bir mektupla yazıya başlamayı planlamıştım. Olmadı. Acı sevgiyi şu an için bastırdı. Yazıda acı galebe çaldı. Ama yine de mahzun olma sen, üzülme! Mağrur ve dik ol her zaman olduğun gibi. Dayan iki oğul ile ayrılığa, hasrete, bu günler gelip geçer. Hayat böyle neylersin. Doğum günün kutlu olsun!

Yorum Yap
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.