Allah rahmet eylesin, sevdiklerine ve tüm ailesine sabırlar nasip edip Cennet’te sevdikleriyle cem etmek nasip etsin.
Sevgili nitelikli okurlarım; Türkiye gerçek bir vatanseverini, yiğit bir evladını kaybetti. Muhsin Yazıcıoğlu ve beş arkadaşını elzem bir helikopter kazasında kaybettik.
Muhsin başkan bir dava adamıydı. 28 Şubat’ta da her zamanki gibi dik durdu, gevşemedi. ‘Namlusunu milletine çeviren orduya selam durmam diyen’, ağır ağabeyliğini her zaman kollayan başkandı.
Fırıldaklığı ve fırıldakları sevmezdi. Kendisine aracı olan kişinin bizzat kendisinden duymuştum, Sayın Tayyip Erdoğan kabinede kendisine içişleri bakanlığını vermek istemiş ama o sırf dava arkadaşlarına ayıp olur, hoş karşılanmaz diye kabul etmeyen bir liderdi.
Muhsin başkan birçok parti liderlerini özellikle de, Tayyip Erdoğan’ı eleştireceği zaman bile “Sevdiğim Saydığım Sayın Recep Tayyip Erdoğan” diye eleştirirdi. 5.5 yıl hücre, 2 yıl koğuş olmak üzere toplam 7.5 yıl Mamak Cezaevi’nde işkenceler görmüş, davası uğruna kalmış, Abdullah Çatlı emniyet kuvvetlerince yakalandıktan sonra “Çatlı'yı serbest bırakmazsanız Ankara'nın her yanında bomba patlatırız” tehdidiyle Çatlı'nın bırakılmasını sağlayan bir liderdi bu Yiğido.
Şimdi benim aklıma takılan bazı soruları sizlerle paylaşmak istiyorum.
2007 - 2009 yılları arasında bir çok kaza geçmiş başlarından... Bir defasında Yazıcıoğlu'nun eşi Gülefer Yazıcıoğlu'nun yönetimindeki 06 GY 001 plakalı otomobil, Ankara'dan Sivas'a giderken 13 Mayıs 2007 tarihinde, E-88 kara yolunun 22. kilometresinde yolda eşinin kullandığı aracın sıkıştırılarak şarampole yuvarlanması, sıkıştıran arabanın içinden Muhsin başkanın eski dava arkadaşlarının yeğenlerinin olması… Hele birinde; 25 Ağustos 2007 tarihinde çeşitli faaliyetlere katılan Muhsin Yazıcıoğlu'nun içinde olduğu 06 BBP 01 plakalı makam otomobili, D-100 kara yolunun Akıncılar kavşağında kırmızı ışıkta geçen bir minibüsün direk gelip Sayın Yazıcıoğlu’nun aracına çarpması… Ön kaporta ve ön cam paramparça, tavan delik hava yastıkları açıldığı için kurtulduklarını açıklayan bir basın bildirisi hele ki birinde de; bir traktörün çarpması ve bir de 7 Haziran 2008 yılında kara yoluyla İstanbul'dan Ankara'ya giden Yazıcıoğlu'nun içinde bulunduğu otomobil bir kamyonun direkt sinyal vermeden üstlerine kırarak çarpması ve plakasının alınamayıp kamyonun kaçması....
Şimdi de ilk defa bir helikopter kiralaması için ısrar edilmesi, ilk defa kiraladığı bu helikopterin düşmesi ve aramaların 90-100 derece değil 180 derece uzağında -yani tam
ters istikamette- yapılması... Sonuç O’nunla birlikte toplam altı canın kaybedilmesi...
Helikopterde acil durum sinyali veren cihaz neden çalışmadı? Helikopter kazasından sonra neden medyalarda bir teknik ekip, teknik bilirkişileri çıkarıp bu kaza şu sebeplerden dolayı olmuştur diye açıklanma yapılmadı? Neden daha çok kurtarma çalışmalarındaki sıkıntılar anlatıldı? Neden helikoptere durup durup BBP helikopteri denildi? Helikopter Aydın Doğan’ın yeğeninin firmasından kiralanmamış mıydı? Helikopterin acil durum cihazının sinyali vermemesini ‘yumuşak iniş yapmış ise vermez’ dediler, oysaki helikopter sert bir iniş yapmış, hatta parçalara ayrılmamış mı? İHA Haber ajansı muhabirinin 112 ile 25 dakikaya yakın telefon konuşması (hala kulaklarımızda çınlıyor o ses) yapmasına rağmen neden yerleri tespit edilemedi? Saat 13.30’da 112 acil aranmasına rağmen, bazı kişiler tarafından ısrarla önce “Muhsin bey yaşıyor ambulanstaymış… Hastaneye geliyormuş”… denilip sonra da haber doğru değilmiş denilip devletin bazı imkanlarının seferberliği geciktirilmedi mi? Ya da engellenilmedi mi? Kazadan sonraki ilk bir iki saat ilk yardım için önemli değil mi? Sonunda yalan yanlış haberlerle akşam oldu hava karardı ve kurtarma sabaha kalmadı mı? O soğukta sabaha kadar kim yaşar?
Son olarak peki neden 6 kişinin hepsinde cep telefonu olduğu halde, telefonlar kapalıyken dahi o kişiyi bulabilecek ve dinleyebilecek teknik imkân varken, köylülerin bulup, fakat devlet güçlerinin her tür teknik donanımı olduğu halde bulanamayışları? 5 kişinin bulunup da 6’ncı kişinin bulunamayışı ve bu kişinin sağ olarak kurtulan ve ‘ayağım kırık donuyoruz’ diye 112’ye haber eden muhabir oluşu… Bu ne tesadüftür?
Sokaktaki çoçuklar dahi inanmaz. Bu memlekette rant, siyasi çıkar ve oy uğruna kimler öldürülmedi ki..! Adnan Menderes, Turgut Özal, Adnan Kahveci, Recep Yazıcıoğlu. En sonda Muhsin Yazıcıoğlu.
Tekrar soruyorum dostlar; Muhsin Yazıcıoğlu kimdir? Kaçımız onun hakkında çok şey biliyoruz?
Soruyorum arkadaşlarıma; bildikleri; MHP’den ayrılan bir grup tarafından kurulan BBP’nin genel başkanı olduğu… Sivaslı olduğunu bile öyle böyle biliyordum… Partisinin de Türk - İslâm birliğini savunan, aşırı milliyetçi çizgide olduğunu söylediler...
Son genel seçimlerde partisinin seçimleri boykot ettiğini ya da barajı aşma ihtimali olmadığı için M. Yazıcıoğlu’nun partisinden istifa ederek Sivas’tan bağımsız milletvekili seçildiğini biliyorlar... (Biraz da televizyonlarda bu günlerde verilen haberlerden öğrenmişlerdir aslında.)
Arkadaşlar ekliyor; yine televizyonlardan izlediğime göre büyük bir sevgi seli söz konusu... Demek ki diyorlar; çok seveni olan bir politikacı ve insandı kendisi... Taraftarları da bayağı fazla görünüyor..Öyle ki arama çalışmalarında zafiyet olduğu iddia edilip aşırı tepkiler hatta tehditler bile havada dolaşıyor,vay be diyorlar.
Biz Türk halkı olarak normal miyiz sizce?
Sayın Muhsin Yazıcıoğlu bu kadar sevilen, taraftarı olan ve de çok değerli bir politikacı ise niçin bu güne kadar onu destekleyip ülke yönetiminde söz sahibi yapmadık?
BBP’nin ülke çapındaki oylarının sayısı ne alemde? Bu pazar yapılan seçimlerde yüzde kaç oy alacağını anket sonuçlarını izleyenler benden daha iyi biliyorlar...
Sizce de genel bir çelişki söz konusu değil mi?
Bizler ya başına bir kaza gelen, hapse atılan, yasaklanan, ölen birilerine gereğinden fazla değer veriyoruz ya da gerçek değerlerimizin farkına kaybettikten sonra varıyoruz...
Bunlardan hangisi daha doğru, takdiri size bırakıyorum. Çünkü herkesin yanıtı başka olacaktır...
Bana sorarsanız tek bir cümleyle Muhsin başkanı anlat: Size derim ki; 28 Şubat’ta Muhsin başkan demiştir ki: Namlusunu milletine çeviren orduya selam durmam.
Hoşça, sağlıcakla kalın… Ama en önemlisi Muhsin Başkan gibi, adam gibi adam kalın ve öylece anılın.
***
HAFTANIN HİKAYESİ
Muhsin Bey, ‘Üşüdüm’ dedi...
Beyazların üzerinde kanatlandı...
Sonsuzluğun sahibi olan Rabbim daha çok sevdi belli
Mekânı Cennet olsun...
Beraber gidilen yollarda, terki diyar bilmeyen bir yiğit
Arkadaşları ile aynı yazgıyı paylaşan, inandığı davaya kendini adayan
Adam gibi yiğit adam....
Mekânları cennet olsun...
Türk Milletinin başı sağolsun !
Ü Ş Ü Y O R U M
Bir coşku var içimde bu gün kıpır kıpır
Uzak çok uzak bir yerleri özlüyorum
Gözlerim parke parke taş duvarlarda
Açılıyor hayal pencerelerim
Hafif bir rüzgar gibi süzülüyorum
Kekik kokulu koyaklardan aşarak
Güvercinler ülkesinde dolaşıyor
Bir çeşme başı arıyorum
Yarpuzlar arasında kendimi bırakıp
Mis gibi nane kokuları arasında
Ruhumu dinlemek istiyorum
Zikre dalmış her şey
Güne gülümserken papatyalar
Dualar gibi yükselir ümitlerim
Güneşle kol kola kırlarda koşarak
Siz peygamber çiçekleri toplarken
Ben çeşme başında uzanmak istiyorum
Huzur dolu içimde
Ben sonsuzluğu düşünüyorum
Ey sonsuzluğun sahibi, sana ulaşmak istiyorum
Durun kapanmayın pencerelerim
Güneşimi kapatmayın
Beton çok soğuk, üşüyorum..
Muhsin YAZICIOĞLU