Dün bir şiir okudum. Adım Çanakkale diyor. Soyadım geçilmez. Top atsan yıkılmaz surlarım, demir kapılarım açılmaz… Kınalı kuzular adandı cehdime, kanla ödendi bedelim, kıymetim paha biçilmez. Kıymetine paha biçilmeyen, kanla yazılan bu destanın yeni bir yılında gerçekten soyadı gibi mi davranıyoruz diye düşündüm. Gerçekten Çanakkale geçilmedi mi?
İdrak etmekten çok uzak kaldığımız zaferin 92’nci yılında neler oluyor bir bakalım. Kınalı kuzuların sel gibi aktığı, size ölmeyi emrediyorum emrinin başlar üzerinde taşındığı, kabul gördüğü günler nerede: şimdinin adeta fiili işgal dönemi nerede. Nerede vatanın harem-i ismeti. Manzara sadece sitem etmekle yetinilecek gibi değil haykırmak lazım...
Geçmişleri yüz yılları bulmayan Afrika’nın devletlerinden biri Angola. Geçen hafta bir karar açıklıyor. IMF ile anlaşma yapmayacağız. IMF’nin siyasi taleplerini de kabul etmeyeceğiz. Kriz var ise çözümünü biz bulacak ve kendi imkânlarımız ile bu krizden çıkacağız. Tarih kadar eski bir ülke Türkiye. IMF’nin altıncı gözden geçirme toplantılarında çıkacak olumsuz bir kararın ekonomiyi altüst edeceğinden endişeli. Şimdi geriye dönüp bakalım. Çanakkale geçilmedi mi?
ABD’nin PKK ile mücadele koordinatörü Orgeneral Joseph Ralston, sınır ötesine geçilmesi halinde planlananlardan farklı gelişmeler olabileceğini söylüyor. Sonra da ekliyor. Kısa dönemli taktik çıkarlardan ziyade, Türkiye’nin stratejik çıkarlarını göz önünde bulunduralım. Bir başka ülkenin toprağına girdiğiniz zaman, bazı şeyler kontrol edilemez. Planlanandan farklı gelişmeler olabilir. Başımıza sarılan bu beladan kurtulmak için başkalarının taktiklerine, tavsiyelerine, dayatmalarına ihtiyaç duyuyoruz. Hürriyet ve bağımsızlık karakterimdir diyen bir önderden, küreselleşme tavsiyelerine dönen, gelişerek değişen liderlere uzanan yollara bir bakalım. Çanakkale geçilmedi mi?
Stratejik ortağımız diyor ki: "soykırım tasarısının kabulünün Türkiye’deki milliyetçileri güçlendirebileceğini belirterek, "Dar milliyetçilik, gurursuzluğa dayanır. Danield Fried" (Yasemin Congar- Milliyet- 17 Mart 2007). Çanakkale’de alanı düşmanlara dar edenler, Mondros Ateşkes Antlaşmasının 7. Maddesinde: "İtilaf Devletleri, güvenliklerini tehdit edecek bir durumun ortaya çıkması halinde herhangi bir stratejik yeri işgal etme hakkına sahip olacaktır " yazıyordu. Buna binaen tüm Anadolu'yu paylaştıklarında, "vatan ve Millet"leri için İstiklal Mücadelesine başlayan, işgalcileri geldikleri yere gönderenler , "Dar Milliyetçilik "tanımına girerek, gurursuz mu oluyorlar. Şimdi geriye dönüp bakalım. Çanakkale geçilmedi mi?
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli diyerek düşmana karşı olanların torunlarına bakın. 1951 yılından beri Almanya’ya üstün hizmetleri olan kişilere layık görülen Federal Liyakat Nişanı Zapsuya Türk Alman dostluğunu pekiştirme ve ekonomik işbirliğinin artırılması çalışmalarından dolayı verilecek. Liyakat Nişanını Bavyera İçişleri Bakanı ve yakında Eyalet Başbakanlığı’nı devralması beklenen Günther Beckstein, Ankara’ya gelerek Cüneyd Zapsu’ya törenle takdim edecek. Ödül töreni 18 Mart Pazar akşamı Ankara Swissotel’de gerçekleşecek. Haç ve üzerinde Almanya’nın simgesi kartalın bulunduğu Üstün Hizmet Liyakat Nişan siyasi, ekonomik ve sosyal alanda Almanya’nın yeniden inşasına katkılarda bulunan devlet başkanlarına, bakanlara, kaymakam ve belediye başkanlarına, yabancı ülkelerde yaşayan Alman ve yabancılara veriliyor. Nişanın yapısına ve veriliş tarihine dikkat edin.
Hatırlanacağı üzere, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a Ocak 2004'te Amerika ziyareti sırasında New York’ta Amerikan Musevi Komitesi tarafından "Yahudi Cesaret Ödülü" olan Davut Boynuzu verilmişti. Ayrıca belirtmek gerekirse, Amerikan Yahudi Konseyinden Yahudi Cesaret Ödülü'nü alan sadece Türkiye’den değil, tüm Müslüman dünyadan tek devlet adamı Tayyip Erdoğan’dır. Şimdi geriye dönüp bakalım. Çanakkale geçilmedi mi?
Yazıyı bir alıntı ile bitireceğim.
Bugün; 18 Mart… Bugün; tutuşup kül olup ocaklarından, şahlanıp köpüren ırmaklarından, hudutlarda gaza bayraklarından alnına ışık vuranların günü...
Bugün, 18 Mart… Bugün; ardına bakmadan yollara düşen, şimşek gibi çakan, sel gibi coşan, huduttan hududa yol bulup koşan, cepheden cepheyi soranların günü…
Bugün, 18 Mart… Bugün; ileri atılıp sellercesine, göğsünden vurulup tam ercesine, bir gül bahçesine girercesine şu kara toprağa girenlerin günü…
Bugün, 18 Mart… Bugün; bir tarih boyunca onun uğruna kendini tarihe veren, her taşı yakut olan bu vatan için can verme sırrına erenlerin günü…
Bugün, 18 Mart… Dağın taşın şüheda koktuğu gün…
Bugün, 18 Mart… “Elimde kalem, önümde şehit toprağı”…
Şimdi geriye dönüp bakalım. Çanakkale geçilmedi mi?