Bir gün Nazire Nine ve afacan torunu Nurcan kümese gideceklermiş. Hem tavukların yumurtalarını alacaklar, hem de akşam olduğu için kümesin kapısını kapatacaklarmış. Nazire Nine, yumurta sepetini eline almış ve afacan torunuyla birlikte kümesin yolunu tutmuşlar. Tutmuşlar tutmasına ama bir de bakmışlar ki tavuklar kümeste yok. Nazire Nine telaşlanmış:
-Hay Allah! Nereye saklandı bu yaramaz tavuklar? Yoksa kümese tilki mi girdi?
Aramışlar taramışlar tavukları bir türlü bulamamışlar. Nazire Nine bakmış olacak gibi değil, “En iyisi bunları uzaklarda aramak” demiş. Kümesin arka tarafında, dalları yerleri süpüren kocaman bir fındık ağacı varmış. Afacan mırıldanmış:
- Fındık ağacının dallarına tünemiş olabilirler mi?
Afacan Nurcan, ninesinin önünden koşarak fındık ağacının altına gelmiş ve gelmesiyle de yaygarayı basması bir olmuş:
- Nine! Burada bir tane tavuk gördüm; hem de benim kara tavuğuma benziyor.
Nazire Nine aslında tavukların bazen hava kararmaya başlayınca kümes yerine ağaca çıktıklarını
biliyormuş. Biliyormuş bilmesine ama karanlıkta tavukları göremediği için yine de pek ihtimal vermemiş.
Afacan Nurcan ise tavukları kışkışlayıp, ağaçtan indirmeye çalışıyormuş.
- Kış kış, sizi gidi yaramazlar, ninemi aratıp duruyorsunuz! İnin aşağıya, inin çabuk!
Nazire Nine:
- Dur evladım, tavuklar öyle senin kışlamanla inmezler. Çoktan uyumuşlardır. Ağacı iyice sallamamız lazım ki, uyanıp yere uçsunlar.
Nazire Nine bir yandan dalları sallıyor, bir yandan da tavukları kışkışlıyor ama ne çare ki tavukları ağaçtan indiremiyormuş. Bakmış olacak gibi değil hemen fındık ağacının dalına uzanıp tavukları teker teker kucağına alarak kümese götürmüş. Fakat tavuklar bağırıyor, çağırıyor, bir türlü kümese girmiyormuş. Nazire Nine, şaşırmış, işkillenmiş. Gözlüğünü takıp kümesin kuytu yerlerine iyice bakınca bir de ne görsün? Bir küçük yılan kıvrılmış duruyor köşede. Yılana zarar vermeden uzunca bir değnekle dürtmüş. Yılancık seri bir hareketle çıkmış kümesten. İşte o zaman tavuklar gönül rahatlığı ile girmiş kümese. Afacan Nurcan da kendi kara tavuğunu taşımış. Daha sonra kümesteki folluktan yumurtaları alıp yumurta sepetine koymuşlar. Tilkiler gelip de tavukları yemesinler diye kümesin kapısını sıkıca kapatmışlar. Eh, gerçi yılan iki yumurtayı götürmüş ama, olsun. Tavuklara bir zarar gelmemiş ya...
Afacan Nurcan önde, Nazire Nine arkada evlerine varmışlar. Sepetteki yumurtaları görünce Afacan Nurcan’ın birden iştahı kabarmış, ninesine:
- Nine bu akşam yumurta pişirelim mii; ne olursun nine pişirelim, hem yumurtaları ben çırparım.
İyi yürekli Nazire Nine, torununu yine kıramamış:
-Olur evladım madem bu kadar çok istiyorsun, öyleyse pişirelim.
Yumurtaları bir güzel pişirmişler. Ellerini de yıkayıp, sofraya oturmuşlar. Besmele çekip yumurtalarını afiyetle yemişler. Sonra da dünyada açlık çeken çocukların yumurta yiyebilmesi için dua etmişler.