İslâm dünyası kaynıyor. Ortadoğu yanıyor. İslâm ülkelerinin insanları inim inim inliyor. Müslümanlar kırılıyor. Kardeşlerimiz kan ve gözyaşı döküyor.
Demokrasi getireceğiz diyerek Irak’ı işgal eden ABD, bu bölgeyi yıllarca sömürdükten ve 1 milyonun üzerinde Müslümanın ölümüne sebep olup yakıp yıktıktan sonra, kimin kimi niçin öldürdüğü belli olmayan bir iç savaş halinde bırakıp gitti.
Afganistan hâlâ ABD’nin işgali altında.
Filistin topraklarında yıllardır devam eden İsrail vahşeti durup dinlenmeden sürüp gidiyor.
Suriye’de zalim Beşar Esed kendi halkına karşı bir katliam başlattı. 2,5 yıldır devam eden iç savaşta tanklarla, toplarla, bombalarla ve kimyasal silahlarla Yüz binin üzerinde insan can verdi. Yüzbinlerce insan yaralandı. Milyonlarca insan yurdunu terk etmek zorunda kaldı.
Arap baharı yaşanan Mısır, Tunus ve Libya’da halkın isteği ile işbaşına gelen yönetimlerin devrilmesi ve eski rejimlerin devamı için yapılan karanlık girişimler Mısır’da sonuç verdi. Tunus, Libya ve Yemen gibi ülkelerde karışıklık sürüyor.
Mısır’da yapılan askeri darbe ile seçilen ilk Cumhurbaşkanı olan Mursi devrildi. Bununla da kalınmadı, darbeye karşı çıkan ve silahsız bir şekilde kimseye zarar vermeden demokratik tepkilerini ortaya koyan halkın üzerine açılan ateş sonrası kadın, erkek, yaşlı, çocuk demeden binlerce insan katliama tabi tutuldu.
Suriye’yi yerle bir eden zalim Esed’e mühlet vermeyi ve zaman kazandırmayı sürdüren ABD ve Batı ülkeleri, Mısır’daki kanlı darbeye bile darbe demediler ve yapılan katliamları kınamadılar hatta destek verdiler.
Osmanlı Devleti’nin yıkılmasından sonra sahipsiz kalan İslâm ülkeleri, Allah’ın bu bölgeye vermiş olduğu zengin petrol yataklarını sömürmek uğruna Batılı haçlı sürülerinin işgaline maruz kalmıştır.
Batılılar bu işgallerini Irak’ta olduğu gibi ya direkt olarak yapmışlar veya bugün Mısır’da gördüğümüz şekilde dolaylı olarak kendilerine bağlı işbirlikçi hainler eliyle gerçekleştirmişlerdir.
ABD ve Batı bütün planlarını İslâm ülkelerini sömürmek ve İsrail’in güvenliği olmak üzere iki temel sebep uğruna yapmaktadır. Bu iki ana sebep için atmayacakları adım, yapmayacakları iş yoktur.
2,5 yıldır Suriye’de yaşanan insanlık dramına sessiz kalan küresel güçler, bugün yavaş yavaş da olsa bir müdahaleden söz ediyorlarsa bilinmelidir ki artık İsrail’in güvenliğinin tehlikeye giriyor olmasından dolayıdır.
Mısır’da yapılan darbeye ve katliamlara duyarsız kalmaları, bugün Mısır ordusunun İsrail ile birlikte hareket ettiğindendir.
Mısır ordusu, İsrail ordusu gibi davranarak Gazze Müslümanlarına nefes aldırmamak için ne gerekiyorsa yapmakta ve Mısır’daki Müslüman Kardeşler teşkilâtını bitirmek yolunda büyük gayret göstermektedir.
Müslüman Kardeşlere yıllarca Hüsnü Mübarek’in yapmadığı zulmü bugün zalim Sisi’nin ordusu reva görmektedir.
Fakat her zaman söylediğimiz gibi zalimlerin bir hesabı varsa Allah’ın da mutlaka bir hesabı var.
Türkiye’de 28 Şubat’ı yaparak meşru hükümeti yıkanlar ve “28 Şubat bin yıl sürecek” diyenler bugün ne haldeler görüyoruz.
Ülkemizin 28 Şubatçılarının bugün vermekte olduğu hesabı, Mısır’ın 28 Şubatçıları da mutlaka verecekler ve Mısır’da bir gün mutlaka halk iktidarı egemen olacaktır.
Suriye’de ve diğer İslâm ülkelerinde de zalimler bir gün mutlaka devrilecekler ve o bölgelerde de halkın istediği yönetimler işbaşına gelecektir.
Ah! İslâm Birliği mevcut olsaydı… Merhum Erbakan hocanın sık sık söylediği İslâm Birleşmiş Milletleri, İslâm Nato’su, İslâm Ortak Pazarı gibi teşkilatlar kurulabilseydi… Yine Erbakan hocanın Başbakanlığı döneminde kurduğu D-8 ler hareketinin mevcudiyeti devam etseydi bugün İslâm dünyası böyle mi olurdu?
Bu teşkilatlar var olsaydı yapılması muhtemel zulümler karşısında, Müslümanlar ABD ve Batı’nın ağzına bakmaz kendi işlerini kendileri halleder, zalimleri kendileri bertaraf ederdi.
Mutlu yarınlar efendim.