Ah, Moğol Kızı!
“Ateş nardadır sacda değil!”
Hayatı bir şehirde ıskalarsan başka bir şehirde tutturamazsın. Şehrine Mongol, Moğol dedim ya küsmüş alınmışsın. Haksızlık mı yaptım diye düşündüm bir zaman. Döndüm geriye baktım, bir daha düşündüm. Bütün genel sıfatları üzerine alıp özele indirgeyen bir zihin yapısı ya da kendine nispet edilen bütün özel sıfatları, nitelemeleri, tanımlamaları hoşuna gitmediği için genelleştirip sıyrılmaya çalışan bir zihin yapısı Moğol diyarından başka nerede olabilir diye düşündüm. Hayli düşündüm, “kafa kemiklerimi eritircesine… nedir bu kölelerin bütün silahı silahların kölesi olmaktan başka”
Moğol Kızıdır, yürek kıpırtılarını bir çırpıda nasırlaştıran, susturan, kabul edilebilir hiçbir gerekçesi olmadan bütün gemileri, duyguları, yaşanmışlıkları, hayalleri yakan, üstüne kalın bir çul çeken, hiçbir şey olmamış gibi yine şehrin aynı sokaklarında yaşamaya devam eden, geride bıraktığı kül yığınına sanki kendi eseri değilmiş gibi, hiç haberi yokmuş gibi bakıp geçen. Moğol olmazsan da mongolluğun dik alası olursun!
İşte o Moğolluktur kızdığım; problem çözme becerisini geliştiremeyen, naif, kırılgan, her esen rüzgarda yön değiştiren, rotası olmayan, ne olacağını bilmeyen, iradesini eline alamamış, mücadele etmeyi öğrenememiş, yani kendi göbek bağını kesip büyüyememiş, ayakları üzerinde duramayan büyümüşlüktür Moğolluk, mongolluk, idiotluk. En küçük ölçekteki sarsıntıda, zorlukta tepetaklak olan duygu ve varsa! düşüce dünyan ile kendi dünyandan, ailenin yanından, korunaklı yuvalardan, kanatlar altından sakın ayrılmayasın. Çizdiğin plan projeler ile kendine bir gelecek çizmemelisin. Bu hal ile sığındığın limanlardan sakın ayrılmayasın. Dizine bile çıkmayan sularda gemilerini batırır, aileyi yürütemez, boğulursun. Öyle kal. Neredeysen öyle ve orda kal.
Çünkü seni açık sulara taşımaya en yatkın, en uygun, en tecrübeli, anlayışlı fırsatı teptin eşek teper gibi hiç düşünmeden, kırılmadan, yıkılmadan, bir çırpıda, bir nefeste... Yenilgi budur işte, senin kaderin bundan sonra bu… Mongolluk da budur işte: Neyi kaybettiğini çok sonra anlamak, hatırladıkça ağlamak, ağladıkça anlamak ve fırsatı elinden bir kuş gibi kaçırmak, kendi hazinesinin dilencisi olmak…
Sana diyeceğim o ki Moğol Kızı,
-Dikkat et, Aşk’a düşme kanatların yanar…
-Aşk’a düşmeyecek, yanmayacaksa kanatlar ne işe yarar?
Kanatlarını aşktan daha çok sevdin ve korktun Moğol Kızı… Pişman mısın? Yoksa olacak mısın bilmiyorum…
…
Ve sen kartal bakışlı, esmer kardeşim! Yıkılma sakın, coşkunu yitirme, ideallerini kaybetme, yürü yine kendi yolunda. Yürüyüşünü aksatacak bir yükten kurtuldun say kendini. Çık türkülerin içinden, sıyrıl nağmelerden, kötü şiirlerden, neden böyle oldu sorularının ağırlığından. Çünkü görüyorum omzunu aşağı düşüren yükü: böyle mi konuşmuştuk, böyle mi olmalıydı, bütün sözler yalan mıydı sorusunun kesin cevabının olmayışının yüküdür bu… Ama yaşamak da böyle işte. Mongola düşerse gönül, olacak bu mudur? Sen yıkılma sakın! Aşk yeniler insanı, korkma! Aşkın açtığı yarayı yine sarar bir başka aşk, çaresi ondadır yine. Korkma, kaçma. Eczası elinde. Ateş nardadır sacda değil! Aşk senin içinde, mongolda değil…
YIKILMA SAKIN!
“Sana durulanmış kelimeler getireceğim
pörsümüş bir dünyayı kahreden kelimeler
kelimeler, bazıları tüyden bazısı demir
seni çünkü dik tutacak bilirim
kabzenin, çekicin ve divitin
tutulduğu yerden parlayan şiir.
…
Yaraların kabuğu kolayca kaldırılıyor
halkın doğurgan dünyasına dalmakla
onların güneşe çarpan sesini anlamayan
dört duvarın, tel örgünün, meşhur yasakların sahipleri
seyir bile edemezken içimizdeki şenliği
yılgı yanımıza yanaşamazken
bizi kıvıl kıvıl bekliyorken hayat
yıkılmak elinde mi?
varsın zindanların uğultusu vursun kulaklarımıza
yaşamak
bizimçün dokunaklı bir şarkı değil ki.
Bu yürek gökle barışkın yaşamaya alışmış bir kere
ve inatla çevrilmiş toprağın çılgarına
yazık ki uzaktır kuşları, sokaklarıyla bizim olan şehir
ama ancak laneti hırsla tırpanlayamamak koyuyor insana
…
pusmuş bir şahanız şimdilik, ne kadar şahan olsak
ama budandıkça, fışkıran da bizleriz
ölüyoruz, demek ki yaşanılacak
İsmet Özel”
***
TYB KONGRESİ
Cumartesi günü 8. olağan genel kurulunu gerçekleştiren ve yenilenen bir yönetime sahip olan TYB Konya Şubesinin yeni yönetimini tebrik eder, başarılar dilerim. Bu bir bayrak yarışıydı. TYB, eski başkan Ahmet Köseoğlu, yönetimi, üyeleri belirli bir çıtayı tutturdu, mesafe aldı, yükseldi. Hedef bu çıtayı daha da yükseltmek olmalı. Bakalım 2010 takviminde kimler olacak?