Sabah haberlerinde AB yetkilisi bir hanımefendi, Ukraynalı mültecilerin AB ülkelerinin tamamında kendilerini evlerinde hissedecekmiş gibi ağırlanacağını, oturum ve çalışma haklarının olacağını söyleyince kendi kendime dedim ki "ah Suriye, vah Suriye"
O hanımefendiye göre artık AB ülkelerinin tamamı, Ukrayna vatandaşlarının vatanı. Oysa aynı hanımefendinin AB'si, Suriyeli çocuklar ve kadınlar için Akdeniz'in derin sularını vatan olarak seçmişti. Benim şaşkınlığımı gören oğlum, ne şaşırıyorsun da zaten batı bu değil mi, dedi. Evet şaşırmamak gerekiyor batı bu! Bel ki de ciğerlerimizi patlatan bir yanmayla üzülmemiz gerekiyor.
Rahmetli Akif Emre, Ali Bulaç ve Atasoy Müftüoğlu gibi çok ama çok az düşünce insanının teenni ve dikkat tavsiyelerine rağmen Suriye iç savaşını çıkarmak ve ateşlemek için çabalayanlar geldi gözümün önüne. Nasıl da körükledikleri mezhep düşmanlığı üzerinden bir mezhebi ve onun tüm müntesiplerini Suriye topraklarına gömme hevesindeydiler. Bunu becermek için ellerinde kazma, kürek, balta, nacak braveheart naralarıyla Suriye'ye doğru koşuyorlar ve mazlum Suriye halkı üzerinden onların hiç haberi olmadığı halde koca koca siyasi mülahazalar ve projeler savaşı veriyorlardı.
Burada, Suriyeliyi kıyılarına yaklaşmadan Akdeniz'de boğan batı ile, Ukraynalıya kucak açan batının çifte standardını konuşmayalım. Tabii ki bu herkesin bildiği bir gerçek. Hatta tam da yediden yetmişe herkesin bildiği bir gerçek. Bu gerçeğe rağmen körelen gözlerimizi konuşabiliriz, konuşmalıyız. Aynı batının bizi dilediği zaman aynı çizgiye getirip kendi menfaatleri için braveheart naraları attırabilecek kudrete sahip olduğunu konuşabiliriz. Aynı batının o çok büyük puzzleınde elimizde küçük parçalarla bir o tarafa bir bu tarafa koşuştuğumuzu konuşabiliriz. Aynı batının içerideki ajanları eliyle oluşturdukları vasat üzerinden, olmamız gereken yere sırt, savaşmamız gereken yere de dost olabiliriz. Tüm bunlar ve benzeri süreçleri mutlaka konuşmalıyız.
Batı, Suriye iç savaşının kendileri açısından hangi sonuçlara yol açacağı konusunda sayısız bilimsel ve istatistik çalışması yaptı. Bu savaşı çıkartırken ve beslerken bu çalışmanın masada oluşturduğu netice üzerinden tarafını belirledi. Hatta o kadar ki, Suriye'nin İsrail için oluşturacağı muhtemel riskleri bertaraf etmek adına yıkımın hangi düzeye kadar ulaşması gerektiğini bile planladı. Muhtemelen de yıkım istedikleri noktaya ulaşınca, Suriye dosyası onlar için kapandı ve Akdeniz'de kurdukları barikatla, Suriye iç savaşında ölmesini sağlayamadıklarını Akdeniz'e gömerek yok etti. Onlar açısından savaşın yıkıntılarından çıkıp gelen Ukraynalı, kutsal misafir iken, kendilerinin çıkardığı Suriye iç savaşının mağdurları kadın ve çocuklar, onca riskli yolculuklara rağmen kıyılarına ulaşsa bile balıklara yem olsun diye yeniden denize atılması gereken aşağılık yaratıklardı.
Peki, ülkemizde beş milyona yakın Suriyeli sığınmacı varken ne bu sığınmacılara ne de Suriye rejimine dönük, basındaki üç beş tahrikçi yazar dışında elle tutulur tek bir çalışmamız ve dosyamız var mı? Suriye iç savaşı ve Suriyeli sığınmacıların Türkiye'deki yaşamlarına dönük hangi esaslı çalışmalarımız mevcut. Üniversitelerin mi yoksa STK'ların mı bu konuda anlamlı çalışması var? Sınırımızın 910 km, sığınmacı sayısının 5 milyonu bulduğu bu iç savaş için bile 12 yılda elle tutulur tek bir esaslı çalışması olmayan bizim, dün çıkan Rusya-Ukrayna savaşı ile ilgili hangi çalışmamız var da kamuoyunu yönlendirmek adına hangi stratejiyi izleyeceğiz?
Ülke olarak Suriye krizinde oluşan hamaset üzerinden yaşadığımız sonucun bir benzerinin, Ukrayna üzerinden yaşanmaması için azami gayret göstermemiz gerekiyor. Batının gazı ile hareket edip, bizi onlarca yıl geriye götürecek bir tarafın tarafı olmamalıyız. Siz batıcı basının ajitasyon yaptığına bakmayın. Onların ajitasyonu, yıkım yeter noktaya gelinceye kadar. Ondan sonra ne kadar hızlı kapandıklarını görürsünüz. Batının Türkiye için ne anlama geldiğini anlamaya Suriye tecrübesi yeter de artar bile.
Hemen, ama Suriye'de İran, Hizbullah tekerlemesini gevelememize gerek yok. Suriye iç savaşında Esed lehine halkın katledilmesine vesile olan İran, Hizbullah ne kadar suçlu ve zalimse, ABD ve batıyla iş tutup, uşaklık eden ve bu katliamın arazideki sebeplerini oluşturanlar da en az o kadar suçlu.