Müslümanların temel inançlarından birisi ahiret inancıdır. Bu inanç olmadan, Allah’a teslimiyet söz konusu değildir. Bundan dolayı Kur’an’da sık sık Allah inancı ile ahiret inancı birlikte belirtilir. Bu yazıda, “Ahiret yurdu, sakınanlar için daha hayırlıdır. Hala akletmiyor musunuz?” ifadesinin yer aldığı Mekkî surelerdeki üç ayet nüzul sırasına göre ele alınacaktır. Bu ayetlerin orijinalinde, Türkçe’ye çevrilme açısından fazla etkili olmadığını düşündüğümüz lafız farklılıklarına dikkat çekmeyeceğiz.
Ahiret inancına sahip olmayan kişilerin; çıkar peşine düşmelerini, rüşvete ve haksız kazanca yönelmelerini engellemek zordur. Aklı; yaratıcının değil, dünyevi çıkarların emrine vermek doğru bir tutum değildir: "Onların ardından da (ayetleri tahrif karşılığında) şu değersiz dünya malını alıp, ‘Nasıl olsa bağışlanacağız.’ diyerek Kitaba varis olan birtakım kötü kimseler geldi. Onlara, ona benzer bir menfaat daha gelse onu da alırlar. Peki, Kitapta Allah hakkında gerçekten başka bir şey söylemeyeceklerine dair onlardan söz alınmamış mıydı ve onlar Kitaptakini okumamışlar mıydı? Ahiret yurdu, sakınanlar için daha hayırlıdır. Hala akletmiyor musunuz?” (Araf, 7: 169). İnsanın arzularının kulu olmasının karşısına dikilebilecek şey, ahireti üstün tutan tevhid inancıdır. Gayb inancı yerine “bilim”i koymaya çalışanların hedefi belki de Allah ve ahiret inancını ortadan kaldırmaktır. Hâlbuki ahirete inananlar ve onu inkâr edenler için vahyin gösterdiği nihaî kurtuluş yolu, ahirette cenneti kazanmaktır. Ahirete inanıyorum diyenler, inanmadıklarını söyleyenler gibi yaşarlarsa ahirette kurulacak mahkemede nasıl bir mazeret sunacaklardır?
İnsanlar daha rahat iletişim kursunlar ve kendilerine kulluk konusunda örneklik teşkil etsin diye Allah, insanlara “insan peygamber” göndermiştir. Bu nimete rağmen, çağlar boyunca insanlar, Allah’a karşı geldikleri için cezaya çarptırılmışlardır. İbret almak isteyenlerin tarihi geziler (Ad, Semud, Medyen, Lut kavimlerine ait harabeler) yapmaları ufuklarını açacaktır: “Senden önce de şehirler halkından kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını peygamber göndermedik. (Kâfirler) yeryüzünde hiç gezmediler mi ki kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğunu görsünler! Ahiret yurdu, sakınanlar için daha hayırlıdır. Hala akletmiyor musunuz?” (Yusuf, 12: 109). İnsanlara düşen, geçmiş toplumların risalet karşıtı tavırlarının acı akıbetinden ibret almak ve dünyayı ahirete tercih etmemektir. Düşünen kimseler, böyle yaparlar. Ahiret yurdu karşısında dünya hayatı belki bir örümcek yuvası kadar sağlamdır!
Kur’an’da dünya hayatının oyun ve eğlence olduğunun ifade edilmesi, oynamanın ve eğlenmenin hedef değil, dünya hayatının genel niteliğine dair bir durum tespiti olduğunu gösterir: “Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Ahiret yurdu, sakınanlar için daha hayırlıdır. Hala akletmiyor musunuz?” (Enam, 6: 32). Ahiret gibi gaybî bir hakikate “bilim sınırları içinde” izah getirilemediği gerekçesiyle itiraz edenler, dünyada hangi şeyin “mutlak bilgisine” ulaşabilmişlerdir ki? Bu acizliklerine rağmen, “Görmediğimiz ahirete inanmayız!” deyip vahyi göz ardı ederek dünyada keyif sürmeye bakanlardan, dünyadakilere bir hayır gelmeyeceği gibi bu kimselerin ahiretteki yerleri de ateştir. Akletseler dünyayı yaratıp hizmetlerine veren Allah’ın elçisine ve gönderdiği Kur’an’a tâbi olurlar. Dünya hayatının oyun ve eğlence oluşu, cenneti arzulayan müminler değil, kâfirler için söz konusudur. Müminler dünya hayatının bu çeldiriciliği karşısında, onun oyun ve eğlence olsun diye yaratılmadığını bilirler (Enbiya, 21: 16).
Görüldüğü gibi ahiret inancı, akıl dışı bir inanç değildir. Aklını çalıştıran insan, aldanıp da bütün hesaplarını bu dünyaya göre yapmaz. Bu dünya, ahiretteki nimetleri kazanmak için bir imkândır. Bu imkânı değerlendirecekleri yerde, onunla yetinip, Allah’ı unutanlar, tekrar dirilmeyeceklerini ve hesaba çekilmeyeceklerini sanmamalıdırlar. Onları, “Doldun mu?” diye sorulduğunda “Daha yok mu?” (Kaf, 50: 30) diyecek cehennem beklemektedir. Orası ne kötü bir konaklama yeridir!