3 saat 8 dakikalık bir Nuri Bilge Ceylan filmi Ahlat Ağacı.
Aydın Doğu Demirkol filmde kitabını bastırmak isteyen, edebiyat tutkunu, Üniversiteden yeni mezun olmuş olan Sinan karakterini canlandırmış. Daha çok belki de en çok komedide izlediğimiz Murat Cemcir ise Sinan karakterinin babası İdris’e hayat vermiş.
Cannes’da gösterildi bildiğiniz üzere, gösterimden sonra da dakikalarca ayakta alkışlandı.
Önce şunu söylemem lazım başroldeki Sinan karakterini canlandıran Doğu Demirkol öyle iyi bir oyunculuk sergilemiş ki, oyuncuyum diyen binleri cebinden çıkarır. Hayata dair yapmak istediği çok şey olan ama imkânların el verdiği ölçünün kendisine yetmediğini gördüğümüz bir karakteri oynuyor. Sinan, babası başta olmak üzere herkesi eleştiren hayata dair etrafındaki hiç kimsenin pek de tecrübeli olmadığını düşünen, vazgeçmekle devam etmek arasında bir karakter. Filmin sonunda n’apıyor sizce?
Neyse.
Herkese ve her şeye muhalif, biraz da patavatsız olan Sinan, yani Doğu Demirkol bana göre filmi sırtlamış. Karakterin bakışları bile birer kitap niteliğinde, diyaloglara söylenecek laf yok. Nuri Bilge Ceylan filmlerinde aslında diyaloğa pek rastlamayız ancak bu filmde daha yoğun bir şekilde karşımıza çıkıyor. Mesela, Sinan yine bir şeyleri eleştirirken şöyle bir laf ediyor; “İşler iyi gidince siz yapmış oluyorsunuz, adına başarı diyorsunuz, ters gidince de kader deyiveriyorsunuz” gibi bir replikti. Bayıldığım doğrudur. Yine, “Anlaşılamayana deli demek bizde adettendir” repliği de mevcut sahneye cuk diye oturmuştu. Sinan olan bitenden o kadar mutsuz ki, yaşadığı yer için, “Diktatör olsam buraya atom bombası atarım şerefsizim” repliği izleyenleri uzun süreli gülmeye itti. Ben filmi 2 hafta önce izlediğim için çok net hatırlayamıyorum ama şahane diyaloglar vardı, aklımda kalanlar böyle. “Zaman dediğin sessiz bir testere, kime dost kime düşman olacağı belli olmaz” repliği ise filmde beni Nirvana’ya taşıdı.
Komedide izlemeye alıştığımız Murat Cemcir’den bahsedeyim birazda. Bu filmde öyle bir baba rolüne girmiş ki ancak bu kadar iyi bir karakter ortaya konulabilirdi. Açıkçası iki tane komedi oyuncusunun N. Bilge Ceylan filminde başrolü oynaması başta beni korkutsa da film esnasında o korkunuz yersiz çıkıyor.
İçinde fırtınalar kopan ama dışarıya sürekli sırıtan bir baba İdris karakteri. Ganyanda kaybeden, anlamsız bir romantizmi de barındıran bir karakter. NBC, şunu mu söyledi acaba diyorum şimdi sahneleri düşününce; “Aslında herkes biraz haklı, şartlar durumlar ne olursa olsun aslında herkes özünde iyiye ulaşmaya çalışırken kirleniyor.”
Bunu nereden çıkardığımı da ekleyeyim. Sinan, babasına bu dünyada kendilerine borçtan başka hiçbir şey bırakmadığı, sürekli at yarışı oynadığı gibi şeylerden dolayı kızarken, baba İdris şöyle bir laf ediyor: “Yargılamadan hüküm veriyorsun, utanmadan bir de infaz ediyorsun. Hiç yakışıyor mu sana?”
İşte bu noktada seyirci kimsenin tamamen haklı kimsenin de tamamen suçlu olamayacağını idrak ediyor. Bir masalı dinler gibi, bir kitabı okur gibi… Filmin içinde dönen her şey hayatın o kadar içinden ki… Bir an bile yabancılık çekmediğimi hala hissediyorum.
Bütüne bakınca söz yine Nuri Bilge Ceylan'ın ne kadar iyi bir yönetmen olduğuna geliyor. N. Bilge Ceylan yönetmen olmasının yanında insanı ve tabii toplumu çok iyi gözlemleyen bir sosyolog izlediğim ve anladığım kadarıyla. Ahlat Ağacı’nda hissettiğim şey bu oldu. Bütün replikler bir başkaldırı, her bir karakter ayrı ayrı başrol.
Ben bu filmi tekrar izlemeliyim diyerek çıktım sinema salonundan. Sinan’ın, köydeki 2 imamla yaklaşık 15 dakikalık yürüyüş ve bu arada hayatı sorgulayış sahnesi… O sahnede dönen replikler… Düşünüyorum da kesinlikle ben bu filmi tekrar izlemeliyim.
Son söz olarak, yapılan tüm iyi yorumları hakediyor bu film. Sinemaya giderseniz gişe konusunda destek olursanız ne güzel olur… En azından bu tarz filmlerin devamı gelir.
Filmdeki görsel şölenden bahsetmeye gerek yok. Biraz merak edin de sinemada izleyin derim. N. Bilge Ceylan’a ve film ekibine teşekkür ile…