Sıkıntılar vardı ve işler iyi gitmiyordu. Bununla ilgili ilk bilgi 2 ay kadar önce gelmişti ve bu bilgiyi yakın çevremdeki dostlarla paylaşmıştım.
Sıkıntının temelini Başkanlık sistemine geçiş konusu ile ilgili yapılması gerekenler oluşturuyordu. Cumhurbaşkanı, bu konuda Başbakan’dan daha fazla bir atılım bekliyordu.
Daha sonra bürokratik atamalarda bazı problemler doğdu ve sıkıntılar birbirini takip etti. MKYK’nın Başbakan’ın bazı yetkilerini alması ile de zirveye çıktı ve bardağın taşmasına sebep oldu. Yaşanan sıkıntılar kamuoyuna da bu kararla sızmış oldu.
Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında yapılan son görüşmede genel kurula gitme kararı verildi. MYK toplantısında da resmileşti.
Bu karar; Konya’nın evladı, Davutların Ahmet Hoca’nın 20 aylık Başbakanlığının bitmesi anlamına geliyordu.
Yetkilerinin elinden alınmasından sonra, "Bir faninin terk etmeyeceği düşünülen her makamı elimin tersiyle iterim ama asla bu kutlu hareketteki hiçbir dava arkadaşımın kalbini kırmam” demişti.
Dediğini de yaptı ve fitneye sebep olmamak için Başbakanlık makamını terk etti. “Arkadaşlarım kalsın ben gideyim, Refiklerim devam etsin harcanan ben olayım” anlayışı ile çok büyük bir fedakârlık yaptı. Fitneye neden olmamak için makamdan fedakârlık yapmak er kişinin harcıdır. Bu er kişi de, mayası kıble kayası olan Davutların Ahmet Hoca’dır.
MYK toplantısından sonraki konuşması, onun sağlam karakter yapısını, tertemiz kalmasını bilen yapısını, onurlu kişiliğini ve sarsılmaz vefasını ortaya koyması bakımından oldukça önemliydi, aynı zamanda herkese ders verir nitelikte idi.
Başbakan Davutoğlu’nun bu davranışından ve giderken yaptığı anlamlı konuşmasından, siyasetçilerin alacağı büyük dersler var.
Siyasetin; makam, şan, şöhret için değil, hizmet için yapılacağını ve yürütülemeyecek durumda olunduğu zaman da onuru ile gidilmesi gerektiğini öğretti herkese…
Giderken de kırıp dökerek değil, helalleşerek ve ileride tekrar yüz yüze bakılabilecek halde gidilmesi gerektiğini gösterdi.
Ufak çaplı da olsa göndermeler de yaptı konuşmasında…
Mesela, “Bana görevi tevdi ederken, Cumhurbaşkanımız emanetçi başbakan değil, güçlü başbakan istiyorum demişti. Ben de Cumhurbaşkanımızın isteği doğrultusunda emanetçi değil, güçlü Başbakan olarak faaliyet yapmak için gayret ettim” dedi. Yani emanetçi olmadığı, güçlü Başbakan olduğu için bu sonucun doğduğunu ima etti.
Bir başka sözü de, yetkilerinin elinden alınması sırasında izlenen usulün yanlış olduğunu belirtmesi oldu. Yani o raddeye gelmeden önce bu talimatı veren Cumhurbaşkanı’nın kendisi ile bu konuyu görüşmesi gerektiğini dile getirmiş oldu.
Bunları söz aralarında kamufle ederek ve usulü dairesinde dile getirdi ama, Cumhurbaşkanı’na karşı ölünceye kadar vefalı davranacağını ve bundan önce olduğu gibi bundan sonra da hiçbir zaman aleyhinde tek bir kelam etmeyeceğini adeta haykırdı. Bununla da kalmadı, “O’nun onuru benim onurumdur” dedi. Kimseye kırgın olmadığını, “La Gâlibe İllallah” diyerek başladığı görevi “Tevekkeltü Alellah” diyerek noktaladığını belirtti.
Bu sonuçtan en çok zarar görecek olan Konya’dır diye düşünüyorum. Zira Davutoğlu’nun Başbakan olarak Konya için yapmayı planladığı çok iş ve çok proje vardı. İnşallah bunlar akim kalmaz.
Bundan sonra ne olacağı konusunda sadece şunu belirtmek istiyorum: Güçlü Başbakan formülü tutmadı, bundan sonra cılız ve sembolik Başbakan devri başlayacaktır. Adım adım, resmen olmasa da fiilen Başkanlık sistemine geçiyoruz. Hayırlısı olur İnşallah… Sağlıklı ve mutlu yarınlar efendim.