BEN YAPMAZSAM KİM YAPACAK, BUGÜN
YAPILMAZSA NE ZAMAN YAPILACAK?
Talip olmanın, imtihan olmayı istemekle eş değer olduğuna inanan AK Parti İl Başkanı Ahmet Sorgun, üstlenilen görevin de hakkının verilmesi gerektiğine işaret ediyor. Bugünlerde siyasete soyunanlara da pusula olacak çok önemli bir söyleşi…
-Söyleşi: M. Ali Köseoğlu
Ahmet Sorgun’un AK Parti il başkanlığında geçirdiği bir yıllık süreç, geride bırakılan halkoylaması da hesaba katıldığında oldukça başarılıydı. İl başkanı olarak atandıktan sonra önce kuşatıcı bir yönetim oluşturdu. Ardından da merkez ve taşra ilçe teşkilatlarının oluşturulması geldi. Hemen hemen hiç sıkıntısız yönetilen bu süreçten de Sorgun ve ekibi sancısız çıktı. AK Parti Genel Başkan yardımcılarından birinin “Eğer bir ilde problem varsa herkes oraya “sen git, sen git” der. Eğer bir ilde uyum varsa herkes oraya “ben gideyim” der. Biz Konya’ya “ben gideyim” diyerek geliyoruz” sözlerine de süreç içerisinde muhatap olan Sorgun’la, hakkında çok merak edilen konulardan siyaset algısına kadar değerli bir sohbet gerçekleştirdik.
-Ben şahsen Ahmet Sorgun isminin ‘partiler üstü’ bir kişilik olduğunu düşünürüm, böyle düşünenler de hayli fazla. Bu açıdan, bir partinin il başkanı olmak sizi nasıl etkiledi? Daha önceki temaslarınızda bir azalma seziyor musunuz?
-Hayır, temaslarımızda bir azalma söz konusu değil. İlişkilerimizde sadece zaman darlığı ve meşguliyetten dolayı ‘yoğunlukta’ azalma olmuş olabilir, çeşitlilikte olmaz. Daha önce birlikte olduğumuz, görüştüğümüz, konuştuğumuz kimselerle aramıza bir mesafe koymadık. Böyle bir alışkanlığımız, düşüncemiz hiç olmadı zaten. Partili olmakla partici olmak arasında bir çizgimiz var, buna dikkat ediyoruz. Oturduğumuz makamlar, koltuklar bizi değiştiriyorsa o zaman bu işte bir yanlışlık var demektir. Başbakanımızın her fırsatta söylediği bir şey var; “Biz koltuklardan şan şeref alan bir siyaset anlayışını değil, koltuklara şan ve şeref kazandıran bir siyaset anlayışını getirdik, getiriyoruz” diyor. Biz de bu inanışa katkıda bulunabiliyorsak ne mutlu. Hangi, işi yaparsanız yapın işin içinde kaybolmamak gerekiyor.
‘EVİMİ NEDEN DEĞİŞTİREYİM?’
-İl başkanı olduğunuz günlerde ve şimdi de zaman zaman sizin ‘geçiminizi’ merak edenler oluyor. KOSKİ Genel Müdürlüğü’nden emekliye ayrıldınız. Parti il başkanlığı gelir getiren bir iş değil. Nasıl geçiniyorsunuz?
-Genel Müdür emeklisi olarak geçinebilecek bir maaş alıyorum, çok şükür. Hayat tarzı olarak da belli prensiplerimiz var: İsraf etmiyoruz. Ayrıca bir hukuk bürosunun da ortağıyım.
-Aslında KOSKİ Genel Müdürlüğü gibi üst düzey bir görevde bulunduğunuz dönemde dahi mahallenizi, semtinizi, tek katlı evinizi değiştirmediniz, bunu biliyorum.
-Evimi, mahallemi niye değiştireyim? Ben böyle çok huzurluyum. Daha önce de böyle şeyler oldu. KOSKİ Genel Müdürlüğü’ndeyken “Neden lojmanlara gelmiyorsunuz?” diye sordu arkadaşlar.
-“Lojmanda tandır ekmeği getirirler mi?” diye sordum, “getirmezler” dediler.
-“Sepette üzüm gelir mi?” diye sordum, “gelmez” dediler.
-“El arabasıyla kavun gelir mi?” dedim, “gelmez” dediler.
Lojmanda bunlar var mı? Yok. Ama benim oturduğum mahallede birisi tandır ekmeği yaparsa bize de ikram eder, köyünden üzüm getiren bunu sepete doldurduğu gibi komşuları dolaşır. El arabasıyla kavun gelir evimize. Cami cemaatiyle hasbıhalleşmek, sizi ‘komşu’ olarak tanıyan insanlara selam vermek, hatırlarını sormak, sokakta oynayan çocukların başını okşayıvermek çok güzel bir duygu. Tabi herkesin tercihi farklı.
‘EKİP ÇALIŞMASI ŞART AMA EKİPÇİLİK YOK’
-İl teşkilatını kurdunuz, sonra ilçeler… Sonra halk oylaması… Bunlar hep üst üste geldi… Bu süreci nasıl yönettiniz? Başarılı olduğunuzu düşünüyor musunuz?
-Her şeyden önce bizim değil halkımızın bir başarısıdır halk oylaması süreci… Bunun milli bir mesele olduğunu her fırsatta dile getirdik; 1982 Anayasası’nın revize edilmesi gerekiyordu. Biz bunu halkımıza anlattık. STK’larla çok sağlıklı ilişkiler kurduk. Diğer siyasi partileri hasım gibi değil de rakip gibi gördük ve çatışmayı değil yarışmayı önemsedik. Siyasi partilerimizin yetkililerini hem halkoylaması öncesinde hem de sonrasında ziyaret ettik.
Ülkemizin kaderini değiştirecek değişiklikleri herkese anlatmaya çalıştık. Bu çok önemli bir şey… Sonra başarılı bir ekip çalışması ortaya koyduğumuzu düşünüyorum. Bu vesileyle sürece katkısı bulunan herkese bir kez daha teşekkür ediyorum. Şunun altını çizmekte yarar var; çalışmalarımız esnasında ekip çalışması yaptık, ekipçilik yapmadık. Ben değil biz diyerek hareket ettik. Çünkü memleketimizin ikbali bu çalışmaların sonucuna bağlıydı. Daha önceki teşkilat mensuplarının düşüncelerinden de istifade ettik. Kimseyle görüşmeme, kimseyle konuşmama gibi bir ambargomuz, lüksümüz yoktu…
-Önceki yöneticilerle görüşüyorsunuz yani?
-Tabi, o süreçte daha önceki yönetici arkadaşlarımıza başvurduk. Sağ olsunlar bizi geri çevirmediler. Teşkilatlarda devamlılık esastır. Şimdi bile zaman zaman önceki yönetici arkadaşların görüşlerine başvuruyoruz, bir araya geliyoruz, fikirlerinden istifade ediyoruz. Bundan da memnuniyet duyuyoruz. Bizden önce hizmet vermiş arkadaşlarımıza da, il başkanlığı yapmış arkadaşlarımıza da müracaat ettik, halen de müracaat ediyoruz. Tecrübelilerin tecrübelerinden faydalanıyoruz.
‘KONYA, MORAL BULUNAN ŞEHİR’
-Halk oylaması sürecinde Dışişleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu gibi pek çok bakanın da Konya’da dört koldan çalıştığını izledik. Sonrasında bir memnuniyet hâsıl olmuştur. Halkoylamasının ardından Genel Merkez’in size bir mesajı oldu mu?
-Bir kere şunun altını çizelim: Konya sıradan bir şehir değildir. Her dönemde Türkiye’nin kaderinde belirleyici role sahip bir şehirdir. Başta Başbakanımız olmak üzere diğer bakanlarımız da bunun bilincinde. Başbakanımızın Konya ziyaretleri sıklıkla moral bulduğu ziyaretler olmaktadır, hatta Konya’yı yaşamak istediği bir şehir olarak nitelemiştir. Diğer bakanlarımız da sadece halk oylaması sürecinde değil diğer zamanlarda da Konya’yı sık sık ziyaret etmektedirler. Halk oylamasının ardından da elbette bir memnuniyet hâsıl oldu. Açıkçası her defasında gerek buraya gelenler gerekse Genel Merkez’de Konya’yı hep örnek gösterdiklerini, memnuniyetlerini ifade ediyorlar. Genel Başkan Yardımcılarımızdan birinin bir sözü var. Diyor ki: Eğer bir ilde problem varsa herkes oraya “sen git, sen git” der. Eğer bir ilde uyum varsa herkes oraya “ben gideyim” der. Biz Konya’ya “ben gideyim” diyerek geliyoruz.
-Halk oylaması sürecinde ‘12 Eylül’ Türkiye’nin kaderinin belirleneceği bir tarih olarak öne çıktı. Halkoylamasında alınan sonuçtan sonra Türkiye ne yönde bir ilerleme kaydediyor?
-Şu kesin: Türkiye daha aydınlık günlere gidiyor. İleri demokrasiye doğru yol alıyoruz. Orta doğudaki gelişmeler önümüzde duruyor. Tunus’ta, Mısır’da, Libya’da diğer bazı ülkelerdeki halk ayaklanmaları bu ülkelerdeki yönetim şekillerinin masaya yatırılmasını doğurunca ortaya örnek ülke olarak Türkiye çıktı. İslam coğrafyası Türkiye’nin, Türk halkının yaşamına dikkatle bakıyor. Sadece orta doğuda da değil. Uluslararası arenada da itibarımız artmaktadır. Bunlar kolay olmadı. İşte halk oylaması da Türkiye’deki yönetimin gerçek sahiplerine teslimi anlamına geliyordu. Türkiye’de gücünü halktan alan bir irade görev başındadır. Yani halkın yönetimi söz konusudur. Ben 12 Eylül’ün sonuçlarının uzun vadede daha da net bir şekilde ortaya çıkacağını düşünüyorum. Evetlerin yüksek çıkmasını “ya hayırlar yüksek çıksaydı”yı değerlendirerek de anlayabiliriz. “Hayırlar yüksek çıksaydı ne olurdu”yu kavramadan, ülkenin başına gelebilecekleri sezemeden evetlerin yüksek çıkmasının ehemmiyetini anlayamayız. Tabi bunu çok şükür yaşamadık. Şimdi, herkesin yeni anayasa üzerinde mutabakata vardığı bir ortam var. İşte 12 Eylül yeni anayasa yapılmasının yolunu açtı, halkın da bir anayasa yapabileceğinin delili oldu.
‘BEN DEĞİL BİZ ANLAYIŞI’
-Belediye başkanlarıyla bir araya geliyor musunuz?
-Yapmış olduğumuz görev tek başına hareket etmeyi öngörmüyor. Zaten böyle bir arzumuz, geleneğimiz de yok. Ben değil biz anlayışı çok önemli, hem içeride hem de dışarıda büyük bir uzlaşıya ihtiyacımız var.
İl başkanlığı koordinesinde gündemli toplantılar oluyor. Sadece belediye başkanlarıyla değil 15 günde bir Büyükşehir belediye başkanımızla, merkez ilçe başkanlarıyla, milletvekillerimizle bir araya geliyoruz. İl Genel Meclisi Başkanı ve partimizin il başkan yardımcılarıyla aylık toplantılarımız oluyor. 1 yıldır her cumartesi-pazartesi il teşkilatımızda milletvekillerimiz ‘nöbetçi milletvekili’ olarak bulunuyorlar. Önümüzdeki süreçte bu uygulamamızı geliştirerek devam ettireceğiz. Normal görüşmelerimizin dışında programlı görüşmelerimiz var. 15 günde bir Çarşamba sabahları 8’de başkanlarımızla istişare toplantıları yapıyoruz. Hatta STK’larla ve işadamlarımızla da bir araya geliyoruz.
‘BARIŞ İÇİNDE YARIŞ’
-Birlikte hareket etme noktasında bir sıkıntı görmüyorsunuz o zaman?
-Birlikte hareket etme noktasında Konya’nın bir sorunu olduğunu düşünmüyorum. Prensiplerimizden bir tanesi de ‘Barış içinde yarış’. Çatışarak değil uzlaşarak siyaset yapmayı ahlaklı olmanın da bir vecibesi olarak görüyoruz. Önemli olan en doğruyu yakalayabilmektir, akıl akıldan üstündür… Bütün arkadaşlarımız, hizmet seferberliği noktasında ‘ne yapabiliriz’ çabası içerisindeler.
‘SABİTELERİMİZ; İLKELERİMİZ VAR’
-Geçtiğimiz günlerde kaleme aldığım bir yazıda ‘Siyasette Ahmet Sorgun’ modelini dile getirdim. Sizin siyasete vereceğiniz katma değere işaret ettim. ‘Siyasete girince değişir’ diyenler oluyor. Değiştiniz mi?
-Kişinin kendisi hakkında hüküm vermesi uygun olmaz. Sizlerin takdiri oluyor, kanaatleriniz bizi daha da prensipli çalışmaya itiyor. Şunu açıkça ifade edeyim; geçmişimden asla rahatsızlık duymadım, ama geçmişe de takılıp kalmadım. Bir hata varsa, bir yanlış durum varsa onu değiştirmekten gocunmayız, yoksa da değişmiş olmak için değişmeyiz. Bizim sabitelerimiz var, ilkelerimiz var. Mutlaka korumamız gereken nirengi noktalarımız, olmazsa olmalarımız var. Mevlana’nın pergel metaforu çokça örnek gösteriliyor, biz de onu örnek gösterelim: Bir ayağımız sabitken, diğer ayağımızla bütün âlemi dolaşırız.
Baki kalanın hoş bir seda olduğunun bilincindeyiz, bunu başarabilirsek, insanların hayır dualarını alabilirsek ne mutlu. Bakın, benim bulunduğum yerden kimler gelmiş geçmiş. Aklınıza herhangi bir makam getirin… Kimler varmış da yok olmuşlar… Hiçbir şey kalıcı değil, hiçbir makam sizi ‘daha kıymetli’ yapmıyor. Hizmetler kalıcı. İnsanı kıymetli yapan şeyler, bu dünyadan öbür dünyaya götürebileceği şeylerdir. Bulunduğumuz yerleri bu açıdan bir imkân olarak görüyorum. Bu imkânı dünyalık ikbal için de kullanabilirsiniz, Allah korusun. Fakat bahsettiğim gibi sabiteleriniz, asla değişmeyecek vasıflarınız varsa hem iyi işler yaparsınız, hem de yaptığınız o iyi işleri öbür dünyaya da dua olarak taşırsınız.
-Konu buraya gelmişken sizin siyaset algınızı biraz açsak.
-Temel anlayışımız makamın taliplisi olmamaktır. Talip olmanın, imtihan olmayı istemekle eş değer olduğuna inanıyorum. Elbette talip olmadığınız bir vazifenin size tevdi edilmesi bir sorumsuzluk doğurmuyor… Üstlendiği görevin hakkını vermeye çalışmak icap ediyor. Biz Genel Merkez’den, Sayın Başbakanımızdan yük almaya talip olduk. Çalışmalarımızın esasını da bu belirliyor, ilkemiz bu. Asansörlerin taşıma kapasitesi kişi başı 80 kilogram olarak hesaplanır. Biri 100 kilogramsa bir başkasına yük olmuş olur. Diğeri 60 kilogram ise bir başkasının yükünü alır. İşte biz de bu ilkeyle hareket ediyoruz. “Ben yapmazsam kim yapacak? Bugün yapılmazsa ne zaman yapılacak?” diye kendimize soruyoruz. Hareket noktamız, prensibimiz bu. Sonra ben ve arkadaşlarım ‘ben ne yapabilirim’in çabası içerisindeyiz. Başkalarının işini tarif etme kolaycılığı toplumsal bir hastalıkken, biz bu hastalığa düşmemeye gayret ediyoruz. Kendi işimizi en iyi şekilde yapma gayretindeyiz. Başkasının işini tarif etmek -öyle değil böyle yap demek- yerine ben ne yapacağım diye soruyoruz kendimize.
‘KEŞKE DEĞİL İYİ Kİ’
-İlkelerimiz var, demiştiniz…
- İsterseniz madde madde söylemeye çalışayım:
*Geçmişini yok saymamak ama gereksiz şeylere de takılmamak.
*Çatışmacı değil uzlaşmacı olmak.
*Yerel ile evrenseli birlikte düşünmek lazım. Taş ile ahşabın uyumu gibi hem yerel imkânlar, değerler, varlıklar önemsenmeli hem de evrensel değerler göz önünde tutulmalı, mezcedilmeli. Siyaseti bu şekilde inşa etmeli. Bazı prensiplerimiz var…
-Neler?
*Emeği geçene mutlaka teşekkür etmeliyiz. İnsana, teşekkür etmeyi bilmeyenin Allah’a şükretmesi mümkün mü? Yeri gelmişken geçmişte siyaset yapmış tüm kademelere bir kez daha teşekkür ediyorum.
*‘Keşke’ değil, ‘iyi ki’ demeye ve bunu demek için yaptığımız işi kusursuz yapmaya gayret göstermeliyiz.
*Hem önümüze hem de ufka bakmalıyız, birine çokça dalıp diğerini kaçırmamalıyız. Hem hedefleri kaybetmemeli hem de reel politiği yok saymamalıyız.
*Bilgisiz siyaset olmaz. Her zaman bilgiye talibiz.
*Siyaseti hazım ve azim sanatı olarak görüyorum. Bu azmin temelinde de insanlığa fayda sağlamak bulunursa ne güzel olur. Teşkilatımıza, şehrimize, ülkemize ve dünyaya böylece fayda sağlayabiliriz.
*Siyaset bir ekip işidir ama ekipçilik işi değildir. Hiçbirimiz hepimizden daha güçlü değiliz.
*Siyaseti amatör ruhla profesyonelce yapmak gerekiyor. Ruhunuz da profesyonelleşirse o zaman siyaset bezirgânı olursunuz. Her zaman heyecan taşımak için amatör ruh şart, derdi olmak şart, derdini sevmek şart.
*Konjonktürel ağırlığı değil özgül ağrırlığı benimsiyoruz. İnsana erdemine, ahlakına, bilgisine göre değer vermemiz gerekiyor. Bir Çin atasözünde “Bir yerde küçük insanların gölgesi büyüyorsa orada güneş batıyor demektir” denilir.
*Siyaset sorun üretme değil çözüm üretme sanatıdır.
*Önemli olan doğru işi yapmaktır, yaptığın işi doğru zannetmek değil. AK Parti Siyaset Akademisi’nde dile getirilen bir cümle var: Önemli olan vurduğun yere 12 yazmak değil 12’den vurmaktır. Ben de aynı görüşteyim.
-Önümüzde genel seçimler var. Mevcut milletvekillerinin yanı sıra yeni vekil adayları da öne çıkmaya başladı. Vekil adaylarını nasıl bir süreç bekliyor?
-Medeni cesaretlerinden dolayı milletvekili aday adaylarımızı tebrik ediyorum. Onlara iyi ki geldiniz, ortaya çıktınız, talip oldunuz diyorum. Bu işleri uzaylılar gelip yapacak değil, bu toprağın insanı yapacak. Gönlümüzün kapılarını onlara açtık. Partimize olan talep bizim tabela değil hizmet partisi olduğumuzu gösteriyor. Bu açıdan her aday adayı bizim için çok önemli ve değerli. Öteden beri arkadaşlarımızla dile getirdiğimiz bir şey var. Aday adaylarımızla bir erdemliler havuzu ya da platformu oluşturabilir, bunu ortaya koyabilirsek her açıdan örnek teşkil ederiz. Aday adaylarımızdan Konya’yı en güzel şekilde temsil edecek ve Türkiye’ye katkı sağlayacak kişileri öne çıkarmaya çalışacağız. Tabi bu süreç Konya’da başlayıp bitmeyecek. Kendilerini teşkilatlarımıza tanıtacaklar, temayül yoklamasından geçecekler, kamuoyunun kanaatleri göz önünde bulundurulacak.
-Daha önce, bütün milletvekillerine ve bütün adaylara eşit mesafede olacağız dediniz. Peki, sizin destek vereceğiniz kimse olmayacak mı? Siyasete kazandırmak isteyeceğiniz bir isim yok mu?
-Teşkilat, temel belirleyici faktörlerden biridir. Hiçbir aday adayının ne önünde, ne arkasında, ne yanında, ne de karşısında dururuz. Teşkilatımızın bir hafızası var. Bu hafızadan istifade edeceğiz. Rolümüzün çok iyi farkındayız, bundan kimse endişe etmesin. Konya’yı temsil edecekleri bulma çabasında olacağız. Kanaatlerimizi, takdirimizi, çabamızı bu yönde seferber edeceğiz. Aday adaylarımızdan da ülkemize ve Konya’ya dair hedeflerini hazır etmelerini bekliyoruz. Aday olamasalar bile sundukları projelerden bizler, Konya ve ülkemiz istifade etmiş olacak. Bu açıdan bu süreci çok yönlü ve en verimli şekilde geçirme gayretindeyiz.
-Dışişleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu’nun adaylığı meselesi hakkında ne dersiniz?
-Dışişleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu Bey’in Konya’dan adaylığından onur duyarız. Fakat bununla ilgili konuşulmuş, görüşülmüş, kararlaştırılmış bir durum henüz söz konusu değil. memleket.com.tr