İşte Taşgetiren'in yazısı: "Baktım kendime, evet ben Ali Bulaç olamam. Çünkü onun gibi kafa konforum yok benim. Dün beni yazmış. “Bu mu vefa?” diyerek... Vefa bence, düşünce çizgisine sadık kalmaktır. Güne ve durduğun yere göre yamulmamaktır. O konuda “Doğrucu Davut” diye nitelenecek kadar vefalıyım. Ama hayatımda hiçbir zaman düşünce çizgisi itibariyle “patlıcanın dalkavuğu” olmadım. Bunu, bugüne kadar yazı yazdığım ve “danışıldığım” her yer bilir. Yeni Şafak’tan ben kendim ayrıldım. O gün yazdığım yazı, evet, sert bir yazı idi. Bugün aynı şartlar olsa aynısını yazarım. Ama Ali Bulaç, Hükümetin 2005’ten bu yana malum sorunda “etnik niteleme”den nasıl bir “millet tanımı”na geldiğine lütfen baksın. Bir de CengizÇandar’ın Mezopotamya Ekspresi kitabını okusun.
Geçmişte Zaman’da, Yeni Şafak’tan ayrıldıktan sonra Aksiyon’da, Bugün’de yazdım, Burç FM’de konuştum. Mehtap tv’de haftalık bir programa katılma teklifi olunca bu programın Hayreddin Karaman, Ahmet Taşgetiren, Ali Bulaç üçlüsü ile, “islami perspektifli” bir program niteliğinde olması teklifi bana aittir. O program oldu olmadı, bir süre devam etti ve ben ayrıldım o programdan. Hizmet medyası içinde yazdığım bütün dönemlerde, yayın çizgisine ve Hizmet’in duruşuna yönelik “farklı” değerlendirmelerimi bir çok özel ortamda paylaştım. Buna, Ali Bulaç olmasa da -ki bir kısmına GYV’nin özel ortamında o da şahittir- Samanyolu’nun, Burç’un, benim dostluklarına çok önem verdiğim simaları şahittir. Şu “Bu mu vefa?” söylemlerine çok bozuluyorum. “Ekmeğini yediğiniz...” diye başlayan yaklaşımlara çok bozuluyorum. Ne yani tüm yazarlar, “ekmek yeme” mahkumu mu olmalılar? Bulunduğunuz camia içinde, “farklı” olanı söylemek, farklı olanı bizatihi onun hayrına olduğu için söylemek ne zamandan beri vefasızlık sayılıyor. Yani herkes “patlıcanın dalkavuğu” olduğunda mı fikir dünyası sağlıklı beslenmiş olacak? Ben Ali Bulaç gibi hiçbir zaman “Ağlayan ve ağlatan Hoca” yazıları yazmam. Herhalde Ali Bey, “Bugün de o yazıları yazardım” demez. “Vefalı”dır kendisi.
Ali Bulaç dünkü yazısına şöyle giriyor: “İHH ve AK Parti” başlıklı 14 Haziran 2010 tarihli yazımda Mavi Marmara dolayısıyla AK Parti’ye kızanların hükümeti İHH üzerinden “terörle ilişkilendirmek” suretiyle bir çalışma içinde olduklarını yazıp uyarıyordum.
“Son günlerde içine girdiğimiz üzücü gerilim ortamında bazı okuyucular gibi Star yazarı Ahmet Taşgetiren Bey de soruyor: “Bugün de aynı yazının altına imza atar mısın?” Kestirmeden cevap vereyim: Noktası virgülüne kadar “evet!”
Noktası virgülünü eksik hatırlamışsınız Ali Bey, “Orada içimizdeki İsrailliler” vardı, burada niye yok?
Ali Bey sonra benim bu olayları Hizmet’le ilgilendirdiğini not ediyor ve devam ediyor: “Bugün tabii ki ‘birileri’ İHH’ya ve hükümete zarar vermek istiyor olabilir. Ancak şu soru önemli: İHH üzerinden kimler hükümetin üstüne gitmek istiyor?
“Eğer ben bu kimselerin Hizmet elemanları veya Hizmet’le irtibatlı kimseler olduklarına yakinen kanaat getirecek olsam, burada bir saat durmam.”
“Bir saat durmam!”
Evet böyle söyleyince, olan bitenin “Hizmet”le hiçbir ilgisi bulunmadığını düşünmelisiniz. Değilse vicdanınız Zaman’da yazmaya elvermez! Ve irtibatı ben kurmuşum. Memlekette hiç kimse kurmamış ben kurmuşum. Yooo, aslında 11 Şubat 1991 tarihli yazısında Körfez olayında Hocaefendi’nin tavrını görerek kendisi kurmuş. O yazısını buraya almak, benim “Hocaefendi”ye bakışıma uymuyor ne garip ki. Dileyen internetten girip bakar. Ben kurmadım sevgili Ali Bey. O irtibatı, bizzat Hizmet medyası kuruyor. Bu aidiyeti bir tek siz görmüyorsunuz anlaşılan. 7 Şubat operasyonundan beri ben, “Savcılara, yargıçlara, emniyet mensuplarına ve onların yaptığı her operasyona, “Hizmet medyası”nda manşetlerden sahip çıkarsanız, bu aidiyeti başkasının tespit etmesine gerek yok, “ma’lumundan ma’lum” olur hadise” diye yazıp duruyorum.
Sevgili Ali Bey, “Acaba vefa adına mı şu andaki duruşunuz?” diye sorsam, sizin fikir insicamınızı sorgulamış olur muyum? “Zaman’a mahkumiyet adına mı?” diye sormayı da size olan saygımla bağdaştırmam. Ben zatıalinizin, olan biteni çok net görecek bir “sosyolojik donanım”a sahip olduğunuza inanırım. Olayın sırf “yolsuzluk duyarlılığı” ile ilgili olmadığını okuyacak politik bilince sahip olduğunuzdan da eminim.Doğrusu şu anki duruşunuzu onun için anlamlandırmakta zorlanıyorum.Ama kendi kendime hep tekrar edip duruyorum: Ben Ali Bulaç olamam! Ahmet Taşgetiren-Star
ALİ BULAÇ NE YAZMIŞTI
...Ben de Sayın Taşgetiren’e sormak istiyorum: 15 Kasım 2005’te Sayın Başbakan, Diyarbakır’da Kürt sorunuyla ilgili önemli bir konuşma yapmıştı. Sayın Taşgetiren de o tarihlerde “Oldu mu şimdi?” diye bir yazı yazdı ve “kendisinin kimden geldiğini bildiği talimat” üzerine yıllarca başyazar olduğu Yeni Şafak’tan ayrılmak zorunda kaldı. Bir süre köşesiz kaldı. Hizmet’in Aksiyon Dergisi ona köşesini açtı, yine Hizmet’ten arkadaşların çabasıyla Bugün Gazetesi’nde ona köşe açıldı. Ben Mehtap TV’de programımıza katılmasını teklif ettim. Burç FM’de program yaptı. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Mütevelli Heyeti içinde yer aldı. Değerli dostumuz, son bir aya kadar “Hizmet’in paralel devlet” olduğunu fark edemedi mi? Bu mu vefa? Bir soru daha: Bugün de 2005’teki yazısının altına imza atar mı ve mesela şu anda yazdığı gazetede yayımlayabilir mi? Onun gibi bir zatın sulh tarafında yer alması gerekmez mi? Allah hepimizi ıslah etsin!" Ali Bulaç-Zaman