24 Haziran Seçimlerinde AK Parti'nin oylarında düşüşle ilgili değerlendirmeler gelmeye devam ediyor. Yeni Akit Yazarı Ali Osman Aydın, AK Parti'nin oy kaybının nedenlerini yazdı.
İşte Aydın'ın yazısı:
"Seçimler bitti.
Kaybedecek vakit yok, acilen muhasebe yapmamız ve oyların neden düştüğünü cesaretle analiz etmemiz gerekiyor.
Çok yakında yerel yönetim seçimleri var.
Ama daha önemlisi parti sosyolojisinin dayandığı taban kayıyor.
Gençlik kayıyor.
Yetişkinler kayıyor.
Aile kurumu kayıyor…
Bu tabanı kaybetmek ya da küçültmek gelecek adına çok şeyi yitirmek anlamına geliyor.
Basra harap olduktan sonra, üzülmenin, “ah vah” etmenin anlamı olmayacak…
O yüzden kimileri hoşlanmayacak ama biz yine de taban kaymasına, oy kaybına neden olan faktörlerden birkaçını sayalım.
NEDEN OY KAYBEDİLDİ?
Eleştirisizlik: Öyle bir duruma gelindi ki,eleştiride bulunan herkes ve bizzat eleştirinin kendisi “haince bir iş” olarak görülmeye başlandı. Eleştiri yapanlar, memleket düşmanlarıyla işbirliği yapmış kimseler gibi yaftalandı. Kim eleştiride bulunuyorsa “kesin bir hesabı vardır” diye bakıldı. Eleştiride bulunduğu için teşkilattaki görevinden aforoz edilenler oldu. Hiç değilse bu kişiler gözden düştü ve ilk rotasyonda bürokrasideki mevkilerini kaybettiler.
Eleştirenin uğradığı muamele, haklı nedenleri olup tenkit yapacak insanları da kendi kabuklarına çekilmeye zorladı. Eleştirenin düştüğü durumu görenler susmanın en iyi yol olduğu düşüncesiyle gidişata karşı kayıtsızlaştılar. Bu duruma Demokles’in kılıcı gibi başlar üstünde sallanıp duran FETÖ operasyonlarının varlığı da tuz biber ekti. Pek çok insan sırf sistemin yanlışlarını ifade ettikleri için FETÖ’cü olarak lanse edildiler. Böylelikle eleştirmeyen, eleştirmekten korkan ve makamını kaybetmemek için her şeye “hay hay” diyen bir kitle vücuda getirildi. İstişare toplantıları, gerçeklerin ortaya konmadığı, yalnızca idarecilerin duymak istediği şeylerin konuşulduğu, başkanların pohpohladığı mide bulandırıcı nefs arenalarına dönüştü.
Şımarıklık: Geçmişte AK Partinin sosyolojik temelini alt gelir gurubundan gelen insanlar oluşturuyordu. Sigortasız işlerde çalışarak aldıkları aylıklarla teşkilat giderlerine katkıda bulunanların, masa sandalye eksikliğini maaşıyla kapatmaya çalışanların sayısı hiç de az değildi.
Zamanla bu kitlenin bir kısmı, iktidarın nimetleriyle tanıştı. Buna paralel olarak eski araç, AUDİ marka bir yenisiyle değiştirildi. Akabinde, oturulan evler, semtler değişti. Tatil mekanları değişti. Önceleri tatillerde memlekete gidiliyordu ancak sonra yurtdışından azı kurtarmamaya başladı. Politik konjonktür ve karar verici siyasilere olan yakınlık teşkilat içindeki nice insanı hiç olmayacak bir işe, müteahhitliğe cesaretlendirdi. Böylelikle kalabalık ve üretken! bir müteahhit sınıfı doğuverdi.
Erişilen mali kaynaklar, dünyanın baştan çıkarıcı nimetleri, siyasetin kazanımları, seçmenin hesap sormazlığı ve geçmişin unutulan yoksullukları bu insanları toplumdan da toplumun yaşadığı gerçeklikten de kopardı. Yol açıcı Erdoğan liderliğinin arkasında, “Kudüs, Suriye, Myanmar, 15 Temmuz, dava şuuru, Müslüman kardeşliği, mazlum coğrafyalar” sloganlarının şemsiyesi altında bu sınıf, servetine servet, iktidarına iktidar kattı. Din adeta bir sömürü malzemesi olarak kullanıldı. Sponsorlu “Hayırlı Cumalar” mesajları atıldı.
Servetler arttıkça kibir, kibir arttıkça da gösteriş, riyakarlık arttı. Makam sahibinden oğluna, kızına, damadına ve hatta kimi zaman yakın akrabalara kadar göz alıcı bir saadet zinciri oluştu… Bazı yerlerde deyim yerindeyse, yerel hanedanlar ortaya çıktı. Bu sınıfın çocuklarından bazıları sahip oldukları akıl almaz servetten dolayı şuurca Ak Parti misyonundan koparak, azılı muhalifler haline geldiler.
Netice olarak, siyasetten devşirilen servet, aşırı müreffeh bir yaşama dönüştü. Bu yaşam insanları şımarıklaştırırken Anadolu’daki AK Partili profilinden de kopardı. İktidarın çevresinde bir elit meydana geldi. Bu elit halk içine koruma aracı konvoylarıyla çıktı ve vatandaş için ulaşılmaz biri haline geldi. İnsanlar sokaklarda beş yüz dolarlık gözlüklerle seçim çalışması yapan, yüz elli bin dolarlık araçlarla mahalle çalışmalarına katılan ve beş sene önceki halini herkesin iyi bildiği teşkilatçılar görmeye başladılar.
AMERİKAN RÜYASI YERİNE, AK PARTİ RÜYASI…
Frank Capra filmlerinin alt motifidir Amerikan rüyası. O rüyanın içinde yeteri kadar kurnaz, yeteri kadar hırslı, yeteri kadar yetenekli ve elbette yeteri kadar acımasız herkese bir yer vardır. “Amerikan Rüyası” size çoğu zaman en kolay yoldan, umduğunuz şeyi veren bir sihirli değnek gibidir. Amerika’yı bir zamanlar fırsatlar ülkesi yapan değer budur.
AK Parti iktidarında bir anda ortaya çıkan zenginleşmeler, nüfuzlanmalar, söz sahibi olmalar, makam elde etmeler insanlarda “Amerikan Rüyası” etkisi uyandırdı. AK Parti ile aynı aidiyete sahip olmayan bazı fırsatçılar kolay yoldan ikbale ulaşmak için AK Parti saflarına sızmaya hatta oralarda yer işgal etmeye ve hatta el üstünde tutulmaya başlandılar.
Emekli maaşıyla, asgari ücreti ile, evde bakım maaşıyla Erdoğan’ı destekleyen kitleler fırsatçıların rüya gibi yükselişini, makam ve mansıba boğuluşunu hayretle izlediler. Onların ne kadar sahte olduklarını gördükleri halde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mücadelesi hatırına bu yükselişlere ses çıkarmadılar. Ancak fırsatçıların söz konusu yükselişi, makamları işgal edişi samimi kitleleri deyim yerindeyse partinin ikinci sınıf mensupları, proletaryası haline getirdi. Kırgınlıklar, kızgınlıklar partiden kopuşa neden oldu.
Kraldan çok Kralcılık:
Basında AK Parti’yi savunan insanların profili giderek bozuldu. Troller, eyyamcılar, menfaatperestler, samimiyetsizler, nevzuhurlar, terbiyesizler vitrini kapladı. Parti bu kimseler eliyle öyle savunuldu ki bu kişilerin abartılı savunmalarını, öfkelerini, kibirlerini, üsttenci dillerini ve Erdoğan adına yaptıkları tehditleri görenler Ak Parti’den adeta soğudular. Çünkü Erdoğan, elinde sanki sihirli değnek varmış da sorunları bir dokunuşla çözecekmiş gibi tasvir edildi bu kişilerce. Bu kötü vitrin, bu mübalağalı savunma oy kaybettirdi. Benzer bir durum sokak çalışmalarında da yaşandı.
Ehliyet ve liyakat : Harita mühendislerinin kurumsal dergi çıkarttığı, inşaat mühendislerinin kültürel etkinlik düzenlediği, torpili olanın makam sahibi yapıldığı bürokrasi görünümü vatandaşta rahatsızlık uyandırdı. “Emaneti ehline verin” emri görmezden gelindi. Kimi göreve getirilenler liyakatsiz olunca görevde kalmanın tek yolu da robot itaati göstermek oldu. İnisiyatif kullanmak, ilkeli duruş sergilemek giderek zorlaştı. İstifa müessesesi unutuldu. Rızkın sahibinin Allah olduğu bazıları tarafından göz ardı edilerek makam verenlere rızkın sahibi muamelesi yapıldı. Görevin gereği değil, hatırın gereği yapılmaya başlandı. Ehliyet sahibi olmayan kişiler elinde kamu kaynakları gelişigüzel kullanıldı.
Bunlara ek olarak, yanlış aday göstermeler, Hoca efendilerle açıktan girilen polemikler, kendini devlet yerine koyan ve hesap sorulamayan idareciler, AK Partililerin kendi aralarında yaptıkları teşkilat çalışmaları Parti’nin kendi insanından oy alamamasına neden oldu…
CHP’nin düşen oylarının sebebine gelince…
İnanın CHP’nin düşen oyları beni hiç ilgilendirmiyor.
Ama AK Parti’nin ki öyle değil...
Çünkü Ak Parti’yi doğuran mahallede doğdum, büyüdüm. Bu topluluk iktidarla buluşmamışken de içlerindeydim, bundan sonra da içlerinde olacağım. Dolayısıyla AK Parti’ye ne olacak meselesi benim için sadece siyasi bir mesele değil…
Yazdıklarımıza öfkelenecek, bize husumet besleyecek olanlar için şimdiden söyleyeyim… Şayet Ak Parti sizin de dediğiniz gibi, sadece bir siyasi parti değil de, İslam coğrafyasının umudu, mazlum halkların sığınağıysa, böyle bir partinin seçim sonuçlarına da yansıyan, aksayan yanlarını söylemek yalnızca benim değil, kendini bu değerlere ait gören herkesin görevidir. Çünkü bu Parti sadece teşkilatlarda görev yapanların, onu ekranlarda savunanların, makam koltuklarını dolduranların değil, milletindir…"
Ali Osman Aydın-Yeni Akit