Hayatımda tanıdığım üç entelektüel var ki üçünün de harika değerlendirmeleri var ama ellerinin yazmaya pek gitmemesi üzücü. Onların vefatıyla (Allahu Teala gecinden versin) o güzel birikimlerinin kaybolacağı endişesi beni üzmekteydi. Bunlardan birisi Hikmet Zeyveli, ikincisi Saim Açıkgözoğlu ve üçüncüsü de Naman Bakaç’tır. Keşke elimizde imkân olsa da muazzam birikimine rağmen çok az yazan Zeyveli ile en azından bir kitap hacminde “nehir söyleşi” gerçekleştirilse. Açıkgözoğlu’nun ise çok şükür ki birkaç gün önce üç kitabı birden bana ulaştı. Bu benim açımdan ve sanıyorum ortak tanıdıklarımız/arkadaşlarımız açısından da oldukça sevindiricidir. Üçüncüsü Bakaç ise daha genç, onun istikbalde yazmaya başlaması umulur. Bu yazıda Açıkgözoğlu’nun 608 sayfalık AKÇAP (aklı kullanmada çözümleyici, araştırıcı ve paylaşımcı düşünme) Düşünme adlı eserinin beyne dair birinci bölümünden okuyabildiğim kısımlara değineceeğim.
Ortaya koyduğu düşüncelerin ve yaklaşımların bir nevi tarihselliğine de dikkat çekerek mütevazılığını sergileyen Açıkgözoğlu’nun eseri, Ortadünya araştırmalarının dördüncüsü. Yazar içinde yaşadığımız –civarında olduğumuz da diyebiliriz- bölgenin birçok tarihi olaya/savaşlara/ilahi dinlerin çıkışına şahitlik etmesi ve buradaki enerji kaynaklarının çokluğuna vs. dikkati çekerek bu bölgeye Ortadoğu yerine Ortadünya demeyi tercih etmekte. Açıkgözoğlu, (bizzat şahit olduğum) mevcut kavramlara itiraz etmede ve yeni kavramlar üretmede oldukça mahir oluşunu bu noktada da göstermektedir. Gerçekten de Avrupa merkeziyetçi yaklaşıma dayanan ve Britanyalıların 19. yüzyıla kullanmaya başladıkları Ortadoğu kavramını kullanmak zorunda değiliz.
Açıkgözoğlu, bilimsel veriler, hipotezler vs. üzerinden bazı yaklaşımlarını ortaya koyarken, bilim ile ilim arasındaki gereksiz ayrıma dikkat çekmekte. Gerçekten de ilki Türkçe ikincisi Arapça ve ikincisinden kastedilen ne günümüz Arapça’sında ne de Kur'an’da sadece dini ilimlerle sınırlı.
Yüz milyardan fazla hücreye sahip olan beyin, kalbin pompaladığı kanın ve oksijenin yaklaşık %20’sini kullanmakta. Bedenle hacim karşılaştırması yapılacak olursa beyin, bedene göre çok fazla kan ve oksijen kullanmakta. Bu da beynin hücrelerinde bedenin diğer hücrelerine göre daha fazla ve uzun süreli faaliyet olduğunu göstermektedir.
Kitaptan öğreniyoruz ki, görme merkezi gözün hemen arkasında değil, beynin arka kısmında. Bunun hikmeti de şu: Görme algısı beynin arka bölgesine varıncaya kadar birçok algı değerlendirme odağına uğramaktadır. Görme oluşuncaya kadar onunla ilgili iç değerlendirmeler de yapılmakta ve görme ve görülenleri değerlendirme işi çok hızlı bir şekilde gerçekleştirilmektedir. Bir şey sadece görülmez. Görülen algılanır ve hızlı bir şekilde ona cevap hazırlanır. İnsanın üzerine gelen bir cisme karşı kendini korumaya çalışmasında olduğu gibi.
Açıkgözğlu’na göre, insan beyni üzerinde genetik ve çevre etkisine ek olarak nasıl oluştuğunu bilemediğimiz gaybi etki de mevcuttur. Vahye iman etmesek gaybi etki hakkıda herhangi bir görüşümüz, bilgimiz olamaz. bu nedenle gaybi etkinin varlığını bilmek ve kabul etmekle birlikte nasıllığı ve niçinliği üzerinde kesin delile dayanacak bir durum söz konusu değildir. AKÇAP düşünme açısından akıl ya da zekâ, mizaç, merak, dikkat özelliği gibi durumların üzerinde düşünülmesi gerekir. Aklımız ile merak ettiğimiz durumların seçiminde gaybi etki oluşabilmektedir. Düşünebileceğimiz o kadar çok şeyin arasında niçin belli bir konuyu seçtiğimize dair diğer etkilerin yanında gaybi etkiyi de hesaba katabiliriz.
Açıkgözoğlu’nun çok kültürlülüğe yorduğum bir deneye dair aktarımı şöyle: Yaşadıkları ortamda daha geniş, farklı çevre etkileşimine sahip farelerde çevre etkileşim imkânları az olan farelere göre (beyindeki) ara bağlantı sayısında % 80 artış bulunmuştur. Fareler kapalı kaldıktan sonra çevresi genişletilmiş ve çevre tecürebi imkânları artırılmış bu farelerde ara bağlantı sayıları tekrar artmıştır. Bu da öğrenmenin ara bağlantı sayısı ve kalitesi ile bağlantılı olabileceğini düşündürmektedir.
Tek yumurta ikizlerinin neredeyse tıpa tıp aynı özelliklere sahip olmalarına rağmen beyinlerinin bire bir aynı işlememesi nasıl izah edilebilir? Bu konuda Açıkgözoğlu şöyle demekte: Beynin yapılanması çevrenin etkisi ile oluştuğundan ve çevrenin etkisini herkes için tam olarak tek düzeye indirmek mümkün olmadığından tek yumurta ikizlerinde bile aynı çevrede beyin aynı şekilde gelişmemektedir. Çevrelerindeki ufak farklar ve onlar verilen farklı cevaplar onların beyinlerini farklılaştırmaktadır. Yeni çevre etkilerine de beyinlerine göre cevap vermektedirler. Ara bağlantı farklılaşması küçük bile olsa sonuçları büyük olmaktadır. Bu nedenle dünyada aynı olan iki beyin ve akıl yoktur.
AKÇAP düşünme adlı esere dair beyin kıvrımlarımızı hareket geçirdiğini düşündüğüm birkaç değinide bulundum, kalanı meraklısına hacimli eserin kendisinde. Tavsiye ederim.