İSTANBUL (AA) - Türk Toraks Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Sedat Altın, akciğer kanseri tedavisinde hasta yakınlarının internetten veya sosyal medya vasıtasıyla farklı alternatiflere yöneldiğini belirterek, "Bizim gibi bilimsel düşünen hocalar açısından bu durum sıkıntı yaratıyor. Çünkü hem hastalar tedaviye erişimde geç kalıyorlar hem de sonuç alınamayacak noktalarda bir sürü paraları ve emekleri gidiyor" dedi.
Türk Akciğer Kanseri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Rıza Çetingöz, İmmüno-Onkoloji Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. İsmail Çelik, Türk Tıbbi Onkoloji Derneği Genel Sekreteri Prof. Dr. Başak Oyan Uluç, Türk Toraks Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Sedat Altın, akciğer kanserinin dünyada ve Türkiye'deki mevcut durumunu gözden geçirerek, korunma, erken tanı ve etkili tedavi için yapılabilecekleri belirlemek amacıyla hazırlanan "Akciğer Kanseri Yol Haritası"na ilişkin basın toplantısı düzenledi.
Prof. Dr. Altın, toplantıda yaptığı konuşmada, 4 dernek olarak 5 aydır yaptıkları toplantılar sonucu bir yol haritası belirlediklerini, ortak çabalarının, akciğer kanserinin oluşmasını engellemek ve oluşmuşsa da bunu en iyi şekilde tedavi edip, hastaların rahat yaşamasını sağlamak olduğunu söyledi.
Akciğer kanserinin, Türkiye'de ve dünyada kanser ölümleri içinde ilk sırada yer aldığını anlatan Altın, akciğer kanserinin, özellikle erkeklerde sigara içmeyle de orantılı bir kanser türü olduğunu aktardı.
Altın, yılda 1,8 milyon kişinin akciğer kanserine yakalandığını ifade ederek, Türkiye'de de yılda 30 bin civarında yeni vaka görüldüğünü söyledi.
Özellikle en sık olmasının yanı sıra en öldürücü olması itibarıyla akciğer kanserinin önem taşıdığını vurgulayan Altın, "Tütünle mücadeleyle ilgili yapılan kanunlar, yönetmelikler ve çalışmalar sonrasında ülkemizde tütün kullanım oranının yüzde 13 azalmasıyla gelecek için umutluyuz. Akciğer kanseri, 2050'li yıllarından sonra ülkemizde de giderek azalmaya başlayacak diye bir umudumuz var" dedi.
Akciğer kanserinin Türkiye'de artık kolayca teşhis edilebildiğini ve tedavisinin rahatça yapılabildiğini belirten Altın, "Ama bütün yöntemleri, bilimsel yöntemlerle yapmak lazım çünkü maalesef bu suistimale açık bir konu. Her gün sosyal medyada ve gazetelerimizde, bu konuyla ilgili hoş olmayan şeyler görüyoruz. Özellikle bilimin dışına çıkarsak o takdirde hastalarımıza olan güvenilirliğimizi azaltmış oluruz" diye konuştu.
- "Halk arasında yanlış bir inanış var"
Prof. Dr. Altın, "Akciğer kanseri tedavi edilemez" yönünde halk arasında yanlış bir inanış olduğunu ifade etti.
"Denize düşen yılana sarılır" misali hasta yakınlarının internetten veya sosyal medya vasıtasıyla farklı alternatiflere yöneldiğini aktaran Altın, şunları kaydetti:
"Bizim gibi bilimsel düşünen hocalar açısından bu durum sıkıntı yaratıyor. Çünkü hem hastalar tedaviye erişimde geç kalıyorlar hem de sonuç alınamayacak noktalarda bir sürü paraları ve emekleri gidiyor. Akciğer kanseri artık eskisi gibi tedavi edilemez noktada değil, aksine her geçen gün daha fazla sayıda hastamızı daha uzun süre yaşatma noktasındayız. Doktorların önerisi dışında, ticari amaçlı hastayı kullanan kişilere meydan vermemek lazım. Her şey bağışıklık sistemi üzerinden gidiyor ancak bunların çıkış noktaları, 'bağışıklık sistemini güçlendirmek suretiyle bitkisel ilaçlarla hastayı tedavi ediyoruz' yaklaşımını sergiliyorlar. Böyle bir şey yok.
Bizim özellikle vurgulamak istediğimiz, akciğer kanseri teşhisi almış kişilerin cerrahi tedavi olabiliyorlarsa öncelikle cerrahi tedavi, olamıyorlarsa diğer onkoloji tedavileri yine bu konudaki uzman hekim arkadaşlarımıza danışmak suretiyle, hastalarını hasta yakınlarının bu şekilde tedavi etmeleri. Aksi takdirde üzücü noktalara giden durumlarla karşı karşıya kalıyoruz. Ayrıca kullanılan ne olduğu belirsiz maddelere bağlı zehirlenme, karaciğer yetmezliği bulgularıyla karşı karşıya kalıyoruz. Akciğer kanseri, artık hem teşhisi kolay hem de tedavisi mümkün olan bir hastalık, yeter ki doğru hekime yönlensinler."
- "Uygun hastalarda en uygun tedavi seçeneği cerrahidir"
Prof. Dr. Rıza Çetingöz de Türkiye'de akciğer kanserlerinin genellikle geç tanı aldığını, genelde akciğer kanserlerinin yüzde 15-20'sini ameliyata yollayabildiklerini söyledi.
Özellikle bilişimin de gelişmesiyle, video eşliğinde yapılan cerrahilerle daha küçük yapılan kesilerle ameliyatların yapıldığını ve ameliyat sonrası bakımda kalma sürelerinin de azaldığını belirten Çetingöz, "Eskiden iki boyutlu tedaviler yapıyorduk, artık 4 boyutlu tedaviler yapıyoruz. Yani tümörü izleyebileceğimiz, tümöre yüksek doz verirken sağlam dokulara çok az doz vermiş olduğumuz tedaviler gündeme geldi. Uygun hastalarda en uygun tedavi seçeneği cerrahidir, cerrahiye uygun olmayan hastalarda, radyoterapi çok önemli rol üstlenmektedir" diye konuştu.
- "İlaçla tedavide yüzde 70-80'lere çıkan yanıt oranları var"
Prof. Dr. Başak Oyan Uluç ise akciğer kanserinde uygulanan ilaç tedavisine değinerek, akciğer kanserinin sıklıkla ileri evrede karşılarına geldiğini, bu hastalarda tüm vücudu etkileyen ilaçlar kullandıklarını anlattı.
Uluç, akciğer kanserinde tedavi seçeneklerinin 7-8 yıl öncesine kadar çok kısıtlı olduğunu belirterek, şöyle konuştu:
"Akciğer kanserinin gelişim mekanizmalarını ve DNA'daki hasar mekanizmalarını daha iyi anlamamızla artık kişiye özgü tedaviler vermeye başladık. İleri evrede bir hasta karşımıza geldiğinde, akciğer kanserinin hangi tip bir akciğer kanseri olduğuna bakıyoruz, ilaçla hedefleyebileceğimiz bir mutasyonu varsa ona özgü ilaçlar veriyoruz. İlaçla tedavi hastalar için daha konforlu. Kemoterapiyle yüzde 30 yanıt elde ederken, ilaçla tedavide yüzde 70-80'lere çıkan yanıt oranları var."
- "Hastalar klinik çalışmalardan korkuyor"
Prof. Dr. İsmail Çelik de "immüno onkoloji" denilen yöntemin, hiçbir alarm vermeden geçen kanser hücresini daha iyi tanıyabildiğini dile getirdi.
Son birkaç yıldır konuşulan yönteme ilişkin bilgi veren Çelik, yaptıkları çalışmalar sonucu akciğer kanserine yol açan tümörü ilk defa durdurabildiklerini söyledi.
İmmüno onkolojik yöntemlerin farklı ve pahalı bir tedavi yöntemi olduğunu bildiren Çelik, şu an kullandıkları ajanların hiçbirinin ruhsatlı ve geri ödemeli olmadığını aktardı.
Prof. Dr. Çelik, hastaların klinik çalışmalardan korktuğunu, "Biz kobay mıyız?" diye düşündüklerini ifade ederek, bir klinik çalışmaya ve erken erişim programına girmenin, ileri teknoloji ürünü bir telefonu kimse kullanmazken, bir-iki yıl önce kullanmakla aynı şey olduğunu anlattı.
Akciğer kanseri tedavisi gören hastaların, alternatif tedavi yöntemlerine yönelmesine ilişkin değerlendirmede bulunan Çelik, "Benim hastam 2-3 ay tedavimi aksatıp, otlar, herbalistler, karışımlar, zakkum bulmak için oralara gitmelerle o kadar büyük bir vakit kaybından sonra hastalık ilerlemiş olarak bana dönünce, insan yaptığı emeklerin boşa gidip ve şurada konuştuğumuz ilaçlar kadar paranın şarlatanların cebine gitmesine insan ve hekim olarak dayanamıyorum. O adam o ilacı, bizim pahalı dediğimiz ilaçların birkaç kutusunu alır zaten herbalistlere verdiği paralarla" dedi.
Bu gibi durumların yaptırımının da olmadığını söyleyen Çelik, "(Doğum esnasında kan şekerine bakılmasın) diyen hoca ceza alıyor ve (Ben ceza almadım, bunu hala söylerim) deyip ortalıkta geziniyor. Bilime kafa tutan bir hoca bile ceza almıyorsa... Hastalar aslında bize inanmak istiyorlar ama onları yoldan çeviren bir medyatik yoğunluk var. Her gün televizyonlarda bizi seyretmiyorlar ki biz işimizde ve hastalarımızın başındayız. O programlar arasında ne olduğu belli olmayan toksit bir seri var ve o seri gerçekten de tüm bilgiyi değiştirebilecek bir etkide. Ben bilim insanıyım, benim yerim üniversite" değerlendirmesinde bulundu.
- Rakamlarla akciğer kanseri
Dört dernek tarafından hazırlanan "Akciğer Kanseri Yol Haritası" kapsamında yapılan araştırmada, Sağlık Bakanlığı Kanser Daire Başkanlığı’nın 2012 yılı verilerine yer verildi.
Buna göre, akciğer kanseri erkeklerde en sık, kadınlarda ise beşinci sıklıkta görülen kanser türü olurken, erkeklerde tüm kanserlerin yüzde 21,8’ini, kadınlarda ise yüzde 4,9’unu oluşturuyor.
Dünya Sağlık Örgütü'ne göre, akciğer kanseri tüm dünyada, yıllık 1,2 milyon yeni olguda, tüm kanserler arasında yüzde 16,7 oranıyla erkeklerde en sık rastlanan kanser olma özelliği taşıyor.
Küresel Yetişkin Tütün Araştırması sonuçlarına göre, tütün kullanımında 2008 ve 2012 yılları arasında azalma olduğu, 2008 yılında yüzde 31,2 (16 milyon) olan kullanımın 2012 yıllında yüzde 27,1'e (14,8 milyon) gerilediği görülüyor.
AA