Bir eser-i edebi yalnız dimağın değil, biraz da kalbin mahsulü olmalıdır. Mehmet Akif böyle der, gerçekten de bir yazının ya da şiirin hayata geçmesi aşamasında önce aklı yoruyoruz. Sadece akli bir eser ortaya çıkardığımız zaman ise bu eksikliği okuyucunun farkına varmaması mümkün olmuyor, zira o eser bir beden yapısını ayakta tutan iskelete benziyor, bu da robotik bir varlığı oluşturuyor. Göz gördüğünü, kulak duyduğunu yazdığı için, duygu eksik kalıyor. Ne zaman ki o esere kalbi bir dokunuşta bulunuyoruz, o zaman ete kemiğe bürünüyor ve tam bir şekilde var oluyor.
Aslında hayatta da akıl ve kalp beraber ele alınmalı. Sabah kalkıp güne başladığımız zaman gördüklerimizi, duyduklarımızı aklın matematiğinden geçirirken kalbin romantizminden de haberdar etmeliyiz. Bugün gençlerimiz sadece okul kitapları okuyarak sorumlu olduğu derslerden ya da sınavlardan geçmek üzerine bir eğitimle, bir anlayışla muhatap oldukları için aklın imkanlarını kullanmak ve kısa yoldan hayata atılmak peşinde koşturuluyor. Oysa akıl, tıpkı tıbbi ilaçlar gibi yan etkileri de olan bir şey. Aklın yan etkilerini bertaraf eden en önemli şey ise kalptir, vicdandır. Bu hem toplumsal geleceğimizi ilgilendiren bir kavramdır, hem de bireysel hayatımızın refahı, mutluluğu için elzem bir gerekliliktir.
Dünya belli kurallara, kaidelere uygun bir şekilde belli bir nizam üzerine yaratılmıştır. Rüzgâr eser, su akar, ağaç yeşerir vs. Ancak bu dünyanın bir de sanat tarafı vardır ki bu da sadece kalple tespit edilebilir. Bu yalnız güzel hissetmeye, rahat yaşamaya değil, aynı zamanda bilime de hizmet eder. Hislerimiz olmadan keşif yapmamız da zorlaşır, kısırlaşır. Arayan insanın bir gözü, bir kulağı bir de kalbi olmalıdır. Bilim adamlarına olan ihtiyaç kadar, şairlere, yazarlara, ressamlara da ihtiyacımız var, özellikle her şeyin varlıkla izah edildiği bu çağda...
Bakınız Ataol Behramoğlu, Her Şey Şiirdir adlı şiirinde dünyada gördüklerini nasıl anlatmış:
Her şey şiirdir, uğultusu rüzgârın
Bir ırmağa usulcacık yağan kar
Her gece okunan bir dua çocuklukta
Gökyüzünde bölük bölük turnalar
Her şey şiirdir, sevinç ve kader
Dünyada olmak duygusu...
Kıyıda, ıssız kayalarda
Kendi başına ışıldayan su
Her şey şiirdir, şimdi, şu anda
Ak kâğıt üstünde dolanan elim
Karşıki avluda salınan söğüt
Yandaki odada uyuyan bebeğim
Her şey şiirdir, çağrısı aşkın
Bahar toprağından yükselen tütsü
Umut ve acı, başlayan ve biten,
Yağmurun ve akıp giden hayatın türküsü
Her şey şiirdir ve bir gün belki
İlk aşkım, ilk göz ağrım şiir
Koynunda ona yazdığım mektuplar
Bir yerlerden çıkıp gelecektir...
İşte bunu sadece akılla yapamayız. Bunu yapmadığımız zaman da eksik kalırız. A. Potle “ İnsan bir evin ya da lokomotifin mavi boyasını satın alabilir ama bir menekşeninkini asla. “ diyor. İşte biraz dolaylı da olsa anlatmak istediğim tam da bu. Akılla sentetik bir boya elde edebilir onu kullanabiliriz, ama menekşenin rengi elde etmemiz için değil onu hissetmemiz içindir. Bizdeki üretme gücü buradan başlar yoluna.
Allah aklımızı da, kalbimizi de yaşadığımız sürece bize hayırlı eylesin. Sevgiyle kalın.