AKP’yi, Karl Marx kapattırmadı!
Son bir haftadır, -Marksist olmasam da- Karl Marx’ı daha iyi anladığımı düşünüyorum.
Hatta parçaları birleştirdiğimde “AKP’nin kapatılmamasının arkasında Marx’ın parmağı var” diyecek kadar ileri gidiyorum..
İçinizden “Haydi oradan sen de” diyenleriniz olacaktır.
Bu işin içinde de mi sağ sol davası var diyenleriniz olacaktır.
Ama ben gerçekten bu davanın sonuçlarını ancak ve ancak Marksist terminolojiyi kullanarak açıklayabileceğimizi düşünüyorum.
Marx meşhur tezinde ne diyordu: “Altyapı, üstyapıyı belirler.”
Altyapı, üstyapıyı belirledi ve AK Parti kapanmadı.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın “Kapatma” davasıyla ilgili girizgahını dinlerken, bir hafta önce bir dost sohbetinde yaptığımız konuşmayı anımsadım.
Yurtdışından gelen dostumuz kendinden emin bir şekilde. “AK Parti kapatılmayacak” demişti
Bu cümle bir ay önce söylenmiş olsaydı kimse inanmayacaktı. Hatta sözlerine kulak kabartan bile olmayacaktı. Ancak son on günde her şey değişti.
En azından o toplulukta bulunan pek çok kişi, yaşanan bu değişimin farkındaydı ve bu yüzden “AK Parti kapatılmayacak” cümlesini ciddiye alıyorlardı.
Dostumuz, “AK Parti kapatılmayacak” sözlerinin gerekçesini Karl Marx’ın ve Haşim Kılıç’ın girizgah konuşmasında olduğu gibi “ekonominin belirlediği siyasal- sosyal” sebeplere dayandırıyordu.
Türkiye’nin, büyük bir ekonomik krizi kaldıramayacağından bahsediyor, yabancı sermayenin ülkeyi terk etmesinin sonuçlarının felaket olacağını söylüyordu.
Özellikle son zamanlarda hükümetin,hem yurt içinde hem de yurtdışındaki diplomatik temasların “olumlu” katkısı üzerinde duruyordu.
Avrupa Birliğinden ve finans çevrelerinden gelen mesajlar da istikrar ve demokrasi açısından AK Parti’nin kapatılmaması yönündeydi.
Yine yükselen borsa, kapatılmamayı satın oluyor söylentilerine de yol açmıştı.
Yani Haşim Kılıç’ın on dakikalık konuşmasına benzer gerekçeleri bir hafta öncesinden dinlemiştik.
İşin ilginç ve doğru olan yanı, kapatılmama gerekçesini kimse hukuka dayandırmıyordu.
Haşim Kılıç’ın açıklamasında da aynı şeyi gözlemlemiştik.
AK Partiye kapatma davası, siyasi nedenlerle açılmıştı.Bu siyasi nedenlerin arkasında ise, eski gücünü yitiren ve öteki iktidara karşı sürekli kan kaybeden iktidar seçkinlerinin çabaları vardı.
Davanın sonucuna da siyasi gerekçeler etkili olmuştu.
AK Parti kapatıldığında ortaya çıkacak siyasi ve ekonomik sonuçlar göz önüne alınarak kapatılmama kararı çıktı.
Yargı, yeni iktidar seçkinlerinin kaybetmesinden dolayı kaybedecekler çoğunlukta olacağından, azınlıkta olan eski iktidar seçkinlerinin taleplerini yersiz bulmuş ve onları saha dışına itmişti.
Bunun başka bir göstergesi ise oylamanın dokuza iki yerine değil, altıya beş sonuçlanmasıdır..
Çünkü bu ne başörtüsü davasına benziyordu, ne de başka bir şeye.
Kapatılmanın mağduru en başta AK parti olmak üzere pek çok kişi kuruluş ve hatta ülke olacaktı.
Herkes yatırım yapmıştı bu iktidara. Avrupalısı, Amerikalısı, sağcısı solcusu, askeri, öğretmeni.
Kimse kusura bakmasın ama bu sonuç, ne “dincilerin” zaferi, ne de “laiklerin” mağlubiyetidir.
Gerçek şudur ki, ekonomik determinizm her ikisine de galebe çalmıştır.