Akşehir’e dair….

Mustafa Yiğit

Akşehir’le ilgili haberleri okuduğumda her seferinde çocukluğuma dönerim…

O güzel saf dönemlere, çocukluk cesaretinin her türlüsünün sergilendiği günlere…

İki dağın ve bir gölün kıyısında sürdürülen heyecan verici bir çocukluk hikayesinden

bahsediyorum..

Her türlü aksiyon mevcuttu…

Dağlardaki mağaralar bizim en çok mesken tuttuğumuz yerlerdi mesela…

Birinci yol, ikinci yol diye adlandırılan yollardan, yollar bitince keçilerin bile zorlandığı

patikalardan mağaralara ulaşırdık…

O günleri düşündükçe kendimizi daha çok da Hollywood filmlerindeki Hazine Avcılarına

benzetirim…

O mağaralarda kimler yaşamış daha önce, en çok merakımızı cezbeden sorulardın biriydi

mesela…

Belki bizlerden önce tarihin bir döneminde kimi eşkıyalar oralara hazinelerini saklamışlardı

kim bilir?

Bu kurgularla çıkılırdı çoğu defa mağaralara…

Ancak her seferinde hüsranla kös kös dönerdik evimize…

Çünkü bulabildiğimiz şey bizden önce mağarayı keşfetmeye gelen bizim gibi meraklıların

bıraktıkları çöpler olurdu çoğu defa…

Çocukluğumuzun başka bir mekanı da Akşehir Gölü ve ona doğru akan çaylardı…

Çocukluğumuzda Akşehir Gölü’nden getirilen koca koca Sazan balıkları olurdu.

Bu Sazan balıklarını tutan balıkçılar, ya da aracılar at arabasının arkasına yükledikleri

balıklarla mahalle mahalle gezerler, taze balıkları satarlardı.

Taze diyorum çoğu biz satın alırken bile hoplayan zıplayan balıklardan bahsediyorum.

Akşehir Gölü Türkiye’nin en büyük gölleri sıralamasında yer alırdı. Sanırım ilk beş içindeydi.

Hatta büyüklerimiz gölün çoğu zaman taştığını Akşehir Yunak yolundan öbür tarafa geçtiğini

anlatırlardı.

Gölün bizim için başka başka anlamları da vardı.

Biz bisikletlere biner hafta sonları göl kenarında telden yaptığımız ızgaralarla göl kenarındaki

çaylardan tuttuğumuz balıklarla dünyanın en güzel ziyafetini çekerdik.

Göle akan o çaylarda bırakın oltayı ellerimizle balık tutardık, çaylar pırıl pırıl akardı.

O çakıl taşlarının arasında gezinen balık sürüleri hala gözlerimin önündedir…

İlk yüzme kurslarımız da oradadır bizim.

Bugünkü gibi olimpik havuzlar falan nerede?

 

Çok da profesyonel olmasa da o derelerde öğrendik yüzme işini…

Velhasıl doğup büyüdüğümüz, ekmeğini yediğimiz, suyunu içtiğimiz Akşehir her çocuğun

yaşamaktan büyük mutluluk duyacağı, her türlü aksiyonun yaratılabileceği güzel bir şehirdi

biz çocuklar için….