Her inanç sisteminin, ona kimliğini ve kişiliğini veren, onu diğerinden ayıran, belirgin kılan şiarları, sembolleri ve alametleri vardır. Çünkü dini semboller, salt bir uygulamaya değil, aynı zamanda dini yaşantıya da çağırırlar. Dinin şiarları, ülkelerin bayrakları, sınır taşları ve işaretleri gibidir, görüldükleri yerin kimliğini belli ederler. İslam’ın da şiarları da böyledir. Bu şiarlar, İslam’ın sosyal hayatta görünür kılınmasının bir anlatım biçimidir. Şiarların terki, zaman içinde dinin zayıflayıp etkisizleşmesine sebep olabilir. Bundan dolayı, dini kaynaklarımızda, İslam’ın şiarlarının yaşatılması üzerinde hassasiyetle durulmuştur.
İslam alametleri dediğimiz şiarlar, hem ibadetin kendisine ve hem de yerine/mekanına denir. Kur’an-ı Kerim’de "Allah'a itaatin alâmetleri, nişaneleri” manasına gelen “Şeâirullah” tabiri; savaşmanın yasaklandığı haram ayları, hac mevsiminde kesilecek kurbanları hatta onların gerdanlıklarını, hacı adaylarını, hacda sa’y yerinin iki sınırını belirleyen Safa ile Merve’yi konu edinmekte ve bunların saygınlıklarının ihlal edilmemesi gerektiğini belirtmektedir. (Bakara 58; Hac 32, 38; Maide 2). Başka bir âyette de hacıların Arafat’tan sonra gittikleri mekâna (Müzdelife) “meş’arü’l-haram” (ibadet yeri) denilerek burada Allah’ın çokça anılması istenmektedir. (Bakara 198).
Naslarda, dini şiarlar, hac ibadetinin rükün ve unsurlarıyla sınırlandırılırken, tarihsel süreçte muhtevası genişletilerek Allah’a itaat için alem olan her şey, şeklinde yorumlanmıştır. Bu bağlamda şeâir, ibadete saygı ve ta’zime konu olan dini davranış ve sembollerin bütününü ihtiva eder. Bunlardan bazıları; Kur’an-ı Kerim, Ka’be-i Muazzama, Mescid-i Haram, Miscid-i Aksa, Mescid-i Nebevi, tüm cami ve mescitler, Hz. Muhammed (a.s) ve tüm peygamberler, telbiye, namaz, ihram, mîkatler, cemreler, Safa ve Merve, meş’ar-i haram, tavaf, sa’y, kurban, ezan, cemaat ile namaz, cuma ve bayram namazları, minareler.. Bunlara ek olarak; tesettür, hutbeler, mübarek geceler, din dili, din eğitimi, kelime-i şahadet, Müslümanların mezar taşları, mezar taşlarında İslam harfleri; besmele, hamdele, salvele, tekbir, tahmid, tehlil gibi zikirler. Bütün bu dini sembollere saygı, dine saygıdır. Onlara karşı gösterilen saygısızlık da, dine ve dince kutsal sayılan şeylere yapılan saygısızlıktır. Saygısızlık sadece bu sembolleri aşağılamak değil, gizlemek, görünür kılmamak manasına da gelir.
Şeâir-i İslâmiyenin varlığı, İslam’ın sosyal hayatın tüm alanlarında görünür kılınmasının alametidir. Bundan dolayı ecdat, fethettikleri topraklara çil çil kubbeler, medreseler serpiyordu. Dini sembollerin ihyası ve yaşatılması yolunda her Müslüman gerekli hassasiyeti göstermelidir. Kur’an-ı Kerim’de, açıkça mü’minler, Allah'ın şe'âirine hürmetsizlik etmekten ve hürmetsizlik etmeyi hoş görmekten men edilmişlerdir. (Bknz. Maide 2). Bu konuda Fıkıh ve usulü’d-din uleması tarafından yazılan elfâz-ı küfür ve ef’âl-i küfür risalelerinde geniş bilgiler yer alır. Allah’a, peygambere, Kâbe’ye, Kur’an’a, namaz ve oruç’a vb. şeâire karşı yapılan saygısızlıklar, insanı, İslam dairesinin dışına çıkarır. Bu sebeple Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın şeâirine saygısızlık yapanlara karşı, “Allah’ın azabının çetin olduğu” hatırlatılır. (Maide, 2).
Özetle, İslam’ın yaşaması, şiarların yaşatılmasına bağlıdır. Bu sebeple dinimize yapılacak en önemli hizmet, bir bütün olarak hayatın bütün alanlarında İslam’ın ve Müslüman olmanın varlık alâmeti ve simgesi olan şiarları ihya etmeye bağlıdır. Hz. Peygamber (a.s)’dan nakledilen; “ümmetin fesada gittiği bir çağda kim benim sünnetimi ihya ederse yüz şehit sevabı kazanır” rivayetinde belirtilen sünnetler, İslam’ın şiarlarıdır. Bu açıdan İslâm’da alenilik vardır, gizlilik yoktur. Bütün bir yeryüzünde İslam ancak aleni olarak İslam’ın şiarlarıyla kendisini gösterir.
NOT: Şimdiden bütün kardeşlerimizin kurban bayramını tebrik eder, bu bayramın memleketimize ve İslam âlemine huzur ve barış getirmesini Yüce Allah’tan niyaz ederim.