“Propaganda sayesinde iktidarı elimizde tuttuk, yine onun sayesinde dünyayı fethedeceğiz” demiş Hitler.
Düşünün yani başkalarının görüşlerini etkilemek/değiştirmek ne kadar önemli…
Son zamanların meşhur laflarındandır, “algı operasyonu”, “algıyla oynamak”, “algıyı değiştirmek”, “algıyı yönetmek” gibi bir dolu şey söylenir. Hitler de aslında algı yönetim araçlarından biri olan propaganda için söylediği şeyle, meselenin o gün dahi ne denli önemli olduğunu kanıtlamıştır.
Özellikle seçim dönemlerinde bol bol pompalanan söylemler vardır. Laikliğin gittiğinden, şeriatın geleceğinden, AB’ye girilince başa bela olacak şeylerden… Alıcının ilgisini çekecek bir mesaj ve ver elini algı operasyonları.
Tarihte de bu böyledir. Algının yönetildiği bazı bölgelerde, savaşmadan topraklardan vazgeçilmiştir. “Düşmanın kendi rızasıyla teslim olması en iyisidir. Saldırıp yenmek bundan daha az önem taşır” diyen Sun Tzu tam olarak bu durumdan söz etmektedir.
Güçlü ordulara karşı zafer elde eden milletler acaba biraz da bu durumlardan etkilenmiş olabilirler mi? Manevi unsurlar hep çok önemlidir, altını çizmek lazımdır.
Mesela sürekli kendini acındıranlar sorunları çözülse de eski problemler üzerinden mağduru oynamaya devam ederler. İşte bu güçlü bir algı operasyonudur. Korkunç mağduriyetler yaşadıklarını öne sürüp her istediklerinde “haklı” olmayı umarlar. Eylemlerini de bu psikoloji üzerine kurarlar. Sonra olmadık söylemler çıkar, haklılar haksız, yalanlar gerçek olur. Büyük tehlikelerdir… Aman’dır, dikkat’tir…
Örtülü operasyonlarla, algılarla haşır neşir olanlar olmadık şeyleri kabul ettirme konusunda uzmanlaşmışlar. Bakınız geçtiğimiz yıllarda neredeyse Batı kamuoyunun uğraşları Türklerin Ermenilere soykırım yaptığı yalanını savurup, herkesi ülkemize karşı kışkırtmaya kalkışmışlardı. Öyle ki bazı yerlerde Türk aleyhtarı bilgiler alıp başını gitmişti. Bu konuda da ciddi propaganda çalışmaları yapılmıştı.
Az daha eskiye gitsek Osmanlı dönemi için de aynı şeyler var. Azınlık haklarını savunan, onları kendinden olandan hiç ayırmayan bir imparatorluğun ayrılıklara tahammülü olmadığı yönünde söylemler geliştirildi. Hatta yabancı dizi filmlerde bunlardan bahsedildi. Fazla uzağa gitmeye gerek yok. Bırakın yabancı filmleri, güya “yerli” dizilerde Osmanlı hanedanlığının nasıl gösterildiğini, insanların kafalarında padişahların ne çeşit adamlarmış gibi seyrettirildiklerini hepimiz iyi biliyoruz.
Ne demeye çalışıyorum biliyor musunuz, dünya üzerindeki bu kirli enformasyon oyunlarından, psikolojik savaşlardan biraz haberdar olmak lazım diyorum. Her sakallıyı dede zannetmeyeceğimiz gibi, her söylenene, her yazılıp çizilene inanmamamız lazım. Birilerinin operasyon çekerek istediklerini elde etmelerine izin vermememiz lazım. Güçlü bir toplum, akıllı bir millet önce düşmanlarını iyi tanımalıdır.
Her birimiz, birliğimizi ve beraberliğimizi hedef alan fitnelere karşı uyanık olmalıyız. Fitne odaklarına karşı gösterdiğimiz direnci her saat her dakika içimizde tutmalı, örtülü operasyonların hedefi haline gelmemeliyiz.
Son söz, "Uyuyan milletler ya ölür, ya da köle olarak uyanır" diyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün o günkü sözünü bugün düstur edinmeli ve gözü açık, fikri ve vicdanı başkalarının emrine satılmamış bireyler olmamız lazım.
Rastgele!