Söyleşi: Uğur Özteke
Bu haftaki konuğumuz renkli ve hızlı yaşantısının yanı sıra yokluk ve yoksulluk yıllarında dolu dolu bir hayat yaşayan Ali Osman Büyüksırıtoğlu. Konya’nın yerli, köklü ve de varlıklı bir ailesinin çocuğu olarak dünyaya gelen konuğumuz Nevzat-Zekiye çiftinin ilk çocukları.
İLK KAYISILAR OLURKEN DOĞMUŞUM
‘Vallahi, anamın dediğine göre ben 1949 yılının ilk kayısıları olurken dünyaya gelmişim. Ama nüfus kağıdımda doğum tarihim 15.1 1950 diye yazılı. Dört kardeşiz. Ama anamın babamın ilk çocuğu, aynı zamanda en büyükleri benim.’
EVİMİZ SANCIOĞULLARI’NIN EVİNİN TAM KARŞISINDAYDI
Doğduğum evi büyüdükçe daha çok sevdim. Daha doğrusu o tarihlerde ki Konya’nın en iyi en bakımlı evlerinden birisi idi. Evimiz Hâkimiyet İlkokulu’nun, yani Eski Garaj’ın oradaydı. Evimizin tam karşısında Sancıoğulları’nın evleri vardı, yani karşı karşıyaydık. 70 yılına kadar benim doğduğum bu evde oturduk. 2 katlı üst katı cumbalı evimizi Silleli Tevfik usta yapmış. O zamanların en iyi evlerini Silleliler yapardı. Evimizin üst katında iki hol, iki oda, aşağıda ise mutfak, banyo yine iki oda ve bahçe vardı. O tarihlerde herkesin evinde banyo olmazdı. Millet yüklükte yıkanırdı. Evimizde kayısı ağacı vardı. Erguvanlar vardı. Leylaklar açardı, çiçekleri bir beyaz bir de mordu. Çok güzeldi.
TAHİR’ İN NİL PAVYON, ABDULLAH’IN TEKSAS BİR DE BOMANTİ
Zaten Konya’da eskiden nereler vardı ki? Ulurmak, Türbe Önü ve Meram. Konyamız o yıllarda çok sakindi. Sarraflardan sonrası sakindi, bir şeycikler de yoktu. Sazlı sözlü yer olarak en meşhurları da Bomanti, Tahir’in Nil Pavyon, Abdullah’ın Teksas, daha sonra da Aladdin tepesinin üzerine Torans yaptılar. İstanbul Caddesi, Aziziye Önü o kadar…
DEDEME PEYNİRCİ OMARLAR DERLERDİ, ANNEM İSE EKMEKÇİ KARA MEHMETLER’İN KIZIYDI
Bizim taraf, yani babamın sülalesi de annemin sülalesi de Konya’nın yerli, köklü ve bilinen ailelerdendi. Dedeme de peynirci Omarlar derlerdi. Annem ise Ekmekçi Kara Mehmetler’in kızıydı. Babam sebze komisyoncusuydu. Bu eski yanan halde dükkanımız vardı. Hani şimdi ki Balıkçıların olduğu yerde. Haşim’i (Haşim Bayram’ı kastediyor) kayınpederim Muzaffer abinin kayınpederi (Muzaffer Çopur’u kastediyor) Mehmet abi okuttu. Sonra da kendi eliyle evlendirdi.
HAKİMİYET’TE SÜT TOZUNUN KOKUSUNU UNUTAMAM
İlkokulda evimizin bitişiğindeki Hakimiyet’e gittim. Bayan bir öğretmenimiz vardı. Müdürümüz Kişnişçi’ydi. O zamanlar Amerika’dan, Hollanda’dan yağ, süt tozu gelirdi. Onun aşağı kattan bir kokusu gelirdi ki onu asla unutamam, bir de yerli malı haftası kutlardık. O günler çok güzel günlerdi.
ORTAOKULDA KOOPERATİF KOLUNDAYDIM, KASA EKSİK VERİRSE BABAM ÖDER DİYE
Ortaokula Devrim Ortaokulu’na gittik. Herhalde 1961’di okulun adı o yıl İnkilap oldu. Yani bizim gittiğimiz yıl adı değişti. Ortaokula başladığım zaman en küçükleri bendim. Beni kooperatif koluna aldılar. Okulda kantin vardı, öğretmenlerimiz bizi kantinde çalıştırıyorlardı öğrenciler olarak. Tabii eğer kasa eksik verirse babamız zengin yaaa nasıl olsa parayı hemen ödeyecektik. O zamanlar bizde ütülü takım elbise, ayağımızda iskarpinler vardı. O devirde böyle öğrenci yoktu ki. Millet lastik ayakkabı ile okula gelirdi.
AHMET ÖGE’NİN DAYAKLARINI UNUTAMIYORUM
Ortaokulda Uluşahinler’in iki kızı vardı. Hafize ve Mübeccel hocalar çok iyi öğretmen idiler.
Bir de Ahmet Öge vardı. Ticaret dersimize girerdi. Kızdığı zaman ayağa kalkar, öğrencinin kafasını bacaklarının arasına alır, arkadan kulakları bir bükerdi ki anlatamam. Onun korkusu ile belki de en çok o dersi sever, çalışırdım. Hoca aslında o zamanlar bu tavrı ile Türk toplumuna hitap etmesini bilen isimdi. Cebir dersini ise hiç sevmedim.
BABAMIN ‘OKULUN DEMİRLERİNE KAFANI VURACAKSIN’ SÖZÜNÜ ANLAMADIM
Giyimimiz iyi olduğu için müsamerelerde filan konukları ben karşılardım. Okulda derslerimin zayıflığından değil, hep devamsızlıktan kaldım. Babam oysa Okul Aile Birliği Başkanı’ydı. Babam bana kızdığı zaman okulun demirlerini gösterir ve ‘Bak gün gelecek bu demirlere kafanı vuracaksın’ derdi. O zaman bende anlamaz ‘Niye kafamı demirlere vuracam ki?’ derdim.
YAZ AYLARINDA DÜKKÂNA HOCA GELİR, CÜZ VE KUR’AN OKURDUK
Boş vakitlerde, yaz tatillerinde babamın yanına, hale giderdim. Yaz aylarında hoca gelir, cüz ve Kur’an-ı Kerim okurduk. Babamın dükkânına, Türbe önünde esnafa arada para götürürdüm. Para götüreceğim zaman meğer rahmetli babam peşime adam takarmış. O zamanlar koca koca oğlanlar göynek ile sokaklarda çelik çomak oynarlardı. Zaten meslek olarak da ya çiftçi, ya kunduracı veya da keçeci olacaktın. Başka bir şey yoktu ki.
ÖĞRETMENEVLERİ-MERAM ESKİ YOL HATTININ İLK MİNİBÜSÜ BENİMDİ
Okumayınca babamın yanına gidip gelmeye başladım. 50 dönüm bağımız vardı. Burası duvarlarla kaplıydı. 10’a 20 havuzumuz vardı, elektriği oradan karşılardık. Dedem atla bağın içinde dolaşırdı. Çok işçimiz vardı çalışan. Daha sonra Eski Sanayi’de minibüs işine girdik. İlk Öğretmenevleri-Meram Eski Yol minibüsü benim idi. 69-70’li yıllardı. Daha sonra Ford ve Pejo parçacısı olduk. Rahmetli Ahmet Kartal ile ortaktık.
TOKAT’A MİNİBÜS ALMAYA GİTTİM, ASKER OLDUM
1972-73’lerde minibüslere plaka tahdidi konulacak dendi. Biz de hemen birkaç minibüs daha alalım dedik. O zamanlar Alman ve İngiliz minibüsleri vardı. Tokat’ta bir minibüs var dediler. Minibüs almaya gittim. Orada bir minibüs aldık. Sonra bir tanıdık Konyalı Amasya’da da bir minibüs var dedi. Oraya geçtik. Orada büyük askeri bir birlik var. Eş dost ile görüşürken tanıdığımız ailecek görüştüğümüz bir Albay ile karşılaştım. Halit Albay ile kışlaya gittik. Burası Çavuş talimgâhıydı. Halit Albay’ın hanımı Konyalı’ydı. Konya’da ailecek oturur kalkardık.
ALBAYLA SABAH KIŞLAYA AKŞAM EVİNE GİTMEYE BAŞLADIM
Halit Albay ‘Gel ben burada iken askerliğini de yap’ dedi. Konya’da askerlik şubesi o zaman kilisenin arkasındaydı, telefon filan etti, sülüs işini hallettiler. Oysa o zaman 2 araba almıştım. Arabalar ordaydı. Konya’ya telefon ettim. Ankara’ya kadar arabaları ben götürdüm. Onlar da Ankara’ya gelip arabaları aldılar. Ben tekrar Amasya’ya albayın yanına döndüm. 71’de Konya’da yedinci Murat 124’ü alan bendim. Artık komutanın evinde kalıyordum. Sabah onunla kışlaya gidiyor, akşam tekrar onunla dönüyordum. Bir süre sonra askerlikte canım sıkılmaya başlamıştı.
KURMAY ALBAYIN ŞOFÖRÜ OLDUM
Kurmay albaya şoför lazımmış. Ben gideyim dedim. Yüzbaşı kurmaydı ama bizim albay kurmay değildi. Ben yaparım dedim. O da sen yapamazsın, daha askerliği filan bildiğin yok dedi. Ben tutturdum gideceğim diye ve sonunda gittim. 38. Piyade Alayı Çavuş Talimgâhı’na gittim. Dolmuş çalıştırır gibi sabah gazeteleri alıyor, komutan da arabaya binince gidinceye kadar okuyordu. Bir gün arabaya bindi, yanına koyduğum gazetelere bir vurdu, hepsini dağıttı. ‘Niye vurdunuz komutanım?’ dedim, adam cevap bile vermedi. Çok ağırıma gitti. Canım sıkılmıştı. Arabaya bindim, Amasya’ya gittim. Bir arkadaşıma gittim ve göz önünde olmayan bir meyhaneye gidelim dedim. Albay o gece beni aramış, tabii ben yokum. Gece döndük, kışlaya geldim. Ne koğuş bilirim, ne yatacağım yeri. Daha 1,5 aylık askerim. Beni daha sonra Sivas’taki tümene, 4. Ordu’ya gönderdi. Komutana filan da telefon etti.
BURADA EPEY SÜRTTÜM
5 ay burada epey sürttüm, Halit albay bana kızdı sandım. Sonra buraya Renolar alınmaya başladı. Ben de parça işinden anlıyorum, Konya’dan parça getirtiyordum. 72. tümenin göz bebeği oluverdim. Arabalardan iyi anlıyordum. Bir anda arkadaşlarımın en düşük rütbelisi yüzbaşı oluverdi. Türk sanat müziğinin taş plaklarını getirtiyordum. Yılbaşı günü Konya’dan bir kamyon muz ve nar getirttim. Orada ancak elma ve ıspanak vardı, başka bir şey yoktu ki. Bir de Milliyet gazetesini basan Hakkı ustanın oğlu vardı. O da pastırma ve sucuk getirtiyordu. Tatar’dı.
HERKESİN SIĞINACAĞI BİR LİMAN OLMALI
Konuğumuz Ali Osman Büyüksırıtoğlu anlattıkça derinlere eskilere gidiyor, zaman zaman iç çekiyordu. ‘Aslında size bir şey diyeyim mi? Bir yerde bir büyüğün olacak, gidip ona ağlayacaksın, ağlama duvarı gibi bir şey. Sığınacak bir yerin olacak, hani gemilerin sığındı limanlar gibi. Çocuğu ve karısı ile mutlu olan insan işinde de mutlaka başarılı olur’ deyip adeta hayat dersi veriyordu:
Askerlik sonrası parçacılık işine devam ettim. Pejo ve Chevrolet parçası satmaya başladık.
BABAM HASTAYKEN EŞİMİ BULDUM
Daha sonraki yıllarda babamın kafasında bir ağrı oldu. Demir Atılgan’a götürdük, ‘babanın başında ur var’ dedi. Yazı yazdı, GATA’ya gittik, bakmadılar. Hacettepe’ye gittik. Ecevit koalisyonu vardı. Durmuş Ali Çalık, Kaleli vekildi. Av. Süha Özen’in kardeşi burada doktordu. Bize bir ay sonraya sıra verdiler, oysa babamın 2- 3 ay ömrü var demişlerdi. Tepem attı. Kavga ettim. Beni hastanenin karakoluna götürdüler. Bu arada da seni evlendirelim filan diyorlardı. Babam ben evlenemediğim için bana kart leylek derdi. Babamın bu hastalığı sırasında Ankara’daki tanıdıklara ‘Bana Ankara’dan fakir bir kız bulun’ dedim. Nasip işte Ayaşlı olan eşimi de bu vesile ile tanıdım. Bir ay sonra babamın baş ağrısının göz damarlarındaki kırılmadan olduğu anlaşıldı. Babam iyileşince ‘Biz can çekişirken sende karı kız peşinde miydin?’ diye de kızdı. Sonunda 78’de evlendim.
ANKARA VE İSTANBUL’DA GALERİCİLİK YAPTIM, HALİKARNAS’I ALDIM
Önce Tandoğan’da galericilik yaptım. Erciyes Galeri. Daha sonra İstanbul’a gittim. Yeni Kapı’da galericilik yapmaya başladım. Bu arada Halikarnas’ı aldık. Deniz boyu gazinolar vardı. Bir arkadaşım vardı, dayısı gümrükçüydü. O gün Bingöllü bir adam kapının önüne sandalyeye atmış, oturuyordu. Burayı çalıştıracak adam arıyoruz dedi. Yanımda iki arkadaşım daha vardı, onlar İstanbul’da yaşıyorlardı, göçmendiler. Bizimkiler hemen ertesi gün benden habersiz gitmişler burayı biz çalıştıralım diye. Adamın gözü onları tutmamış, öbürü gelsin demiş. Yani beni istemiş, beni buldular. Burası lüks bir restoran olacaktı, altı da galeri.
HALİKARNAS’TA İLK KONYASPOR’U AĞIRLADIM
Mesela orada ilk Konyaspor’u ağırladım. 1976 -77 futbol sezonu idi. Konyaspor’un Sarıyer ile bir maçı vardı. Ertan, Ayhan, Nihat, İlhan… Hepsi bizdeydi. Bu arada Konyaspor’d, siyah-beyazlı Konyaspor’da yöneticilik filan da yaptım. Ama içimizde santradan anlamayanlar da vardı. Halikarnas benim o zaman İkitelli’de 5 parsel arsamı ve 100 küsur milyon paramı yedi. Sattım, kurtuldum
GÜVENÇ KURTAR’I KONYASPOR’A GETİRDİK
O zamanlar yöneticilik de zordu, sürekli para pul vereceksin. Kimseden bir kuruş destek yok. Güvenç Kurtar’u yanılmıyorsam 1976’da gol kralı iken Konyaspor’a getirdik. O zaman antrenörümüz Doğan Akı idi. Kimini Halil’in orada Ahmet Tunçlar, Eşref Eşrefoğlu’yla birlikte ikna etmiştik.
SARIYER HATTINDA MİNİBÜS ALDIM
İstanbul’da 82- 83 yıllarında Sarıyer hattında minibüs aldım. Deniz otelinin orada beş katlı bir apartmanız vardı. Babamlar 1971’de almışlar. Orayı sattım, minibüs hattı aldım. Babam 86’da akciğer kanserinden öldü.
İNŞAAT İŞİNE GİRDİM VE NATO’NUN İŞLERİNİ YAPMAYA BAŞLADIM
Konya’ya döndüm ve ortağımız Ahmet Kartal ile inşaat işine girdik. Yatağanlılar’ın Hatıp yolunda ekmek fabrikalarının olduğu bir yer vardı. Şeytan Tahir’in yeriydi. Oraya evler yaptık. Sanayide 33 daire, daha sonra 44 evleri yaptık. Sonra sıra geldi NATO taşeronluğuna.
1988- 89’da Konya hava alanının Awacs hangarını Gama Mühendislik’le birlikte yaptık. Yine hava alanlarının ıslak zemini, dolgu işini, hafriyatını dolgu ve kaldırma işlemlerini yapıyorduk. Konya hava alanı pistinin 1993’te kaldırma dolgu işlemleri yaptık.
AZİZ YILDIRIM’ IN HEYECANINI UNUTAMIYORUM
NATO işlerini alırken Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım ile tanıştık. Çok hırslı ve çalışkan bir insandır. Ama Aziz Yıldırım’ın Fenerbahçe’ye başkan seçildiği zamanki heyecanını unutamıyorum. O zaman Altunizade’deki ofisinde birlikteydik. Hatta o gün bana Erzurum’da bir iş verdi. Doğuya gitmem diye almadım. Daha sonraları Kayseri, Sabiha Gökçe ve Narlıdere havaalanlarında çalıştık.
EVDEKİ OTU GÖRMEZLER, DIŞARIDAKİ ANIZI KEMİRİRLER
Esas adı Ali Osman Büyüksırıtoğlu olan ama bugün çevresinde hep Osman Sırıtoğlu olarak bilinen konuğumuz sık sık da espri yönünü ortaya çıkartıyor ve bizi kahkahaya boğuyordu. ‘Eskiden not defterlerine isimler yazılırdı. Benim adım çok uzundu. Bu durum her yerde karşıma çıkmaya başladı. Öyle olunca ne yapacaksın. Önünden, arkasından kıstık mı? Oluyor sana Osman Sırıtoğlu…’ Bu arada Konyalılar’ın hovardalık işine de değinen Sayın Sırıtoğlu
‘Şimdi parayı verdin mi her şey tamam. Bu millet evdeki otu görmez, ama dışarıdaki anızı kemirir. Bütün bunlar eğitim eksikliğinden. Para milleti bozdu. Eskiden dükkân filan alacaksan ‘Ne iş yapacan? Kimsin?’ diye sorarlardı. Arkadaşı rahatsız edecek mi diye düşünülürdü. Şimdi tek şey var o da para… Ama maddiyat ile övünülmez, bir gecede zengin bir gecede fakir olursun.’
ÇOCUĞUMA BİLE KEPÇE VERMEM
‘Bugün herkes masa başında rahat iş istiyor. Kimsenin adam gibi çalışmaya, ter dökmeye niyeti yok. 2 çocuğum var. Kızım Meslek Yüksek Okulu’nu bitirdi. Oğlum Bilkent’te okuyor. Onlara bile burada hazır iş vermem. Kepçeyi bile vermem, ot yoldururum.’
İNŞAATÇILAR SÖKÜP GİDER AMA…
Karapınar’da bugün OTAN İnşaat olarak yaptığı yatırımların çok ötesinde, görülmeden tarif edilemeyecek şekilde çölün ortasında yemyeşil bir vaha oluşturan, içinde de diktiği ağaçlar, yetiştirdiği hayvanlarla ulusal kanallara bile haber olan konuğumuz ‘İnşaatçılar söker gider
Ama ben Karapınar’dan bunları söküp gitmeyeceğim’ diyordu.