Üstad Ali Ulvi Kurucu, Türkiye’de ve Müslüman ülkelerde milyonların tanıdığı bir zat… Sevimli çehresi, Muhammedî güzel ahlâkı, ruhlara hitap eden millî, dinî şiirleri ve insanı mânevî âlemlere alıp götüren gönül sohbetleri ile bir ilim ve irfan önderi…
İslâm dünyasının mânevî ve siyâsî hâdiseler ile sarsıldığı yakın tarihi bizzat yaşamış; önemli olay ve şahsiyetlerle tanışmış; bir Müslüman aydının bakışı ile bunları kitaplaştırmış bir fikir ve mânâ büyüğü… Onun hatıraları, bizler için, bir ilim irfan ve mâneviyat kaynağı olduğu kadar, geleceğimizi tâyinde de yol göstericidir.
Ali Ulvi Kurucu, 3 Mart 1922’de Konya’nın Sakyatan köyünde doğmuş, ilk feyzini dedesi Hacı Veyis Efendi, babası Hacı Veyiszade İbrahim Efendi ve amcası Hacı Veyiszade Mustafa Efendi’lerden aldıktan sonra tahsil için 6 yıl Kahire’de bulunmuş ve ömrünün kalan elli altı senesini Medine-i Münevvere’de yaşayarak orada vefat etmiş ve sahâbîlerin yanına defnedilme bahtiyarlığına ermiştir.
Cumhuriyet sonrasında İslâmiyet’i yaşayan, öğretmek ve yaşatmak için çalışan ve Konya’daki İslâmî uyanışın öncüsü olan mücâhid âlimler ailesine mensuptur. Bendeniz; Kurucu ailesinin, Allah’ın Konya’mıza bir lütfu olduğuna inanıyorum.
İlk ve orta öğrenimini Konya’da tamamlayan, Arapça öğrenerek hâfızlığını da ikmal eden Ali Ulvi Bey 1939 yılında ailesi ile birlikte Medine’ye göç etti. Babası İbrahim Efendi, Türkiye’de manevi şartlar zorlaşınca çocuklarına dinî tahsil yaptırmak arzusu ile Medine’ye göç ederek yerleşti.
Kahire’de El-Ezher Üniversitesi’nde tahsilini tamamlayan Ali Ulvi Bey, 1946 yılında Medine’ye dönerek, burada bazı memuriyetlerde bulunduktan sonra, Ravza-i Nebevî’nin duvarına bitişik “Mahmûdiye” ve hemen karşısında bulunan “Şeyhülislam Ârif Hikmet Bey” kütüphanelerine müdür olmuş ve 1985 yılında buradan emekliye ayrılmıştır.
Emekli olduktan sonra Medine’de dünyanın her tarafından gelen ilim adamlarını ağırlardı. Her senenin belli bir dönemini de, Türkiye’de özellikle de İstanbul ve Konya’da geçirmeye özen gösterirdi.
Üstad, Kahire’deki talebelik yıllarında Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi, oğlu İbrahim Sabri Efendi, Zâhid Kevserî ve İhsan Efendiler ile Ali Yakup, Mustafa Runyun ve Miralay Sadık Beyler gibi Türkiye’den gelmiş veya Filistin Müftüsü Şerif el-Hüseynî ve Mısır’da İhvânül Müslimîn hareketini başlatmış olan Hasan-ül Bennâ gibi birçok mühim zevatla birlikte yaşamış, çevrelerine katılmış ve onlarla yakın münasebetler kurmuştur.
Medine’de bulunduğu elli altı sene zarfında ise, aralarında Şeyh Mahmud Sâmi, Şeyh Mehmed Zâhid, Şeyh Abdülgafûr Abbasî, Ebul Hasen Nedvî, Saatçi Osman, Eğinli Hâfız Hasan, Hâfız Zekai, Mustafa Necati, Said Şamil, Ladikli Ahmed efendilerin bulunduğu ilim, irfan ve mâneviyat sahasının tanınmış şahsiyetleriyle beraber olmuş, birçoğunu evinde misafir etmiş, birlikte umre ve hac yapıp onların yakınlık ve dostluklarını kazanmıştır.
Kur’ân hâfızı olan Ali Ulvi Kurucu, geniş bir hadis kültürüne de sahipti. Tarih, mûsikî ve hat konularına özel ilgi duyardı. Aruz ölçüsüyle yazdığı şiirleri bestelendi. Ayrıca nesir sahasında da çeşitli eserler verdi. Şiirleri Gümüş Tül ve Alevler olarak, makale ve röportajları da Gecelerin Gündüzü adıyla yayınlandı.
3 Şubat 2002 tarihinde Medine’de vefat ederek Cennetü’l Bakî Kabristanı‘na defnedildi.
Üstad Ali Ulvi bey hatıralarında şöyle anlatır:
“1955’de Medine-i Münevvere’den Konya’ya geldim, amcamı ziyaret ettim. Allah rahmet eylesin, şefaatine nail eylesin, koca mücahid, ilmin, İslam’ın aşıkı o insanın ilk sözü, “Ne yaptın, İmam-Hatip mektebini ziyaret ettin mi?” oldu. Biz de sohbetler falan olduğu için gitmedik mektebe, “Gidemedim amca.” dedim. “Olmadı. Arafat’ta seninle, Mina’da çadırda ne dedik? Allahü Teala İslam’ı yeniden dünyaya hakim kılacak, insanlığın ihtiyacı var. Ancak insanlığın bu ihtiyacını ilahî nur kurtaracak.”
Amcamın bu ısrarı üzerine İmam-Hatip mektebine gittim. Karşıladılar, sordum:
“Müdür bey, talebe adediniz kaç?” Allah sizi inandırsın, ben “yüz-iki yüz” dese, uçacağım sevincimden. Çünkü aynı Konya’da baba evladını okutamıyordu. Dedi ki müdür: “- Hocam iki bin altı yüz kayıtlı talebimiz var. Sekiz yüz talebemiz de yer olmadığı için ağlayarak gitti” dedi.
Ben hâlbuki amcama, “Amca, istikbali meçhul olan bir mektebe kim evladını gönderir? Herhangi bir solcu iktidarın bir işaretiyle kapanmaya mahkum olan okula hangi çocuk gelir?” demiştim. Allahu Teala çocuğa o aşkı vermiş, babaya o aşkı vermiş. Baba evladını feda ediyor. “İstikbali meçhul olsun, cenneti var ya bunun.” Cennete dikmiş gözünü Müslüman. İmam Hatip Mektebinin kurulmasına öncülük eden amcam, bu şekilde çalışan, gayret eden bir insandı, fakir böyle bir evde büyüdüm.
Mısır’a gittikten sonra anladım, benim edebiyata karşı merakım varmış da farkında değilmişim. Mesela ilahî güftelerini, gazel güftelerini bir işitmekle ezberlerdim. Besteleri de öyle. Konya’da iken dini bir muhitin içinde olduğum için şiir yazmaya da, şiirle uğraşmaya da vakit yoktu. Hem hafızlık, hem kıraat, sarf, nahiv filan. Mısır’a vardıktan sonra şiir tarafımız gelişti.”
Ali Ulvi kurucu, milli şairimiz Mehmed Akif’i Kahire’de keşfediyor. Mehmed Akif’e olan hayranlığını her fırsatta dile getiriyor ve ikinci Akif olma yolunda önemli adımlar atıyor. İşte muhteşem şiirlerinden örnek beyitler, kıt’alar:
Ruhum sana aşık, sana hayrandır efendim,
Bir ben değil, âlem sana kurbandır efendim.
Kıtmîrinim ey Şâh-ı Rusül, kovma kapından,
Asilere lütfun, yüce fermândır Efendim…
Çoğaldı cürm ü isyânım benim pek yâ Rasûlâllah
Kati müşkil huzûr-i Hak’ka gelmek yâ Rasûlâllah! .
Derdimendim yâ Rasûlallah, devâ ol derdime,
Destgir ol, yâ Habiballah, bu asî mücrime! ..
Sen şefâat kânı varken, yalvarayım ben kime? ..
Ben Rasûl-i Kibriyânın, bülbül-ü nâlânıyım.
Mücrimim gerçi, cemâl-i Mustafâ hayrânıyım..
Doğmazdı kalbe iman, inmezdi arza Kur'an,
Meçhul olurdu esmâ, Levlâke yâ Muhammed!
Ey ömrünü bir gayeye vakfeyleyen insan,
Göğsündeki imanına mazi bile hayran! ..
Tebrik ediyor, bak seni, mabedler ezanlar,
Ey Hak yolunun yolcusu: Kurban sana canlar! ..
En ağır şartlara rağmen yine şahlanmada din,
Külle örtülmesi mümkün mü bu kudsi alevin.
Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun. Rabbimden Hacı Veyis Efendi, oğulları Hacı Veyiszadeler, torunu Ali Ulvi Kurucu ve diğer torunları ile Cennette beraber olmayı niyaz ediyorum. Sağlıklı ve mutlu yarınlar efendim.