ZAMAN YAZARI ALİ ÜNAL
Zaman yazarı Ali Ünal, “Çalıyor ama çalışıyor” diye AK Parti’ye oy verenler yüzünden Soma faciasının yaşandığını öne sürdüğü yazısını “Yazdıklarım doğru değilse, o zaman -haşa- Kur’ân doğru söylemiyor demektir” sözleriyle savundu
İşte Ünal’ın yazısından bir bölüm:
"....Evet, Soma’da 301 vatandaşımızın maden ocağında ölmesi, bütün ülkeyi ilgilendiren bir musibettir; musibet değilse nedir?
Başbakan, “O madenciler ve bu millet bunu hak etti” diye yazdığım iddiasında: Başbakan, ya yazımı okumamış ve eline verilen metni konuşuyor, veya okuduğunu anlamıyor, ya da işine geldiği şekilde çarpıtıyor: Böyle bir musibetin zahirî, bilinen sebeplerinin yanısıra, Kader açısından sebepleri vardır. Bilinen sebeplerine temas ettim: Sorumluların hataları, ihmalleri, yapılması gerekeni yapmamak, alınması gereken tedbiri almamak. Kader açısından sebepler: Kur’ân-ı Kerim’de Hz. Musa-Hz. Hızır kıssası bize bunu anlatır. Bu sebepleri de şöyle sıralamışım: (1) Umumu ilgilendiren ceza ve musibetlerden millet çoğunluğu sorumludur (Bediüzzaman, 26. Lem’a, “Rüyada Bir Hitabe”). AKP’ye rey verenler çoğunluk değil; dolayısıyla bazı yandaşların iftira attığı gibi, bu musibet sadece “AKP’ye rey verenlerden dolayı geldi” dediğim, apaçık bir iftira. (2) Temsil makamındakilerin hataları (Kur’ân, 2:55; 7:155) (3) Sorumluların kanun nâmına kanunsuz hıyanetleri (Bediüzzaman, Emirdağ Lâhikası). Temsil makamındakilerin hataları konusunda da AKP iktidarının yaptıklarına misaller vermişim. Niye bu tenkitlerime bir cevap yok da, yazdıklarım tamamen çarpıtılıyor?
AKP iktidarının bu türden ve bana göre temsil makamındakilerin hataları mahiyetindeki icraatlarına rağmen onlara “Çalıyor ama çalışıyor” anlayışıyla rey verenlerin, musibete Kader açısından sebep verenler içinde olduğuna temas ettim. Çünkü böyle bir tercihin nefsi ruha, cebi, cüzdanı vicdana, mideyi kalbe, parayı ahlâka tercih manâsına geldiğini, Kur’ân’da helâkleri anlatılan kavimlerin fakirlik sebebiyle değil, bu türden tavırlar ve tercihler, misaller olarak da aldatma, ölçüde-tartıda hile yapma, zulüm, zalimlere körü körüne itaat, bol geçimlikle şımarma, fısk, ikazlara kulak asmama sebepleriyle helâk edildiklerini zikrettim. “Zalimlere meyletmeyin, destek olmayın, yoksa size ateş dokunur.” da, yine Kur’ân’ın âyeti (11:113). Bu yazdıklarım doğru değilse, o zaman -haşa- Kur’ân doğru söylemiyor demektir. Eh, böyle bir iddia da, Kur’ân’la alay eden ve hakkındaki rüşvet suçlamaları sebebiyle istifa etmek zorunda bırakılan veya kalan bir bakanın partisinin başkanına da yakışır mı diyeyim?
Soma faciasında vefat edenlere gelince: Bu musibetin Soma faciası kurbanlarını değil, bütün bir milleti, toplumu ilgilendirdiğini açıkça ifade etmiş ve kurbanlar hakkında Başbakan’ın iddialarının tam tersini yazmışım: “Böylesi musibetler geldiği zaman suçlu-masum ayrımı yapmaz (Kur’ân, 8:25). İmtihan, bunu gerektirir. Şu kadar ki, böyle musibetlerde vefat eden mazlum ve masumlar şehid, telef olan malları da sadaka hükmündedir. Soma faciasının mazlum kurbanları da inşaallah şehiddir ve Cenab-ı Allah’ın onlara şehid muamelesi yapmasını, acılı ailelerine sabr-ı cemil vermesini dileriz.”
Kısaca, Başbakan’ın iddiaları, benim yazdıklarımın tam tersi ve tam bir çarpıtma. O zaman, “şerefini, insanlığını, haysiyetini ayaklar altına alan ve ahlâksız” kim oluyor? Başbakan, yazıma sebep olarak da kendisine yakıştırdığı şu sözleri söylüyor: “Çünkü Pensilvanya’daki örgüt liderini bir elebaşı gibi değil, haşa bir mehdi, mesih gibi görüyor. ‘Ocaklarına ateş düşsün’ dedi ya, zavallı, şükrediyor. Liderinin o bedduasının tuttuğunu, o bedduanın da Soma’da masum madencileri bulduğuna inanıyor.” Hocaefendi’nin söylediklerine beddua demek ayrı bir çarpıtma ve iftira. O sözler, dehşetli iftiralar karşısında çaresiz kalan bir insanın bütünüyle hakkı olan apaçık bir mübahele veya muhavelesi: “Hakkımızda söyledikleriniz, yaptığınız suçlamalar bizde var ise Allah bizi, yoksa sizi yerin dibine batırsın!” Âmin! Bu mübahele veya muhaveleye cesaret edemeyenler, âmin diyemeyenler, o sözlere beddua diyerek, ayrı bir iftirayı aylardır seslendiriyorlar. Bu mübahele veya muhavelenin halkla hiç alâkasının olmadığı, bunun doğrudan iktidarın başındakilere yönelik olduğu da apaçık. Böyleyken, onu Soma faciası kurbanlarıyla ilişkilendirmek, ayrı bir iftira. Masumlara müfteriler için de Kur’ân, “Dünyada ve Âhiret’te mel’undurlar” hükmünü veriyor (24:23) ve böylelerinin fâsık olup, herhangi bir konuda şahitliklerinin ebediyen kabûl edilmeyeceğini de beyan buyuruyor (24:4)." Ali Ünal-Zaman
----
STAR YAZARI AHMET TAŞGETİREN
Ali Ünal’ın da Soma’nın hak edilmiş bir musibet şeklindeki açıklaması Star’ın naif dilli yazarı Ahmet Taşgetiren’i de çileden çıkardı.
İşte Taşgertiren’in yazısından bir bölüm.
KAÇ ZAMANDIR “EVLERE ATEŞ DÜŞMESİ”Nİ BEKLİYORLARDI
Bilmiyorum Camia bünyesindeki arkadaşlar, kaç zamandır “evlere ateş düşmesi”ni bekliyorlardı?
Dua-beddua her ne ise yapılmıştı ve onun geri dönmesi mümkün değildi.
Çünkü dua-beddua her ne ise, revaçta olan kanaat sebebiyle onun Peygamberimizin icazetinden geçmemiş olması düşünülemezdi!
En sonunda Soma’ya “ateş düştü!”
Fethullah hoca, bu ateşin kendisinin duasına-bedduasına giren ateşle ilgili olmadığını ifade etti.
Dün, Herkül. Org’un yöneticisi Osman Şimşek, sayın Gülen’in bu konudaki değerlendirmesini açıkladı. Zaman’a haber olarak yansıyan değerlendirmesinde sayın Gülen şu değerlendirmeyi yapmıştı:
“Hocaefendi’nin, musibetzedeler hakkında ‘müstahaklar’ demenin katiyen yanlış olduğunu vurguladığına dikkat çeken Şimşek, şöyle devam etti: “Muhterem Hocamız, ‘Bu türlü mülahazalar musibeti ikileştirir’ dedi ve ekledi: ‘Kim bilir, belki hepimizin başka başka günahlarımız vardır. Herkes kendi muhasebesini yapmalı ve kendi günahına tevbe etmelidir.”
KUR’AN BÜNYESİNDE ARKEOLOJİK KAZILAR YAPIP SOMA’YLA İLİŞKİLENDİRMEK
Doğrusu buydu. Herkesin kendi günahları vardı ve herkes ona tevbe etmeliydi.
Ama, Camia’nın her ferdi öyle bakmıyordu. Özellikle “İlahiyat birikimi” olanlar, Kur’an bünyesinde arkeolojik kazılar yaparak, Soma ile güncel gelişmeler arasında irtibat kurmanın yollarını aradılar.
Bunlardan birisi Zaman yazarı Ali Ünal olu. Ali Ünal, pazartesi günkü yazısının başlığına “Musibete davetiye çıkarmak” ifadesini koydu. Daha bu başlıktan, Soma olayına nasıl bakıldığını anlamak mümkün olmaktaydı. Birileri “musibete davetiye çıkarmıştı!” Musibete davetiye çıkarmak dendiğinde, akla, kömür ocaklarındaki yanlışlıklar gelebilirdi ama Ali Ünal onu kastetmiyordu.
ALİ ÜNAL’IN MÜTHİŞ (!) İLAHİYAT BİRİKİMİ
Akla, sayın Gülen’in dediği gibi mesela Ali Ünal’ın kendi günahları da gelebilir ve “Acaba Soma faciasında benim günahlarımın payı da var mı?” gibi bir soru sorulabilirdi ama Ünal onu da kastetmiyordu.
Ali Ünal, Soma olayının insanların günahları sebebiyle gerçekleştiğinden emindi. Günahlar dendiğinde de, Başbakan Erdoğan dahil Hükümetin yaptıkları akla gelmeliydi. Ama Erdoğan’ın günahları veya Hükümetin yapıp ettiklerinden dolayı neden Soma’ya ateş düşsündü ki?
Anlaşılan onu da pek izah edemedi sayın Ünal ve müthiş ilahiyat birikimini konuşturmaya devam etti.
Somalılar’ın “çoğunluğu” mahalli seçimlerde bu iktidara destek vermişti ve çoğunluk bir günah işlemişse, onun cezasını azınlık da çekebilirdi.
Bakın şu cümlelere:
“Cenab-ı Allah (c.c.), bir toplumla ilgili hüküm ve icraatında toplumun çoğunluğundan sonra sorumluluk ve temsil mevkiindekilere bakar.”
“Hz. Bediüzzaman da (r.a.), “Memur (sorumlu) olup da kanun namına kanunsuz hıyanet eden, ilişen, o memlekete, o biçare ahaliye bir umumî tokada vesile olur.” diye yazar.”
Çoğunluk, ah çoğunluk! İstanbul ne etsin şimdi, Ankara ne etsin, Konya, Kayseri ne etsin? Hatta Türkiye ne etsin? Acaba bu “çoğunluk günahı” sadece Soma’nın yaşadığı acıyla faturayı ödemiş olur mu? Ya da CHP’ye oy vermiş olanların sevabı Soma’nın dışındakileri kurtarır mı?
Ali Ünal devam ediyor:
“Kur’ân, helâk edilen kavimlerin aldatma, ahlâksızlık, ölçüde-tartıda hile yapma, zulüm, zalimlere körü körüne itaat, bol geçimlikle şımarma, fısk, ikazlara kulak asmama gibi sebeplerle helâk edildiğine vurgu yaparken, nefsi ruha, cebi, cüzdanı vicdana, mideyi kalbe, parayı ahlâka tercihten başka manâya gelmeyen “Çalıyor ama çalışıyor”la böyle bir iktidarı tercih edenler. Allah buyuruyor: “Zulmedenlere destek olmayın; yoksa size ateş dokunur.” Evet, Hocaefendi’nin duasıyla, “Allah, ülkemizi başka ve daha büyük felâketlerden korusun.”
DİN İSTİSMARI
Ali Ünal, “zulmedenlere ateş dokunur” ayetinin, tam da Türkiye’nin bugünkü durumuna işaret ettiğinden çok emin. Soma’nın da beklenen çok daha büyük felaketlerin küçük bir numunesi olduğuna adı gibi inanıyor.
Nasıl bakmalı bu zihin yapısına, doğrusu şaşıp kalıyorum. Kur’an ayetini getir, kendi durduğun yere göre bir olaya giydir, bu nasıl bir “Kur’an kullanımı!”, diğer ifadeyle “Din istismarı!” Sakın bu günah sebebiyle yaşamış olmayalım yaşadığımız acıları." Ahmet Taşgetiren-Star