“Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, kadınlarınız, akrabalarınız, kabileniz, elde ettiğiniz mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız evler ve meskenler, size Allah ve Resulünden ve Allah yolunda cihaddan daha sevimli ise, artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyin. Allah böyle fasıklar topluluğuna hidayet nasip etmez." (Tevbe Suresi, 24. Ayet Meali)
Akıl sahibi bir insana uykularının kaçması için, korkması için, öğüt alması için yeten ve artan bir ayet. Çünkü tehditle bitiyor. “Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin” diyor. Direkt meydan okuyor Rabbimiz. Ardından da bu özelliklere sahip olanların hidayet bulamayacağı gibi ikinci bir tehdit daha geliyor.
Bu ayetteki kritik noktalardan biri “sevimli gelmesi” tabiri olabilir.
Bakın, ayette Rabbimiz korkudan, anlaşmadan, zaruretten, mecburiyetten falan bahsetmiyor, sevimli gelmekten bahsediyor. Sevimli gelmekte ne vardır bilir misiniz? ”Rıza” vardır, içten gelen kalbi bir muhabbet vardır.
Yani özetlersek, “şunlar şunlar şunlar size Allah’tan daha sevimli ise …”
Hemen kalbimiz bir kıyas yaptı ve “yok canım, Allah’tan daha sevimli nasıl olabilir bu sayılanlar?” dedi, değil mi? Bakalım:
Adamın bir ticarethanesi var. Bu ticarethanesinin, insanlar tarafından görülebilecek herhangi bir yerine, mensubu olduğunu iddia ettiği İslam dini ile ilgili bir ibare koymuyor, koyamıyor, koydurmuyor. Neden biliyor musunuz? “Benim kominist müşterim de var” diyor.
Bakın, ayrım hemen günyüzüne çıktı. Allah’ın dinine ait bir ibareyi, ticari kaygılarla işyerinde reddetti. Ticaretinin kesada uğramasından korktu resmen. Ticareti ve dolayısıyla para ismindeki ilahı-putu, o kişiye, inandım dediği Allah’tan daha sevimli geldi.
Bir başkası “benlik bir sıkıntı yok ama ben dükkâna böyle bir ibare (ayet, hadis) koyarsam komşu esnaflar ne der?” kaygısı güttü. Bakın, yine kesada uğramasından korkulan bir ticaret, Allah’tan daha fazla korkulan ve daha sevimli gelen başka varlıklar.
Dediniz ki “insanlar işyerine dini ibareler koymak zorunda değil ki!”.
Çeviriyoruz sayfayı: Geçtiğimiz günlerde yine hileli gıdalar açıklandı. Yine et sucuğundan tek tırnaklı ve tavuk etleri çıktı. Peki, bir insan neden et sucuğu yapması gerekirken, o sucuğun içine tavuk eti ve başka etler koyar?
Cevap çok basit: Maliyeti düşürmek ve daha çok para kazanmak.
Peki, bu konuda Allah ne diyor?: “Hile yapmayın” diyor.
Olay keşke sadece bununla sınırlı kalsa.
Maydanozları koca koca yaptınız, artık adam dövülür o maydanozlarla.
Karpuzlarda tat bırakmadınız, daha ağır bassın diye kabak aşıladınız.
Patates zaten patates olduğuna pişman oldu elinizde; el bombası gibi bir hale dönüştü.
Bala glikoz-fruktoz şurubu, çiğ köfteye Çin tuzu (MSG) kattınız.
5’lik şişeyi çeşmeden dolduracak kadar kısa sürede “Tavuk!” yetiştiriyorsunuz.
Peynir dediğimiz şeyin gerçekten gerçek peynir olup olmadığını kimse bilmiyor artık.
Hasılı para için insan sağlığını tehlikeye atacak pek çok şeyi yaptınız hem de Allah’ın “yapmayın” emrine rağmen.
Peki, neden?
Çünkü para, dolayısıyla evleriniz, arabalarınız, eşleriniz, çocuklarınız kısacası dünya nimetleri, size Allah’tan daha sevimli geliyor.
Sevimli gelmenin sırrı işte buradadır: Sevimli gelen “tercih edilir”, hem de gönül rızasıyla.
Siz, kendi isteğinizle başka şeylere Allah’tan daha fazla sevgi besliyorsunuz.
Sonuç mu?
Şimdilik Corona, kum fırtınası, sel, dolu, deprem, ekonomi vs... Yarın ne olur bilinmez.
Adama eşi öyle bir sevimli gelmiş ki, kadının görünmedik yeri yok vücudunda. Neredeyse kocasına özel hiçbir yeri kalmamış ama adam kadına olan sevgisinden deyyus elbisesini giyiyor, Allah’ın emirlerini hiç aklının ucuna bile getirmiyor ve göğsünü gere gere ortalıkta dolaşıyor.
Kim daha sevimli şimdi? Kadın mı, Allah mı?
Ne daha sevimli Allah mı, Faiz mi?
Çekinmeden söyleyeyim: Pek çoğunuz için, kesada uğramasından korktuğunuz ticaretiniz, mallarınız, aileniz, evleriniz, arabalarınız Allah’tan daha sevimli.
Adamın saçı-sakalı ağarmış, bir ayağı çukura girmiş ama sarraf dükkanına herkesin gözü önüne 2 metrelik erotik, yarı çıplak kadın resmi asmış, neymiş efendim “reklam”mış. O reklam İstanbul merkezden geliyormuş, falanmış, filanmış. Öteki iç çamaşır satıyor, onlar da çoluk çocuk herkesin gözünün önüne 2 metrelik yarı çıplak kadın fotoğrafını asabiliyor. Neymiş, reklammış, paraymış, falan filan. Rızık ararken hiç “Allah ne der” diye düşünen yok. Müşteriyi Allah’ın göndereceğine iman yok. Adamlar para için gözümüzün içine baka baka ahlakımızı bozuyor ve bu insanların komşusu olan esnaflar da ağızlarını açmıyorlar bunlara karşı.
Neden? Çünkü kalpte Allah’a verilen yer, başka şeylere verilen yerden daha az.
Yukarıda yazdım işte, adam işyerine bir ayet, bir hadis yazamazken, 2 metrelik yarı çıplak kadın resmi asılır olmuş. Terazinin hangi kefesinin ağır bastığı gün gibi ortada.
Dünyanın pek çok yerinde açlıktan, susuzluktan ölenler varken beyefendi gidiyor, 1000 lira para verip özel plaka yaptırıyor aracına. Ne kadar da gerek, ne kadar da şart, ne kadar da olmazsa olmaz!!!
Gösterişin adını prestij koydular, gidiyorlar, gitsinler bakalım.
Saray yavrusu gibi evleriniz var. Saunalı, hamamlı, giyinme odalı, içinde harbi harbi at koşturulabilecek evler. 700 binlik, milyarlık (eskinin parasıyla trilyonluk) evler.
Bu evlerin ve bunlara oturan Müslümanların olduğu şehirde; damı akan, tuvaleti banyosu olmayan, kışın dışarıdan daha soğuk olan evler ve bu evlerde oturan Müslümanlar da var.
Aaaa!!!
Hani Allah’ın “birbirine duvarın tuğlası gibi, vücudun azası gibi bağlı” dediği Müslümanlar !!!
Adama desen ki “gel kardeşim şu milyarlık evi alma, git 700 binlik bir ev al, kalan paranla da bi garibana ev alalım”; adama gülerler be! Hem de arkalarıyla gülerler.
Ama hani kardeştik? Hani Allah bizi birbirimizden sorumlu tutmuştu ya?
E Allah, din, İslam, Peygamber?
Babanın çocuğuna “oğlum dinini öğren, ilahi emirlere göre yaşa, şehit ol” demesi gereken günlerden, “git, bankadan kredi çek, işyeri aç, ev al, araba al” dediği günlere; evladın da tüm bu konularda babasını dinlediği günlere geldik. İşte “Allah’tan daha sevimli gelmek” tam da budur.
Evladın faize, borsaya, deyyusluğa giden yolunda annenin ağzını açmamasıdır Allah’tan daha sevimli gelmek.
Nerede kaldı gidilen sohbetler, bırakılan sakallar, giyilen tesettürler, İslami hareketler ve bunlar yolunda aileye karşı, topluma karşı verilen mücadeleler?
Para, en büyük putu, ilahı, Rabbi olmuş toplumumuzun büyük kesiminin. Onu takip edenler ise dünyalıklar, benlik, eş, dost, aile vs…
Bu insanların gözünde Allah, toplama ve çarpmadaki etkisiz eleman hükmünde.
“Evet var ama …?” Aması ne? “Evet var ama hükümleri yok” mu?
“Evet var ama yaşantımıza etkisi yok” mu?
“Evet var ama biz de herkese uyduk” mu?
“Evet var ama o olduğu yerde dursun şimdilik, ölünce görüşürüz, o zaman da affeder” mi?
Kafalarda bir Allah var ama emin olun yaşantılarda hiç tesiri yok o Allah’ın.
Kalplerde hiç sıralamaya girmiyor. Adam arabası için verdiği mücadelenin, ettiği kavganın, gösterdiği özenin yarısını değil çeyreğini bile Allah ve dini değerler için göstermiyor.
Kimse kusura bakmasın, bu toplumun büyük kısmı faize ve faizli kredilere gidiyorsa, bayanlar açık ve dar giyiniyorsa, para için hileler-üçkağıtlar çevriliyorsa, yalan-gıybet alıp başını gitmişse, israf son raddesine gelmiş ve aç susuz insanlar akıllara girememişse, lüks yaşantı hevesi kalplerin en büyük arzusu olmuşsa, cihad gibi bir kavram unutulmuşsa, zinanın abartılmış halleri yaşanır olmuşsa, gıda üretenler toplum sağlığını önemsemez hale gelmişse, Allah’ın emirlerini hatırlatanlar istenilmeyen adam ilan edilmişse… bu toplumda Allah’ın etkisiz eleman olduğunu söylemek çok ta yanlış olmaz.
Çünkü inandım, iman ettim dediğiniz Allah’ın hayatınızda hiçbir etkisi yok.
Açık konuşmak gerekirse korkuyorum, başımıza gelecek büyük musibetlerden korkuyorum.
Allah’a dönün, dininize dönün, hakka, adalete, iyiliğe dönün.
Yoksa Allah’ın katında öyle musibetler var ki, onlar geldiğinde “Keşke corona kalsaydı da bugünleri yaşamasaydık” dersiniz.