Adına cemaat veya hizmet hareketi denilen grubun ve liderinin meşru hükümete karşı darbe yapma girişimini, devleti ele geçirme teşebbüsünü, İsrail’e olan yakınlığını, insanları dinlemek ve yatak odalarına kadar girerek görüntülemek suretiyle bunları şantaj malzemesi olarak kullandıklarını bir tarafa bırakarak, din adına yaptıklarını ele alsak ve değerlendirsek altından bir sürü çapanoğlu çıkacağı muhakkaktır.
Bu grup tarafından düzenlenen dinler arası diyalog toplantılarındaki skandalları 2007 yılından itibaren zaman zaman kaleme aldım. Bu toplantılarda imam, haham ve papazın kol kola sırat köprüsünden geçirilerek temsili olarak cennete girdirildiğini, okunan ezanda “Eşhedü enne Muhammeden Rasulullah” ın okunmadığını, Hıristiyan ve Yahudilerin de cennete girecekleri mesajının verildiğini, salonda bulunanların şarap ve votkalarını yudumlamaya devam ederken bir yandan da Kur’an-ı Kerim okunduğunu hayretler içerisinde görmüş ve yazmıştık.
Fethullah Gülen’in Papa II. John Paul'a yazdığı mektup, dinler arası diyalog toplantılarının amacını çok net bir şekilde ortaya koyuyor. Bu mektupta geçen şu ifadelerin dikkatle okunması gerekir. “Pek muhterem Papa cenapları, Papa 6. Paul Cenapları tarafından başlatılan ve devam etmekte olan Dinlerarası Diyalog için Papalık Konseyi (PCID) misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz. Bu misyonun tahakkuk edişini görmeyi arzu ediyoruz. En aciz bir şekilde hatta biraz cüretle, bu pek kıymetli hizmetinizi icra etme yolunda en mütevazı yardımlarımızı sunmak için size geldik.”
Demek ki neymiş? Dinler arası diyalog toplantılarının amacı, Papalık konseyi misyonunun bir parçası olmakmış ve bu misyonun gerçekleştiğini görmeyi arzu etmekmiş. Yani gaye, tevhid dini olan İslâm’ın, teslis dini olan Hıristiyanlığın bir parçası haline getirilmesi imiş. Din adına yapılanlar bununla da bitmiyor.
Peygamber efendimizin Türkçe olimpiyatlarına katıldığını ve programı beraber izlediklerini bizzat Fethullah Gülen söylemişti. Efendimizin, Türkçe olimpiyatları adı altında yapılan kızlı erkekli, türkülü şarkılı, oynamalı danslı bir programı izlediğini iddia etmek çılgınlıktan başka bir şey değildir. Efendimizin gökyüzünden indirilerek kamyon kasasına bindirilmesi de, O’na hakaretten başka bir şey düşündürmez insanlara…
Dahası da var. Hem de söylenen bu söz, şimdiye kadar yapılanları ve söylenenleri bastıracak cinsten. Yine bizzat Fethullah Gülen tarafından söylenen bu sözler aklın ve havsalanın alacağı gibi değil. Bakın ne demiş muhterem…(!)
“Ben Allah’la konuştum. Bana dedi ki; Ben bu kâinatı Muhammed’im için yarattım ama senin için devam ettiriyorum."
Bu kadar da değildir dediğinizi duyar gibiyim ama Fethulah Gülen’in bu sözleri söylediğini 40 yıl boyunca ona sırdaşlık yapan Latif Erdoğan aktarıyor. Latif Erdoğan’ın aktardıkları şöyle:
“Hocaefendi, haşa devamlı meselelerini Cenab-ı Hak ile görüştüğünü söylerdi. Eskiden Peygamber Efendimizle görüştüğünü söylerdi. Sonra haşa Cenab-ı Hak ile görüştüğünü söylemeye başladı. Bu sözler, bana hususi olarak söylenmiş sözler değil, herkesin oturduğu bir salonda konuştuğu şeyler bunlar.”
Latif Erdoğan, Gülen’in “ben kızınca dışarıda fırtına olur, kasırga çıkar” dediğini de aktarıyor. Demek ki, yaptığı bedduanın da anında gerçekleşeceğine inanıyordu.
Şimdi soralım: Bu yapılanlar dini istismar etmek değil de nedir? Bütün bunların aslında ve özünde Allah ile konuşmak mı, yoksa Allah ile aldatmak mı vardır? Aldatmanın en büyüğü Allah ile aldatmak, en büyük istismar da din istismarı değil midir? Bütün bunlardan sonra bu gruba cemaat demeye gönlüm razı değil, dilim de varmıyor. Tabanda Allah rızası diyerek koşan kardeşim, gör artık bunları…
***
12 Mart 1921 günü; İstiklâl Marşımızın TBMM de Milli Marş olarak kabul edildiği gündür. Milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy; hayatı boyunca verdiği, İslâm ve Vatan ülküsü mücadelesinden bir an geri durmamış, şüheda yurdu olan ülkemizin dört koldan işgal edilmiş olduğu bir dönemde sadece şiirleri ile değil, heyecanlı konuşmaları ve etkili makaleleri ile de milletimizi şahlanışa davet etmiş ve kurtuluş savaşına hazırlamıştır.
Akif, yaptığı güzel faaliyetleri ve milletine hediye ettiği eserleriyle tarihe mâl olmuş büyük bir şahsiyettir. Akif, o zor dönemlerin yılmaz mücahididir. O sadece zamanının değil, şu anda da milli ve mânevi duygularımızı coşturmaya devam eden, yazdığı şiirlerinin her mısraı buram buram din ve vatan sevgisi kokan dev bir iman şairidir.
Akif’in konulan ödülü reddederek yazdığı, her mısraı özgürlük, din ve vatan sevgisi ile dolu İstiklal Marşımız, 93 yıldır büyük bir aşkla, sevdayla ve heyecanla okunmaktadır. “Allah bu millete bir daha İstiklâl Marşı yazdırmasın.” Mutlu yarınlar efendim.