Haftada bir gün yazı yazmanın zorluklarından birisi de bu. Bir yakınınız veya önemli bir zatın ahirete irtihalini gününde yazamaz, onu anamazsınız. Böyle aradan bir haftadan fazla zaman geçer, ancak hatıraları yad eder, manevi olarak görevinizi yapabilirsiniz.
Geçen hafta çok sevdiğim ve saydığım, birçok noktada nasihatlerinden faydalandığım Haydar Koyuncu, Hakk’ın rahmetine kavuştu. Allah rahmet eylesin. Tabii ona Haydar Ağa demek adettir. Yiğit lakabıyla anılır. Ben de hep böyle anarım.
Haydar Ağa ile sıkıntılı bir dönemde tanıştım. Yıl zannedersem 1987 idi. O zaman Anavatan Partisi’ne, o günlerin tabiriyle Horoz partisinden istifa ederek gelmişti. Herkes onu siyaset kurdu olarak anlatırdı. CHP İl Başkanı’nın “Haydar Ağa, Allah aşkına karışma da rahat bir kongre yapalım” dediğini anlatırlardı. Ben o zamanlar Nalçacı Doğumevi’nde başhekimim ve bilenler anlar, inanılmaz bir çarkın içinde öğütülüyorum.
O günlerde haklı olanların kazanma şansı vardı. Ben de bu sebepten sürekli hatalar yaparak sağlık teşkilatını inanılmaz dedikodularla bizar eden bir ekibe karşı bir zafer kazanmış ve müdürlükteki idarecilerin bazılarının müfettiş kararlarıyla il dışına gönderilmelerinin rahatlığını yaşıyorum. Bir telefon geldi. Arayan Haydar Ağa. Garajın orda Seyit Koyuncu’nun bürosunda beni bekliyor. Tabii Seyit Emiroğlu ile beraber. Gittik.
Biraz yaşlıca ve pek karşısındakine söz tanımayan bir ifade ile beni karşıladı. Elini öpmek istedim izin vermedi. Ben o zamanlarda şimdiki halime bakınca çakı gibiyim. Seyit’e rahmetli Mehmet Emiroğlu amcayı sordu ve sonra konuya girdi. Sen yerden göğe kadar halksın dedi. Seni sonuna kadar destekliyorum ve mücadeleni de takdir ediyorum. Senden bir konuda izin almak için seni çağırdım. Sağlık Müdürü benim dostum. Hemşerim. Siyasetçi olarak onu korumak benim hakkım ve bunu sonuna kadar yapacağım. Ona sahip çıkacak ve il dışı tayinini durduracağım. Senden bu konuya müdahil olmamanı ve beni kırmayıp sessiz kalmanı istiyorum. Eğer hak esas ise sen haklısın, ama o benim dostum.
Öyle ikna eden bir ifade tarzı ki söylenecek söz yok. Peki dedim. İstediğini yap ama yanlış devam ederse suç benden kalkar. Elini öptük ve ayrıldık. Sağlık Müdürü tekrar görevine döndü ama sözünde durmadı. Görevden alındığında Haydar Ağa tekrar müdahil olmadı. O da sözünde durdu. Sonra dolaylı bir akrabalık oluştu ve onun dostluğu, benim ona saygım hiç azalmadı, devam etti. Sonra bir dönem daha vekillik yaptı ve kenara çekildi.
Zaman zaman Zafer Meydanı’nda Tahir Paşa Camii’ne namaza giderken yolda karşılaşırdık. Bana hemen siyasi tavsiyelerde bulunur, “şunu şöyle yap” derdi. Nasıl haberi olur, kimler anlatır, bir türlü çözemezdim, hep de haklı çıkardı. Hep dinledim ve sözünü tuttum.
Konya için ciddi bir kayıp. Artık böyle insanlar az, hatta kalmadı. Bir düşünün, takıldığınızda kimden akıl alabilirsiniz. Konya’da kime gidip şu meseleyi nasıl çözebilirim diye sorar ve cevap alırsınız. Bu insanlar azalıyor, hatta bitmek üzere. Biz de küreselleşiyoruz. Küresel olan yerel olana hâkim olmaya başladı. Konya’da akıl danışılacaklarla beraber, eli öpülecekler de azaldı ve ortada olmamaya dikkat ederek çekiliyorlar. Herkesin ittifak ettiği kimler kaldı, bir sayın bakalım. Bir Tahir Hoca, bir de mürşidim Abdurrahman Küçük. Bunların kıymetini bilmek lazım.
Bir noktaya da atıf yapmak lazım. Yıllarca önce bir TV programıydı. Herhalde Ahmet Ercan diye popüler bir isim vardı. Geç saatlerde bir programa Konyalı bir gazeteciyi çıkarmıştı. Sevdiğim biri de. Bir olayı öyle baş aşağı anlattı ki yayını kesmek zorunda kaldılar. Çok üzülmüştür. Aynı üzüntüyü tekrar yaşadım. Bir gazetede “toprağın bol olsun” gibi biraz bilgisizce bir başlık gördüm. Biliyorsunuz toprağı bol olsun diye gayri müslimlere söylenir. Müslüman için doğru olan Allah’tan rahmet dilemektir.