Tevhidin zıddı, şirktir. Arapça’da “eş-şerîke ve eş-şirk” şeklinde kullanılan bu kelime “ortaklık” manasına gelir.
Dinî anlamda şirk, Allah’ın ortağı olduğunu kabul etmek, Allah’tan başkasına tanrısal nitelikler atfetmek ve O’ndan başkasına ibadet etmektir. Bu da putlara, ağaçlara, hayvanlara, kabirlere, semâvî cisimlere, tabiat kuvvetlerine, rûhanî varlıklara ve insanlara ulûhiyet vererek tapınmaktır. Bu tanımlamalardan anlaşıldığı kadarıyla şirk olarak nitelendirilen fiiller, kâfirlerden değil, kendisini mü’min olarak tanımlayan kimselerden meydana geliyor.
Acaba insanlar, Allah’a inandıkları halde niçin Allah’a ortak koşma ihtiyacı duyarlar?
İnsanın dünyevî ve uhrevî hayatı için tehlike doğuran şirkin kaynağı, psikolojik açıdan korku ve ümit duygusunun tek olan Allah’ta birleşememesidir. İnsanın fıtratında bu iki çizgi vardır. Her ikisi de aynı yöne doğru hareket eder. İnsan yegâne güven kaynağı olan Allah’la ilişkisini yakîni bir düzeye çıkarmadığı zaman fâni varlıklardan Allah’tan korkar gibi korkmaya, Allah’tan ister gibi istemeye başlar. Bununla da kalmaz, fayda ve zarar verme gücünün fanilerde olduğuna itikat eder.
Kur’an ‘müşrik’ insanın ruh psikolojisini çok güzel yansıtır: “Kim Allah’a ortak koşarsa, yükseklerden düşüp parçalanmış, kuşlar tarafından kapılmış yahut rüzgâr tarafından uzak bir yere sürüklenip atılmış gibi olur.” (el-Hacc 22/31). Bu insanın içinde iki ilah taşımasıdır.
Şirkin bir başka psikolojik nedeni de insanın menfaatine düşkün olmasıdır. Özde insanın menfaatine düşkün olması, olumsuz bir duygu değildir. Olumsuz olan bu menfaat duygusunun kötü yönde kullanılmasıdır. Kişisel yarar ve bencillik duygusu, insan hayatının değişik gelişim safhalarında insana eşlik eder. İnsan belirli bir varlık üzerinde saygı ve ibadetini toplamakla kalmaz, görüş ve kişisel yararlarına göre birini bırakıp diğerine tapabilir. İşte Allah’a ortak koşanın hedefi, sırf bencilliğine dayalı olarak kişisel yararlarını gerçekleştirmektir. Artık o kimsenin mabudu tek değildir, birinden diğerine geçebildiği varlıklar kadar çoktur.
Allah’a şirk koşan bir kimse, insanı yücelten ahlaki erdemleri tanımaz. Böyle bir insan nasıl ki, iki yüzlülük ve fırsatçılık için iman etmişse şimdi de sırf çıkar ve bencilliği yüzünden ortak koşmaktadır. Artık, ‘çıkar ve yarar ilişkisi’ müşrik insanın ruh dünyasında itiyat/alışkanlık haline gelmiştir.
Allah’tan başkasına boyun eğicilik inancı olan şirk, bir şahsiyetsizlik, yalancı dostluk ve güven temelinden yoksunluktur. İnanç açısından çift tabiatlı diyebiliceğimiz müşrik insan, tam bir şahsiyet travması yaşar. İslam tevhid eğitimiyle bu travmayı ortadan kaldırmaya çalışır. Dahası İslam, bizim Allah’ı hissettiğimizi, O’nun bizde yaşadığını kabul eder. Biz bu şahsi ve varlıksal deneyimle, Allah’ı sahte tanrılardan ayırt etmek bilincine ve “Allah’tan başka bir tanrının olmadığını” kabul ve şahadet etmek kudret ve kabiliyetine ulaşmış oluruz.
Şirk konusu çok geniş ve tafsilatlı bir konudur. Kur’an’ın üzerinde en çok durduğu konulardan birisidir. 14 asırlık İslam tarihi içerisinde kendisini İslam’a nispet eden Müslüman topluluklar içerisinde artık İslam öncesi Mekke toplumunda olduğu gibi somut anlamda puta tapıcılık yoktur. Bunun dışında tevhit inancını zedeleyici bir takım anlayış ve inanç biçimlerinden bahsedilebilir. Bu bazen kendisini gizli şirk olarak nitelendirilen ve tamamen ahiret ameliyle dünya menfaati elde etmek üzerine kurulu bir biçimde bazen de Allah’ın niteliklerini insana, eşyaya ve soyut varlıklara atfetmek suretiyle gösterebilir. Bu sebeple İslam’da tevhid eğitimi çok önemlidir. Bundan dolayı her Müslüman farz-ı ayın olan tevhid ilmini öğrenmeli ve gereklerini yerine getirmelidir.