Harem-i Şerif’te hummalı bir çalışma var. Özellikle Mescid-i Haram’ın doğu tarafında bulunan Osmanlı revakları tamamen kaldırılmış vaziyette. Zemin çalışmaları yürütülüyor. Amaç, metafın mevcut ihtiyacı karşılamaması sebebiyle genişletme projesinin yürürlüğe konulması.. Artık revaklar, Osmanlı mimarisi bölümü tamamen kaldırılıyor, heremden. Yoğun bir gürültü eşliğinde toz bulutları tavaf yapan umrecilerin üzerine geliyor.
Katlardaki tavaf alanı inşaat sebebiyle durdurulunca engellisi, yaşlısı, hastası ve sağlamı metaf alanına indiği için yoğun izdiham yaşanıyor. Bu çalışma uzun zaman süreceğe benziyor. İlk defa Kabe-i Muazzama ile müşerref olanların yüzünde biraz tatsızlıklar var. Ben daha farklı bir hal yaşamak isterdim diyenleri duyuyoruz.
Rükn-i Yemani ile hacer-i esved arasında bir ses yükseliyor. Suriyeli bir hacı, “Allah’ım, Dımaşk yıkılıyor, masumlar ölüyor, sen Esed ve rejimini kahret! diye yüksek sesle dua ediyor. Bu sesi duyan bütün Müslümanlar, koro halinde göz yaşlarıyla “âmîn” diyorlar. Suriye, Şam, Halep kavramları duygusal bir atmosfer oluşturuyor, yüreklerde. Suriyeli olduğu belli olan bir grup Müslüman kadın hem Esed ve ordusuna beddua ediyor ve hem de gözyaşı döküyor. Bütün huccâc bu ana eşlik ediyor. İnşallah Yüce Allah orada yapılan duaları boşa çevirmez. Aynı dualar mültezemede de tekrarlanıyor.
Bu sene sömestri tatili münasebetiyle öğrenci, veli, öğretmen ve öğretim üyesi ağırlıklı bir umreci vardı, bizim ülkemizden. Gençlerimiz çok heyecanlı ve hareketlilerdi. Farklı otellerde düzenlenen programlara katıldık. Çok içtenlikli geçti, diyebilirim. Bir öğretmenimiz, hocam keşke bütün öğrencilerimizi İslam’ın doğduğu bu topraklara getirebilme imkanımız olsa… Bizim bir yılda verdiğimiz Siyer dersleri, bir saatte burada dolu dolu veriliyor. Hele İslam tarihinin yaşandığı mekanları görmek.. Teori ile pratik buluşuyor. Bu da çok faydalı. Umarım DİB’mız biraz daha imkânları kolaylaştırır da bu turlar artarak devam eder, temennisinde bulunuyor. Hele hele İmam-Hatip ve İlahiyat öğrencilerimiz Arapça konuşmak için öyle gayretler sarfediyorlar ki. Bir defasında Araplar gibi giyinmiş ve çevresindeki Müslümanlara koku ikram eden birisine, bu koku hoşuna gitmiş olmalı ki, “Ya hacı, mesmuhû misk?” dediğinde, o kimsenin vallahi ben Arapça bilmem, ben Türküm demesi yok mu? Öğrenciyi sükûtu hayale uğratabiliyor.
Özellikle Arap baharının yaşandığı ülkelerden gelen kardeşlerimizle konuşuyorum. Kendi ülkelerinin özeli üzerinde duruyoruz. Biraz umut, biraz korku arasındalar. Acaba halkın umutları, verilen şehitler, feda edilen maddi imkânlar heba olur gider mi korkusu taşıyorlar. Bugünlerde en çok Mali’de olup bitenler konuşuluyor. Mescid-i Haram’ın imamı Cuma hutbesinde başta Suriye olmak üzere, Arakan ve Mali’ye dua ediyor. Bu duaya bütün Müslümanlar yüksek sesle âmîn diyorlar. Mali’li bir müslüman, biz topraklarımızı, yer altı hammadde kaynaklarımızı millileştirmek istediğimiz için, savunduğumuz için radikal müslüman diye damgalanıyoruz ve bize karşı savaş ilan ediliyor. Bunu tüm dünya insanlarına nasıl anlatacağız? Biz hala Fransanın sömürgesinde yaşıyoruz. Biz ülkemizi, biz milli servetimizi savunuyoruz, diye feryat ediyor. Duasına, milletinin bilgi ve bilinç düzeyinin yükselmesini ekliyor.
Gerçekten de Hac ve Umre, iyi bir eğitim kampına dönüştürülebilir. Bu konuda DİB elinden geleni yapıyor. Elbette her şeyin daha iyisi vardır. İnsanımıza meşâiru’l-hacla ilgili mekânların ne anlam ifade ettiği anlatılırsa, ahlaki anlamda büyük bir dönüşüm yaşanacaktır. Eğitim açısından çok verimli mekanlar ve zaman dilimleridir, Hac ve Umre mevsimi.. İnsanımızın midesine hitap edildiği kadar ruhuna da hitap edilirse, iyi insanların adedi daha da çoğalacak bundan hem bu insanların kendisi, hem memleketimiz ve hem de İslam alemi kazançlı çıkacaktır. Çünkü beled-i emin diyarı ve Medine-i Münevvere hem arınma yerleri ve hem de bilgilenme mekânlarıdır.
Yüce Allah hiçbirimizi hayatımızın her alanında kıblemiz Kabe’nin temsil ettiği ruh, fikir ve şuurdan ayırmasın!