Devlet Güneydoğu'daki operasyon bölgelerine profesyonel askerleri göndermesinin ardından bölgedeki gücünü arttırması ve sonrasında PKK eylemlerinin de peşpeşe fiyaskoya dönüşmesi, Taraf yazarı Ahmet Altan'ı panikletti.
Altan bugünkü yazısında PKK'nın son günlerde gerçekleştirdiği eylemlerde başarısız olmasına dikkat çektiği yazısında, bu başarısızlığın nedeninin devletin şahinleşmesinin etkili olduğunu belirtti. Altan yazısının devamında ise ilginç bir iddiada bulunarak, devletin PKK'yı yokederek barışı getiremeyeceğini öne sürdü.
"PKK’yı sıkıştırmak, kışlık hazırlıklarını engellemek, kamplarını bombalamak başka bir şey “bütün örgütü yok edeceğim” diye yola çıkmak bambaşka bir şey. PKK’yı yok edemezsiniz. PKK’nın yok olması değil tam aksine “var olması” ve “saygı görme” isteğini kaybetmemesi gerekir, PKK’yı akıl yoluna çekebilecek tek ölçü onların “saygıdeğer” olma isteğidir." diyen Altan, yazısının devamında barış için PKK'nın varlığının şart olduğunu ileri sürdü.
İşte Ahmet Altan'ın o yazısı...
Devlet şiddeti
Son PKK eylemleri şimdi başka bir tehlikeyi yaratmaya başlamış görünüyor.
Devletin şahinleşmesi.
Küçük küçük haberleri mozaik parçaları gibi yan yana koyup uzaktan baktığınızda ürkütücü bir tablo çıkıyor karşınıza.
Dersim dağlarına, Kato’ya, Cudi’ye, Gabar’a binlerce “profesyonel” asker indiriliyor, “düz” askerler geri çekiliyor.
Bu yeni birlikler savaşmayı bilen komandolardan oluşuyor.
Ağır ağır dağları sarıyor, çemberi daraltıyorlar.
Yakın zamana kadar Hakkâri ile Şırnak’ı PKK yönetimine bırakmış olan devlet aygıtı, şimdi bütün gücüyle Güneydoğu’ya ve PKK’ya yöneliyor.
Devlet bölgedeki gücünü arttırırken PKK eylemleri de ardı ardına fiyaskolara dönüşüyor, en zayıf halkalardan biri olduğu anlaşılan Siirt’teki karakol baskınında üç ölü bırakıp kaçmak zorunda kalıyorlar.
Siirt’te Emniyet’i basacağız diye gidip genç kızları tarıyorlar.
Batman’da eyleme giden PKK’lılar hamile bir kadınla çocuğunun öldürülmesine yol açan bir çatışmadan sonra öldürülüyorlar.
Daha önce karşılaşmadığı bir savaş ortamında sıkışmış ve beceriksizleşmiş bir PKK görüntüsü, devletin içindeki şahinlerin iştahını açıyor.
Şimdi PKK, son zamanlarda göründüğü kadar güçsüz ve beceriksiz olmadığını kanıtlamak için mutlaka çok büyük bir eylem yapacaktır ama o eylemin sonucu ne olursa olsun şahinlerin “inancı” değişmeyecektir.
Değişik kalemlerden çıkan yazıları okuyup, televizyonlardaki konuşmaları dinleyince, “PKK’yla ne müzakeresi, bunlarla müzakere olmaz, yok edin PKK’yı” anlayışının sahiplerinin epeyce kalabalık olduğu ve devlet içinde gittikçe daha fazla ağırlık kazandığı seziliyor.
Devletin en azından bir bölümünün “PKK’yı silahla yok edebileceğine” inandığı, PKK’nın her başarısız girişiminin de onları biraz daha fazla cesaretlendirdiği ortada.
Şerafettin Elçi’nin “Bu kadar mağrur olma, kibri bırak” diye uyardığı Başbakan’ın da özellikle seçimlerden sonra iyice coşan cengâverliğiyle “PKK’yı bitirme” fikrine yakın durma ihtimali yüksek.
Eğer ben bu tabloyu yanlış okumuyorsam, devletin içinde bir bölüm “büyük saldırı” için gün sayıyor.
PKK yönetimi, hayatın gerçeklerinden kopuk bir hayal âleminde yanlış hesaplarla yanlış stratejiler kurdu, müzakerelerden çekildi ve şimdi ağır bir bedel ödüyor.
Gittikçe daha vahşi, daha beceriksiz, daha yolunu kaybetmiş gözüküyor.
Kendi tabanının inancını yitiriyor.
Eğer aynı akılsızlığı devlet yaparsa, devletin de sonu bugünkü PKK gibi olur.
Her şeyi eline yüzüne bulaştırır, ülkeyi de cehenneme çevirir.
Kürt meselesi, “kim daha akılsız” yarışmasıyla çözülecek bir mesele değil.
PKK’yı sıkıştırmak, kışlık hazırlıklarını engellemek, kamplarını bombalamak başka bir şey “bütün örgütü yok edeceğim” diye yola çıkmak bambaşka bir şey.
PKK’yı yok edemezsiniz.
Bunun için uğraşırsanız büyük bir “desperado ordusu” yaratırsınız, ideolojiden, idealden, akıldan, amaçtan iyice koparlar ve sadece “intikam” için dövüşen nefret dolu bir örgüt haline gelirler.
Böyle bir örgüte yetecek kadar nefret var Kürt gençleri arasında, onlar sadece Türklerden değil, Kürtlerin büyük bölümünden de nefret ediyorlar.
PKK’nın yok olması değil tam aksine “var olması” ve “saygı görme” isteğini kaybetmemesi gerekir, PKK’yı akıl yoluna çekebilecek tek ölçü onların “saygıdeğer” olma isteğidir.
Kürtlerle Türklerin anlaşabilmesi için Kürtlerin “gururlu” durmasını sağlayacak, “beni kızdırırsanız size gösteririm” diyebilmesine olanak verecek, kendisini “ezilmiş” hissetmemesine yardımcı olacak bir silahlı örgüte ihtiyaçları var.
O silahlı örgüt orada durduğu sürece siyasete daha rahat girecek, daha rahat hakkını talep edecek, daha rahat konuşacak ve hakkını aldığında da daha rahat barışacaktır.
Bugünkü şartlarda biraz ters bir mantık gibi gözüküyor ama barış için PKK’nın varlığı şarttır, PKK’yı yok ederseniz Kürtleri yenmiş olursunuz ama Kürtlerle asla barışamazsınız ve çözüm Kürtleri yenmek değil, Kürtlerle barışmaktır.
PKK’yı yok etmeyi amaçlayan askerî hazırlıkları hızlandırarak, KCK operasyonlarını arttırarak bir “ezme” girişimine sapmak yapılabilecek en büyük hata olur.
Ciddi bir devlet gibi karakollarınızı iyi korur, kentlerinizin asayişini sağlar, PKK yönetimini hayal âleminden çıkartırsanız zaten PKK gerçekleri görmek zorunda kalır, varlığını ve onurunu koruyabilmek için kendine çekidüzen verir, PKK içinde daha şimdiden gerçekleri gören çok sayıda insan bulunması ihtimalini de yabana atmamak gerekir.
Amaç PKK’yı yenmek, ezmek, onurunu kırmak değildir, amaç barıştır, Kürtlerin haklarını alabilmesi, bu ülkede yaşayan herkesin kendini eşit, özgür, mutlu hissedebilmesidir.
Savaşsız bir çözüm var.
Budalalıktan vazgeçmek herkese o çözümü gösterir zaten.