10 yıl önce Hayata Dönüş operasyonunu yere göğe sığdıramayan, cezaevinde direnen mahkumlara ültimatom veren Fatih Altaylı
bugün "devlet öldürdü-yaktı-hayatları yıktı" diyerek o gün yazdıklarıyla çelişti.
Fatih Altaylı o gün yazdıklarını unuttu mu bilinmez ama Google unutmamış...
10 YIL ÖNCE YAZDIKLARI
20 Aralık 2000 (Hürriyet gazetesi)
"Devlet belki de yıllar önce yapması gerekeni yaptı. Cezaevlerine girdi. Ben bu yazıyı yazarken, henüz cezaevlerine hákim olamamıştı, ama operasyon mutlaka tamamlanacak. Geri dönüşü olmayan nokta aşıldı.
Hele hele güvenlik kuvvetlerine cezaevi içinden açılan Kalaşnikof ateşiyle 2 güvenlik görevlisi şehit olmuşken.
Cezaevinde boş yere can veren ve alçakça can alan militanlar bilsin ki, yanlarında halk desteği yok.
Hangi sosyal gruba mensup olursa olsun, sokaktaki vatandaş devleti haklı buluyor.
Türkiye'yi her konuda haksız bulan Avrupa, devleti haklı buluyor.
Cezaevindeki eylemleri organize edenler her kimse, onlar da aslında devlete hizmet ediyorlar ve devleti haklı duruma getiriyorlar.
Bugün Türkiye'yi gezin, bazı marjinaller ve cezaevinde bu olayları yaratanların akrabalarının bazıları dışında destek veren yok.
Zaten devlete böyle bir operasyon için güç veren de, örgütlerin halktan kopukluğu."
Altaylı Bugün Kaleme Aldığı Yazı İse Şöyle...
Kim bunun sorumlusu?
Fatih Altaylı/ Habertürk
HACER Arıkan’ı gördünüz mü?
Büyük ihtimalle “Kim o?” diyeceksiniz.
Bugün birinci sayfamızın tepesindeki kişi. Dün ve önceki gün de televizyonlardaydı.
Ünlü “Hayata Dönüş” operasyonlarının hayatta kalan mağdurlarından biri.
32 kişi zaten operasyonlar sırasında ölmüştü. Hacer Arıkan gibi “şanslı!” birkaçı hayatta kaldılar. Kalmak denirse.
Bütün vücutları yanıklar içinde.
Yıllardır süren tedavilere rağmen, onulmaz yaralar, geçmez izlerle. Onlar “devlete” emanettiler. Devlet yasalarla onlara ceza vermiş ve devletin hapishanelerine koymuştu hepsini.
Cezaları boyunca devlete emanettiler. Devlet ise onları öldürdü, yaktı, hayatlarını kararttı.
“F tipi cezaevlerine geçmiyorlar” bahanesiyle.
Oysa o günleri hatırlayanlar bilirler, “akil adamlar” aracı olmuş, uzlaşma sağlanmış, F tiplerine peyderpey nakiller konusunda bir noktaya varılmış ya da varılmak üzereydi. Buna rağmen devlet adına hareket ettiğini söyleyen birileri, kendi koruması altındaki mahkûmlara ve tutuklulara saldırdı. Geriye 32 ölü ve bu manzaralar kaldı.
İddia o ki, fosfor bombası bile kullanılmış.
Biliyorsunuz Türkiye’de en önemli kararları erler verir.
Bu olayda da öyle olmuş.
Bir grup er, 39 galiba, toplanmışlar ve “Yahu bu mahkûmlar adam olmaz. Şunları bir yakalım, dövelim, öldürelim” demişler, Hayata Dönüş Operasyonu’nu başlatmışlar.
Şaka yapmıyorum, yüce Türk adaletine göre böyle olmuş. Bu olayla ilgili hakkında dava açılanlar sadece erler. Operasyona katılan ve kendileri de ölüm tehlikesine atılan erler. Siyasi sorumlular, bürokratik sorumlular hakkında tek bir ceza istemi, tek bir soruşturma yok.
Tam “Yuh”luk bir durum.
O günleri yaşamış, görmüş bir gazeteci olarak olayların nasıl geliştiğini hatırlatmam lazım.
F tipi cezaevleri yapılmış, ancak terör hükümlüsü mahkûmlar buralara nakledilmek istemiyorlardı.
Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk bu konuda bir uzlaşma sağlamak istiyordu.
Ancak bir “el” medyaya sürekli olarak cezaevlerindeki durumun ne kadar vahim olduğunu anlatan bilgiler ve belgeler yolluyor, gerilimi artırıyordu. Sadece bununla yetinmiyor, gazetecileri arıyor, yakın bulduğu gazetecilere Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk’ün ne kadar basiretsiz, ne kadar yüreksiz olduğunu anlatıyor, Türk hakkında “dedikodu” yapıyordu.
Sonunda bu dedikodu ve yıpratma kampanyası etkili oldu ve Hikmet Sami Türk operasyona onay vermek zorunda kaldı.
Bütün bu anlattıklarımı yapan kimdi, tahmin edebiliyor musunuz?
Söyleyeyim.
Sadettin Tantan.
Tantan Efendi acaba şimdi bu gördüğü yanıp bitmiş insanlar ve onlarca ölüyü düşünüp biraz olsun “üzüntü” duyuyor mudur?
Yoksa her zaman olduğu gibi tespihini çekip “Ne iyi işler yaptım” diye aynaya bakıp gururlanıyor mudur?