Bugünlerde Avrupa’nın bazı ülkelerinde Avrupalı Türk Demokratlar rüzgarı esmekte. Hemen şu sorular geliyor insanımızın aklına: Avrupa’da yeni bir hareket olabilirler mi? Yeni bir oluşum mu? İdeolojik olmayan bir akım mı? Türkiye’ye ters düşmeden, kültür değerlerine yabancılaşmadan Avrupa’da entegrasyonu savunan bir anlayış mı? Devam eden sorular…
Benim burada üzerinde durmaya çalışacağım bir iki konu, hiç şüphesiz tüm kurum ve kuruluşlarımızın ama özellikle yeni oluşan ve bir taraftan Hollanda’da entegrasyonu diğer taraftan Türkiye-AB entegrasyonunu savunan anlayışın, yani yeni Avrupa Türk Hareketi’nin mutlaka uygulaması gereken konular olacak. Bunlardan bir tanesi herkesin tahmin edebileceği gibi belirli meseleler etrafında Hollanda’daki Türkler olarak “amaç birliği” oluşturabilmektir.
Nedenleri herkese göre farklı ancak gerçek olan bir şey, Hollanda Türk sivil toplum örgütlerinin yıllardır enerjilerini içe dönük olarak ya da birbirlerine harcamalarıdır. Dışa dönük enerjilerini harcayan üç beş kurum zaten hem Türkler’e hem Hollandalılar’a alanlarında hizmet götürmektedir. Bütün kurumlar bir çatı altında birleşsinler demiyoruz. Bir çok kurum ve kuruluş bir amaç doğrultusunda biraraya gelebilsin, güç olabilsin istiyoruz. Yani amaç birliği oluşsun istiyoruz.
İşte Hollanda Türkleri’nin önümüzdeki aylarda bir araya gelebilecekleri, ortak çalışma kültürü oluşturabilecekleri iki önemli konu var. Bunlardan bir tanesi Mart 2006 yılında yapılacak belediye seçimleridir. Siyasi katılım, Hollandalı Türkler için olmazsa olmazlardandır. Zira entegrasyon sürecinin en önemli mihenk taşlarından bir tanesi hiç şüphesiz siyasi katılımdır. Siyasetin her seviyesinde aktif yer almak, seçmek ve seçilmek yani siyasi alanda katkıda bulunmak o ülkede yaşayan azınlıkların çıkarıdır. Hollanda Türkleri geride kalan seçimlerde ancak yüzde 25 oranında sandığa gitmişlerdir. Oysa bu oran ikiye katlansa, belediye, eyalet, parlamento ve Avrupa Parlalementosu düzeyinde bugünkünden çok daha farklı temsil edilmiş oluruz. Elbette bu alanlarda sadece Türk kökenli adayları desteklemekle gücümüzü göstermiş olmayız. Öyle bir güç olmalıyız ki, amaç birliği doğrultusunda ülkeyi idare edenlerin, tıpkı Amerika’da başkan Bush’un Latinolar karşısında konuşmasının değişmesi gibi, bizim de karşımızda hitabetleri değişmelidir. İşte gücümüzü göstereceğimiz bir fırsat geliyor önümüze.
Mart 2006 belediye seçimlerinde aktif katılımı sağlamamız için bir çok kurumumuzun işbirliği yapması gerekecektir. Ortak çalışma kültürü ve amaç birliği oluşturacağımız bir başka konu ise Hollanda’da ihlal edilen azınlık haklarıyla mücadeledir. Avrupa’nın yıllardır özenle ve hayranla izlediği, gıpta ettiği Hollanda’da son yıllarda insan hakları ihlalleri aldı başını gidiyor. Uluslararası terör bahane edilerek azınlıkların ve özelde de Müslümanların üzerine geliniyor. İnanç özgürlükleri ihlal ediliyor. Vatandaşlık hakları çiğneniyor. Kültürel ırkçılığa prim veriliyor. Müslüman bireylerin demokratik bir toplumun vatandaşları olmaları âdeta hazmedilemiyor. Her gün her hafta mutlaka bir haksızlıkla karşılaşıyor azınlıklar Hollanda’da. Schiphol havalanında çaresiz bir şekilde ve gözler önünde bağıra bağıra can veren yabancı tutuklular bunun son örneğidir.
İşte bunları takip etmek, analiz etmek ve bu alanda aktif Hollandalı kurumlarla işbirliği yapmak amacıyla kurumlarımızın ortak hareket etmeleri zorunludur. Hatta bu kurumlar hukuk bilgisi olan gençlerimizden “Azınlık Haklarının İhlalini İzleme Grubu” oluşturmalıdır. Bu grup insan hakları alanında uzman kurumlarca eğitilmeli ve Hollanda kurumlarıyla da ortak çalışmalıdır. Böylece Hollanda’da azınlık haklarının ihlal edilmesine göz yumulmalıdır.
Evet, yukarıda kurumlarımızın dışa yönelik çalışmalarına, kurumlarımızın ortak çalışma kültürü oluşturmalarına ve amaç birliği doğrultusunda birlikte hareket etmeleri için sadece iki somut örnek verdik. Hollanda’daki kırk yıllık göç sürecinde etkin olan Sivil Toplum Örgütlerimiz daha çok içe yönelik çalışmayı sergilediler. Birbirleriyle uğraşmaktan enerjileri harcandı. Artık göçün ikinci kırk yılında örgütlerimiz dışa yönelik bir çalışmanın içine girmelidirler. Bu metod hem kurumlarımızın yenilenmesine, yeniden yapılanmasına yardımcı olacak, hem hizmette ortak hareket kabiliyetimizi arttıracak, hem birlikte başarmanın hazzını yaşatacak hem de içinde yaşadığımız ülke insanları, kurumlarıyla geniş çaplı ilişkilere ve diyaloglara ve dahi birlikte çalışmalara vesile olacaktır. Bu inanç içinde, ama asla kendimize olan güvenimizi ve en önemlisi de cesaretimizi kaybetmeden mücadeleye devam etmeliyiz.
Bu aşkla içinde yaşadığımız toplumda varolur ve saygın, başarılı vatandaşlar oluruz. Unutmayalım ki, bizim bu ülkelerde başarılı olmamız ülkemizin AB entegrasyonunu her haliyle etkilemektedir.