Umut Bulut, Ergenekon davasına dair şu cümlelerin sahibi bir Mili Gazete yazarı: “Allah'tan korkan bir iktidar, suçsuz günahsız insanları böyle mahkeme kapılarında süründürmez.” Yazarın önceki yazıları arasında gezindiğinizde Necmettin Erbakan’a yıllarca küfreden ardından da bu konuda “hidayete eren” ve Fethullah Gülen için de “Onun cenazesi bu ülkeye gelemez!” diyen Nihat Genç’e “istikrarı ve disiplini elden bırakmayan” bir kişi methiyesinde bulunulduğunu görebiliyorsunuz.
Söz konusu yazar, Kanal 7'de ekrana gelen "İskele Sancak" programında BBP'nin merhum lideri Muhsin Yazıcıoğlu'nu eleştirdiği gerekçesiyle İstanbul Alperenler Ocağı Başkanı Mustafa Kayatuzu'dan dayak yiyen Taraf yazarı Rasim Ozan Kütahyalı hakkında bir yazı kaleme aldı.
Ahmet Altan ve Yıldıray Oğur gibi Taraf yazarlarının Mustafa Kayatuzu'nu bir öcü imiş gibi gösterme gayretinde olduklarını ileri süren Bulut: “Biz Muhsin Yazıcıoğlu'ndan bir şey öğrendik. Biz amcaoğlumuzu dövdürtmeyiz." demekte. Bu “(Mustafa Kayatuzu adlı) amcaoğlunun yaptığı ne olursa olsun onun yanında yer alırız.” demekse, dava “cahiliye davasıdır” ve (bunu bir ilahiyatçıya hatırlatmak hoş görünmese de) İslâm açısından savunulamaz.
Bulut’a göre, bir büyük camianın liderinin cenazesi sonrasında yakışıksız laflar etmenin (?) cezası yumruk yemek. Bunun ardından da “mazlum ayağına yatmak” söz konusu olmamalı. Rasim Ozan Kütahyalı’nın yapması gereken “dayağı yeyip susmak ve oturmak.” Ne kadar Müslümanca/doğru tavsiyeler değil mi? Gazeteci bir başka gazetecinin dayak yemesini savunuyor. Bu nasıl (Bulut’un ilkeleri açısından) “amcaoğlunu dövdürtmemektir” anlamak zor.
Yazara göre, Mustafa Kayatuzu temiz bir Anadolu çocuğu olarak herkesin yapabileceği doğal bir tepkiyi vermiştir. Yani “ihkak-ı hak” bir hak yazara göre. Bulut yazısında şöyle demekte: “Taraf Gazetesi'nin ve avanesinin bu kabil kışkırtıcı yayınlarına ses çıkarmayan sözde İslamcı naylon yazarlarımızın bu tavrını da bir kenara not ettiğimi ifade etmek istiyorum. Bu ülkede herkes herkesin ciğerini biliyor ve hiç kimse yaptığı ihanetin karşılıksız kalacağını düşünmemelidir. Benim aklımın almadığı şey şu ki, her devirde iktidarı elinde bulunduran sağcı muhafazakâr çevrelerin neden bu kadar pasif kaldığıdır.” Yani gazeteciler farklı bir görüş ortaya koyduğunda onların sözlerini boşa çıkarmak değil, onları dövmek aksi takdirde “naylon İslâmcı” (ne demekse) oluyorsunuz. İlginç! Peki, Kütahyalı'yı arayarak özür dileyen ve Kayatuzu’nu görevden alan BBP Genel Sekreteri Yalçın Topçu (İslâmcı ise size göre) ne tür bir İslâmcıdır? O değil de M. Yazıcıoğlu’nun terbiyesinden geçen bir Milli Gazete yazarı mı İslâmcı yoksa?
Bulut hakaretlerini sürdürmekte Küthyalı ile ilgili olarak: Ne idüğü belirsiz biri çıkıyor, bütün değerlerimize alabildiğine saldırıyor ve biz sadece susmak ve tepki göstermek durumunda kalıyoruz. Bu öyle böyle bir şey değil ki, kolay kolay kafamızda normalleştirelim.” Kütahyalı’nın “ne idüğü belirsiz” hakaretinin ardından “ihkak-ı hak” ilkeniz gereği gelip size bir yumruk indirmesi caiz mi sayın Bulut? Hayırsa neden değil?
Bulut devam etmekte: “Taraf Gazetesi ve çevresinin eti ne, budu ne ki? Burada benim canımı sıkan sözde naylon İslamcı çevrelerin bunlara el altından göz kırpmasıdır. Bu cüretlerinin arkasına başka ne olabilir? Bunu asla kabul etmiyorum. Kendi söyleyemediklerini Taraf Gazatesi'nin zıpçıktılarına söyleten bu naylon İslamcıları milletimizin engin basiretine havale ediyorum.”
Siz bu yazıyı Taraf yazarı Kütahyalı’ya “olay bağlamında” el altından değil “doğrudan” sahip çıkan bir yazı olarak yorumlayabilirsiniz. Bir yazarın yanlış (veya yanlış anlaşılan) sözü üzerine verilecek tepki onun “hastanelik edilmesi” değildir. Bu ne insani ne de İslâmîdir.