Amerika ve Çin'de kürsüler açtıklarını anlatan Sargut, "Amerika'da kurduğumuz kürsü tasavvufi eğitim verecek. Çin'de kurduğumuz ise tipik bir şer-i dini kürsü. Amerika'da tasavvufa ihtiyaç var ama Çin'de dine ihtiyaç var." diyor.
EMETİ SARUHAN
Türk Kadınları Derneği'nde görüştüğümüz Cemalnur Sargut yoğun programı nedeniyle yaklaşık 3 gündür uyumamıştı. Yine de sorularımıza büyük bir nezaket ve güler yüzlülükle cevap verdi. Cemalnur Hanım'la yer yer gözlerimizi yaşartan, yer yer gülümseten samimi bir söyleşi yaptık. Keyifle okumanız dileğiyle...
Nazlı annemin duasıyla doğdum diyorsunuz. Nasıl bir dua etmiş Nazlı anneniz?
Mutasavvıf bir ailenin içine doğdum. Böyle bir çevrede tabii ki birçok evliyaullahtan insanla karşılaşıyorsunuz. Onlardan biri, Allah sevgilisi bir insandı Nazlı anne. Babam Demokrat Parti ilçe başkanı ve muayenehanesini açmış bir doktorken birisine iş bulmasını istiyor Nazlı annem. Babamın da hayatta en sevmediği şey torpille iş yapmak. Emre uyarak Ankara'ya gidiyor. Trenden iner inmez Ticaret Bakanı'yla karşılaşıyor. O da babamın sınıf arkadaşı çıkıyor ve yarım günde iş bulunuyor. Babamın bu kadar güzel teslimiyeti ve nefsine ağır geleni yapması Nazlı annemin, 10 yıldır çocukları olmayan, hatta doktorun da "olmaz" dediği anne babam için dua etmesine sebebiyet veriyor. "Allah hayırlı bir evlat versin" buyuruyorlar. Ben de o dua üzerine bu âleme geliyorum.
Öğretmen olmanızı da Nazlı anneniz istemiş
Açıkçası öğretmen olunmuyor öğretmen doğuluyor. Ben ilkokuldan beri tahtaya yazı yazıp öğretmenlik yaparak ders çalışırdım. Nazlı annem bunu bilmeden bana direkt "Sen öğretmen olacaksın" dedi. Ben kimya mühendisi oldum, çok da zevkle okudum ama Allah'ın lütfu olarak işe girmeye karar verdiğim gün, eşim çalışamazsın dedi. Bir yerde part time öğretmenlik için razı ettim. Böylece bir öğretmenlik maceram başladı. Daha sonra devlete geçtim ve 20 yıl devam ettim.
Neden özellikle öğretmenlik?
Ben size çok açık söyleyeyim manevi öğretmenlik yapmaya ezelden nasipli birisi mutlaka maddi öğretmenliği yapmalı. Hatta çobanlık yapmalı. Çünkü içimizdeki hayvani dürtüleri nasıl adam edeceğimizi insan ya çobanlıkla ya da öğretmenlikle öğreniyor.
BABAM ÜÇ BUÇUK YIL HAPİS YATTI
Çocukluğunuzu nasıl hatırlıyorsunuz?
Çok zevkli bir çocukluk geçirdim. 2. dereceden tarihi eser olan üç katlı taş bir evde doğdum. Kardeşimle bahçesinde oynadığımız günleri hatırlıyorum. Kalabalık bir evdi; anneanne, dede, evlat edinilmiş bir abla ve dadıyla büyüdüm. Babam 1960 ihtilalinde idam isteğiyle yargılanıp 3,5 yıl hapse mahkum edildi. O zaman ailemiz çok fakir düştü çünkü babamın geliri ile geçiniyorduk. Fakat çok şanslıydık çünkü öyle bir çevremiz vardı ki çayımızdan reçelimize kadar yapılıp getiriliyordu.
Zor bir dönem olmuş.
Sıra arkadaşımın "Ben hırsızın çocuğuyla aynı sıraya oturmam" diye bağırdığını hatırlıyorum. Halbuki babam dünyanın en dürüst insanıydı. Radyolardan aleyhinize konuşmalar yapıldığını, babanızın aşağılandığını görüyorsun ama bizim evde hiçbir sıkıntı olmadı. Annem her kötü konuşmada secdeye vardı. "Başımıza gelenler hep senden, kimsenin bir suçu yok, sen bizi sınıyorsun, biz senden memnunuz" dedi. Anneannem ve dedem de buna katıldılar, hepsi dervişti çünkü. Biz çok zor günleri mutluluk içinde geçiren bir aile olarak yaşadık. 3,5 yıl sonra babam Adana'dan dönüp geldiğinde de "Galiba en mutlu zamanlarınız ben hapisteykendi" dediğini devre devre gülerek hatırlarım.
İlk öğretmenlerinizden biri anneniz Meşkure Hanım olmuş. Sizi en çok hangi yönüyle etkiledi?
Annem hiçbir şey yap demedi bana. Ben çok anarşist ruhlu bir kızdım ve kendim karar vermediğim hiçbir şeyi kabul etmezdim. Çocukluğumdan beri Kenan Rufai Hazretleri'ne çok hayrandım. Fakat gene de lise çağlarımda felsefeye merak sardım. Anneme de "Sakın beni etkilemeye kalkmayın" dedim. Okudukça içimde daha karamsarlığın arttığını ve sıkıntıya doğru içimin gittiğini gördüm. Anneme "Bana söylediğini yaşayan birini ver elime" dedim. Hocamın Mesnevi şerhini verdi. Ben Mesnevi çalışmaya başladım. Bir sene sonra da hocam Samiha Ayverdi öğrendiklerimi başkalarına anlatmam ve çevreme bir grup kurmam gerektiğini söyledi. Böylece sohbetlere başladım. Burada benim yetişmemde annemin en büyük rolü "haletmiş" bir aileyi seyretmemdir.
SAMİHA ANNE KİTAPLARIYLA İRŞAT ETTİ
Gördüğüm kadarıyla geleneğiniz maddi ilimleri öğrenmeye de önem veriyor...
Annem filoloji eğitimi gördü, kız kardeşim doktor, ben kimya mühendisiyim. Hepimiz iyi eğitimler gördük ama gayemiz kendimiz için değildi. Samiha anne bizden memnun olsun diye. Sonra çok faydasını da gördüm. Çocuklara anlatırken kuantumdan da yararlandığım oldu. Kendim de maddi ilimlerle bezenmiş bir grup içinde ders veriyorum.
Samiha Ayverdi ile öğretmen-öğrenci ilişkiniz nasıl başladı?
Galiba bu doğduğumdan beri varmış ama benim bunu idrak etmem biraz sonra oldu. Çocukluğumdan beri Samiha anneye çok âşıktım, çok seviyordum. Daha sonra mürid-mürşit ilişkisini anlamaya başladım. Şu anda benim öğrencilerimle olan ilişkime benzemeyen bir ilişki kuruldu Samiha annemle aramda. Bizimle gece gündüz bir arada değildi. Daha çok kitap yazıyordu. Çok enteresan şekilde bizi kitaplarıyla irşat ettiler. Çünkü kitabını açtığın zaman sorunun cevabını alıyordunuz. Anladım ki içinizdeki bağ daimi olduğu sürece her dakika görüşmenize de gerek yok. Onun sözü bir yerden size ulaşıyor.
Türk Kadınları Derneği ne amaçla kuruldu? Neler yapıyor?
Samiha Anne kadının önemini bildiği için Türk Ev Kadınları Derneği'ni kurdu. Sonra Türk Kadınları haline geldi isim. Gaye konferanslarla Türk kadınının kültür seviyesini yükseltmekti. Kubbealtı denilen hakiki üniversiteden çok yararlandık. En başından beri içindeyim. Kermesler yapıldı. Fakirlere yardım edildi, konferanslar verildi. 2000 yılında hasbelkader emirle başına ben geçtim. Dünya çapında işler yapmaya başladık. Kürsüler kurduk. Konferanslarımız artık duayen konferanslar oldu. Dünyanın her yerindeki din adamlarıyla ve İslam tasavvufuyla ilgilenen ilim adamlarıyla bir araya geldik. Türk halkını hakiki tasavvufi yaşam üzerine yoğunlaştırmaya çalıştık. Her yerde Allah'ı görmek zevkini öğrenmeye çalıştık. Bu yüzden de Allah sevgililerini anmayı borç bildik. İlk İbn-i Arabi Hazretleri ile başladık, daha sonra Hz. Şems, Samiha anne için bir konferans düzenledik. Şimdi Allah'ın izniyle bu sene ilk defa Sultan Veled'i anacağız. Amerika'da kurduğumuz kürsü tasavvufi eğitim verecek. Çin'de kurduğumuz kürsü ise tipik bir şer-i dini kürsü. Amerika'da tasavvufa ihtiyaç var ama Çin'de dine ihtiyaç var.
Yayıneviniz nasıl kuruldu?
Bizim çocuklarımızın kurduğu bir yayınevi. "Tasavvufi eserleri basmak ve gerçek tasavvufi eserlerden başka bir şey basmayarak Allah'a hizmet için bir yayınevi kuruyoruz" dediler. Nefes Allah'ın nefesidir. Diriltici demektir. Diriltici kitaplar basmaya çalışıyorlar.
Kur'an çalışmalarına Yasin'le başlayıp, Bakara ile devam ettiniz. Bu sırayı nasıl belirlediniz?
Her sene mutat Mekke, Medine gezilerimden birincisinde Mekke'de okunan son sure hangisi ise Allah bunu öğrenmemizi istiyor diye tutmuştum. Yasin okunmaya başlandı. Onun üzerine Yasin çalışmaya başladım. 10 senelik bir çalışmamız var. Yasin kalp gibidir ve Peygamberimiz'in aklını bıraktıktan sonraki ismidir. Bu kadar aşkı anlatan bir sureden sonra şeriatı anlatan bir sureyle devam etmemiz gerektiğini düşündük. Bunun da en uygunu vücut ve iskelet gibi olan Bakara'ydı. Adını anmak bile lütufken Hz. Muhammed'le ilgili bir kitap yazdım, bana nasip oldu. Hâlâ şaşkınlık içindeyim. Yakında basılmak üzere.
Teslimiyet olmayınca İslam'dan uzaklaştık
Dünya hayatında yaşananları bir Karagöz oyununa benzetiyorsunuz ve "İpler Allah'ın elinde kuklalara kızamayız" diyorsunuz. Peki Müslüman hiç kızmamalı mı?
Çok kızacak. Bu çok yanlış anlaşılıyor. Kalbin itiraz etmeyecek. Biri yalan söyledi. Müslüman olan kişinin yalan söyleme hakkı yoktur. Siz kalben ona kızmıyorsunuz. Edep içinde uyarıyorsunuz. "Kardeşim yalan söyleme" 3 kereye kadar uyarma hakkınız var. Üçüncüde de sizi dinlemezse ondan yüz çevirmeniz lazım. Nasıl Hz. Ali yüzüne tükürülünce araya nefsim girdi diye bırakmış silahı. Kalben kızmayınca nefsiniz araya girmiyor. Ben böyle söyleyince insanlar ben hiçbir şeyle mücadele etmiyorum sanıyorlar. Hepsinin Allah'tan olduğunu idrak edince vakti gelmeden de düzelmeyeceğini bildiğim için kızmıyorum ama tebliğ ediyorum.
Günümüz insanının en büyük hatası?
İslam'dan uzaklaşmak. Hangimiz Allah'a tam teslim oluyoruz. Hangimiz onun verdiklerine şükrediyoruz. Sabah kalkıp gözüm görüyor ayağım işliyor diye şükreden kaç kişi görüyoruz. Bugün İslam adına bomba şeklinde gidip insan öldürülüyor, olmaz. Allah hakiki İslam'ı yaşamayı nasip etsin. Bana Amerika'da ilk defa sözüne uyup vaktinde gelen bir Müslüman gördük dediler. Bu nasıl bir acı cümledir! Nasıl olur bir Müslüman sözünde durmaz vaktini geçirir!
Dünyanın daha iyiye gittiğini düşünüyorsunuz. Neye dayanarak?
Tasavvufun daha moda olmasına, dinin daha popüler oluşuna, dini inançların kuvvetlenişine dayanarak söylüyorum. Bütün dünyada böyle bir akım var. Batı âlemi yavaş yavaş Allah kavramının hakikatiyle arayışı içinde. Ben gidişattan çok memnunum. Türkiye'deki irşattan da çok memnunum. 3 sene önce ilk defa televizyona çıktım. Gayet rahat irşaddan mürşidden bahsediyorum. 3 sene önce adı ağzımıza alınmayan kelimelerdi. Ne kadar dinsiz insanın imana geldiğini ve ne kadar insanın namaza başladığını biliyor musunuz? Öbür âleme götüreceğim bir hediye varsa bu kadar insanın namaza başlamasıdır. (ağlıyor)
Peki bu yükselişi neye bağlıyorsunuz?
Kemal devri yaşıyoruz. İlim ve din o kadar aşikar ve açık birleşti ki! Önce eliyle tutup gözüyle görmediği hiçbir şeye inanmıyordu ilim. Şimdi gözle gördüğümüz her şeyin yanlış olduğunu anlatan bir sürü Batılı film oynamaya başladı. İbn Arabi ve Mevlana'nın yıllarca önce anlattığı şeyleri bilim olarak okuyoruz. Dolayısıyla bu devrin adı kemal devri. Bu devir negatif enerjinin de pozitif enerjinin de en yüksek olduğu devirlerden biri. Bu devri doğru algılayan doğru idrak eden doğru düşünmeye başlıyor. Bu devrin çok güzel olduğuna inanıyorum.
Hz. Ali'den sıkça bahsediyorsunuz. Hz. Ali neyi sembolize ediyor?
Rabbiyet tecellisini. Hz. Ali şunu anlatmış. Kâbe'nin içindeler. Peygamberimiz, "Omzuma çık, putları kır Ya Ali" demiş. Peygamberimiz'in boyu uzun, elinde asa var, istese putları kendi kırar. 3 kere "Ali omzuma çık" demiş. Ali "Ben omzunuza çıkamam" demiş. Bunun üzerine Peygamberimiz "Benim emrim senin edebinden üstündür Ya Ali" demiş. Hz. Ali çıkmış. "Yere baktım her yer Kadem-i Resu-lullah (ayağı), hizama baktım her yer Sadr-ı Resulullah (göğsü), yukarı baktım her yer Cemali Resulullah. Bütün âlem Resulullah'tı." İşte bunu görebilen insan, bize öğretebilen insandır. Bunu görebilmek için Peygamber'in omzunda taşınmak lazım. Ali'yi değil mi omzuna çıkarmış ve kendisini görebilme ve tanıma imkanı vermiş. Biz o tanıyan ve gören Ali'nin ilminden yararlanarak onu tanıyacağız ve göreceğiz. O yüzden Hz. Ali'ye çok hürmet ediyorum.
Kızımı kaybettim içime ateş düştü ama şükrettim
Bu dönemlerde bir de çocuğunuzu kaybettiniz...
Kızımı kaybettim, bebekti. Çok acı çektim önce onu söyleyeyim. İnsanlar ben böyle zevkli zevkli anlatınca hiç acı çekmedim sanıyor, öyle bir şey yok. İçinize bir alev düşüyor. Yanıyorsunuz ama yanarken şunu hissediyorsunuz "Allahım şu ateş içimdeyken de senden memnun olma zevkini bana yaşatıyorsun." Çünkü şunu görüyorsunuz, siz onu kabullenirseniz ve Allah'tan geldiğini idrak ederseniz acının içinde bir zevk oluşuyor. Sevgilinize layık bir hal alıyorsunuz. Acınız var ama edeb içindesiniz. O hali ben beceremezdim, Allah bana lütfetti. Devamlı şükürdeydim. Çok sevindim, çok mutlu oldum, çok acı çektim. Hepsini birden yaşadım. İlk karşıladığımda annem "secde et" demişti. Beraber secde ettik. Onu hatırlıyorum. Hiç ağlamadığımı da söylemek zorundayım. Şimdi bir oğlum var. Kerim. 13 sene Amerika'da kaldı. Elektronik mühendisi, master yaptı. Şimdi Türkiye'de çalışıyor. Nişanlı, ay sonunda evleniyor inşallah. İmanlı bir çocuk. Çok şükür imanıyla Amerika'da örnek olmaya çalıştı.
Sonra eşinizden boşandınız...
Eşim çok güzel bir insandı ama beni manevi yönden kaldırmak çok zor. İnsanlar insani ilişkilerde kendilerine ait bir eş isterler. Bense çok Allah'la ilişkideydim. Eşim de çok haklı olarak, o aşırılığı benim hatamdan dolayı kabullenemedi. Çok hak veriyorum Allah bin kere razı olsun, o beni çok eğitti.
Tasavvuf son günlerde moda bir akım haline geldi gibi gözüküyor. Tasavvufun yaşanılabilirliği ve uygulanabilirliği nedir sizce?
Hangi tasavvuftan bahsettiğinize bağlı. Hint tasavvufundan bahsediyorsak yaşanamaz. Orada "Yatayım, çalışmayayım, hastayım iyileşmeyeyim, sakat kalayım, hepsi Allah'tan, razı olayım" derler. İslam tasavvufu böyle değil. İç gez, eğlen yat, "oh rahat ettim" diyerek mutasavvıf olunmaz. Allah'ın yasakladığı her şeye uyacak. Ancak öyle mutasavvıf olunur. Dünya ve ahireti aynı anda yaşamak gerekir. Bu edeb yerleşirse daima Allah'ın huzurundasınız. Mutasavvıf sözünden dönemez, vakte riayet eder, başkasına bağıramaz, öfkelenemez, saygısızlık edemez, yaradılanı sevmek zorundadır. Son derece yaşanılan bir şeydir. Ben doğduğumdan beri yaşayanların arasındayım.