Rivayet o ki Amerika, İran’a karşı yapmayı düşündüğü mücadelede kendi safında yer almak istemeyen Türkiye’yi ve AK Parti hükümetini sıkıştırmak için kuş gribi virüsünü üretip bize ihraç etmiş. Bıyık altı gülenleriniz olabilir. Rivayetin doğruluğu da tartışılabilir. Ama meseleye bir de Amerika neler yapabilir diye bakarsak, doğru bile olmasa bu konuda şüphelenmemizi gerektiren birçok somut delil elde ederiz. Çünkü Amerika’nın hiçbir ahlaki genetiği yok. Son yüzyılın en kanlı eylemlerinde Amerika’nın en etkin roller üstlendiğini görmemiz için çok derin bilgiler falan gerekmiyor. İsrail’in teröre dayalı yaptırımlarıyla bir devlet! olarak kurulmasından sonra, Amerika’nın hiçbir kutsal anlayışı takmadan artan bir ivmeyle, ülkeler bombaladığını, insanlar kaçırdığını, toplumlar imha ettiğini biliyoruz.
Japonya’yı hem de iki noktadan atom bombası ile vuran ABD, hesaplarını tutturabilme gayreti ile dört bin Amerikalı’nın canına mal olan 11 Eylül operasyonunu da gözünü kırpmadan uygulayabilmiştir. Irak işgali, Amerikan yönetiminin ne denli vahşet yanlısı olduğunu ortaya koyma adına en yakın tarihi tanıklardan birisidir. Amerika, İsrail ve İngiltere’yi yanına alarak gerçekleştirdiği tüm zulümlerin miras yükünü insanlık varoldukça taşıyacak ve belki bizim de göreceğimiz yakınlıkta hesabını verecektir. İsrail’in yaptığı tüm zulümler tarih tutanaklarında Amerika’nın hesabına yazılacaktır. Almanya reddi miras yaptığı, hatta dünyayla birlik küfür ettiği Hitler’in hesabını daha düne kadar ödemekle meşguldü. Amerika bugün, geçmiş karanlığını daha da karartmak için Irak’tan sonra, İran’a saldırmak istiyor.
İran ise, yeni Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’la birlikte Amerika’nın kendilerine yönelik politikasını, dünyanın gözleri önüne sermek adına, birkaç yıl öne alan bir politika izledi. Daha doğrusu ortaya koyduğu performansla Amerika’yı ve İsrail’i erken yakaladı. Amerika için normal süreç, tedrici tırmandırma ile dünyayı hazırlama, ardından ülkelerin onayını alma, arkasından elde ettiği hakla vurma. Irak sürecini böyle tamamlayan Amerika, İran sürecini de böyle başlatmak istemişti. Ama Ocak 1979 İran İslam Devrimi ile Saddam’dan daha firavun birini devirmekten başka suçu olmayan İran, Amerika için Saddam’ın sunduğu ikramı yapmadı. Bağlantılarını daha devletçe kurdu. Uluslararası ilişkilerini, oturmuş bir devletten beklenen düzeye çekti. Amerika’nın tüm baskılarına rağmen Ortadoğu ülkeleri ile bağlantılarını kurmaya ve güçlendirmeye başladı. 1979 yılından bu yana ne komşuları ne de sınır ötesi ülkelerden İsrail hariç, hiç kimse için tehdit olmadı. Amerika kışkırtması ile kendisine saldıran Irak’a karşı 10 yıl savaştı, ama bugün Irak’ta en etkin devlet olarak ortaya çıktı. Şimdi arkasında gösterdiği performansa yetişmeye çalışan bir İsrail ve Amerika bırakarak yoluna devam ediyor. Şimdi Amerika, İran’a karşı Türkiye’nin de kendisi ile birlikte hareket etmesini istiyor.
Dünyada oluşturulan anlayış ise şu: Ya Amerikan yanlısı olur, işgallerle çağdaşlaşırsın ya da karşısında durur bedevi damgası ile düşman edinirsin. Bu yanlıştır. Ve bu yanlışın geçmişte ödenmiş bir maliyeti vardır. Türkiye, Birinci Dünya Savaşı’nda yaptığı hatanın bir benzerini bugün yapması için, medya ve bir kısım güçler tarafından organize edilmek istenmektedir. Türkiye’nin yolu ve yönü bellidir. Irak işgalinde tutunduğu tavır ile elde ettiği saygınlığı -ki bu saygınlık Ortadoğu ülkelerinde en üst seviyede- korumak zorunda, hatta Ortadoğu’nun bu anlamda diriliş ve örgütlenmesine katkı sağlamak zorundadır. Bu katkı laik fanatiklerin anlamak istediği gibi yönünü doğuya çevirme katkısı değil. Gelecek yüzyılın egemen ülkesi olma katkısıdır. Kendi beyinlerinin bedeviliğini, coğrafi tanımlamalarla izale etmek isteyen bu fanatik laikler Amerika’daki demokrat ve cumhuriyet tanımlamalarını çağdaşlık sanıp zulme kölelik yapılsın istemektedirler. Oysa bugün cumhuriyetçilerle dünyayı yıkan Amerika, yarın demokratlarla özür dilemektedir. Yağma, talan ve işgal üzere oluşturulmuş devlet altyapıları ile tiyatro oynamakta ve figüran aramaktadır.
Dünyanın hem kendine hem de Amerikan halkına yapacağı en büyük iyilik, Ortadoğu bağlantısını koparmak ve kendi kıtasına hapsetmektir. Bu hem kendi halkı hem de dünya için en hayırlı çözümdür. Bütçesi açıklar veren, dünyada saygınlığını yitirmiş bir Amerika yeniden dirilmeden bu yapılabilir, hatta çok da kolay olur. Baba Bush’tan sonra gelen evlat Clinton, nasıl Amerikan façasını düzeltmişse, Oğul Bush’tan sonra gelecek olan hanım Clinton da o şekil Amerikan façasını düzeltebilir. Yeniden faça düzeltme operasyonu başlamadan kendi kıtasında boğulmuş bir Amerika en iyi Amerika’dır. Cumhuriyetçilerin saldırgan, Demokratların özür dilediği bir Amerika’nın peşinde gitmek zorunda değiliz. Amerika önce yiyor. Sonra hazmetmek için zaman kazanma adına özür diliyor. Biz kimsenin sodacısı olmak durumunda değiliz.
Bunun yolu, halkıyla bütünleşmiş bir ülke olmak ve oluşturulan yerli ve yabancı defansları ezip geçmektir. Hiçbir bürokrat, milletinin daha üstünde değildir. Hiçbir güç milletine rağmen süreç geliştiremez. Hiç kimsenin yeniden Enver Paşalık yapmaya hakkı yoktur. Tüm bunlar yerli yerince belli iken, yirmi beş kuruşa satılan satılmış medyanın koskoca ülkeyi buhrandan buhrana sürükleme yetkisi de olmamalıdır. Medyanın yönlendirmesi ile yol alan ülkenin son elli yılda hangi noktaya geldiği ortadadır. Laik fanatizmi abartanların da, son yüzyılda ülkeye yaptıkları katkıyı herkes görmektedir. Hükümet düzelttiği ekonomiyi ve mutlu etmeye çalıştığı bu halkı, üç beş fanatiğin kucağına atmamalıdır. Meclisin duvarları sorunları halkıyla paylaşmayanların hazin sonlarının tabloları ile süslüdür. Cumhurbaşkanlığı seçimi de dâhil olmak üzere her konu, halka dönük çözüm arayışı ile çözülmeye çalışılırsa halk, kendisine zulmedenlere gereken cevabı verecektir. Biz içerdeki satılmışların aldığı paralarla yedikleri yemeğin temizliğine peçete olmak zorunda değiliz. Ekonomik anlamdaki bireysel kazanımları uğruna, milletin üç beş kuruşluk menfaatine göz diken yerli tröstler en azından bu hükümet döneminde millete ihanet edemesinler. İran ile gelişebilecek bir sıkıntıda Amerika tarafın da olan Türkiye’nin birinci dünya savaşı sonrasından daha kötü bir durumu düşeceği söyleniyor. Öyleyse ülkem adına bugün söylenmesi gereken şey: “Allah’ım! Amerika’yı ve yerli işbirlikçilerini kahret.”