BERLİN (AA) - CÜNEYT KARADAĞ - İkinci Dünya Savaşı'nın ardından 1949 yılında kurulan Almanya, koalisyon ülkesi olmaktan kurtulamıyor.
Almanya'nın 68 yıllık siyasi tarihinde sadece bir kez, o da 1957 yılında tek başına iktidara gelen Hristiyan Birlik partilerinin (CDU/CSU) dışında bugüne kadar tek başına iktidara gelen başka bir parti olmadı.
Seçim sistemi nedeniyle tek başına iktidara gelmenin zor olduğu Almanya'da koalisyon hükümetlerine en çok Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) ve Hristiyan Sosyal Birlik (CSU) partisinden oluşan Birlik Partileri liderlik yaptı.
Geçen pazar günü yapılan 19. dönem genel seçiminde 61,5 milyon seçmenin sandığa giden yaklaşık 47 milyonu, yine ülkede tek başına iktidara vize vermedi.
Seçim sonuçları, ülkede yeniden bir koalisyon hükümeti kurulacağını gösteriyor.
Seçimlerden birinci parti çıkan CDU Genel Başkanı ve Başbakan Angela Merkel, sonuçların açıklanmasının ardından olası koalisyon ortaklarına görüşme çağrısında bulundu.
Ancak seçimden önce kesin bir dille Sol Parti (Die Linke) ve aşırı sağcı Almanya için Alternatif Partisi (AfD) ile koalisyon kurmayacaklarını açıklayan Merkel'in karşısında sadece Sosyal Demokrat Parti (SPD) veya Yeşiller (Die Grünen) ile Hür Demokrat Parti (FDP) ortaklığında bir hükümet kurma imkanı bulunuyor.
Seçimler sonrasında oluşan parlamento aritmetiği, Merkel’in ancak üçlü bir koalisyonla Federal Mecliste çoğunluğu sağlayabileceğini gösteriyor.
Almanya'da bugüne kadar hep ikili koalisyon hükümeti kurulurken ilk kez üçlü koalisyonun kurulması gündemde. Ülkede üçlü koalisyon kurulması durumunda ilk kez bu tecrübe yaşanacak ve Merkel'in lideri olduğu CDU, tarihinde ilk kez Yeşiller ile hükümet ortaklığı yapmış olacak.
- Partiler nasıl yaklaşıyor
Seçimde tarihi bir hezimet yaşayan SPD’nin Genel Başkanı Martin Schulz, seçmenin kendilerine ana muhalefet rolünü verdiğini belirterek Şansölye ile yeniden “büyük koalisyona" baştan kapıyı kapadı.
O nedenle SPD'nin bu kararından dönmemesi durumunda Merkel'in karşısında CDU/CSU, Yeşiller ve FDP'den oluşacak bir üçlü koalisyon hükümeti seçeneği bulunuyor.
Yeşiller Partisi, aşırı sağcı AfD’nin yükselişi karşısında, demokrasiyi savunan tüm güçlerin daha fazla sorumluluk üstlenmesi gerektiğini vurgulayarak seçimlerin hemen sonrasında, Merkel liderliğinde üçlü bir koalisyon hükümeti için görüşmelere yeşil ışık yaktı.
Liberal FDP’nin lideri Christian Lindner ise yaptığı ilk açıklamada, Yeşiller ile birçok konuda görüş farklılıkları bulunduğunu gizlemedi, taleplerinde ısrarlı olacaklarını söyledi.
15 Ekim’den sonra hızlanması beklenen ön görüşmelerde uzlaşma sağlanamaması durumunda, Merkel’in FDP ile bir koalisyon kurması, Yeşiller’in ise koalisyona girmeden, Başbakan Merkel’e güvenoyu vermesi de imkanlar dahilinde.
Ancak Başbakan Merkel’in yaptığı ilk açıklamalarda, ısrarla “istikrarlı” bir koalisyon hükümeti istediğini söylemesi, bu alternatifin zayıf bir ihtimal olduğunu gösteriyor.
Tarafların koalisyon hükümetinde anlaşamaması durumunda, Merkel’in bir azınlık hükümeti kurması ya da erken seçimlere gitmesi ihtimalleri de seçenekler arasında.
FDP ve Yeşiller ile koalisyon seçeneğini zorlaması beklenen Merkel, erken seçime gitmenin, 24 Eylül’de sandık başına giden seçmenin iradesine saygısızlık anlamına geleceğinin altını çizdi.
Koalisyon pazarlıklarının ortalama süresinin 37 gün sürdüğü Almanya'da, en uzun süren koalisyon görüşmeleri 1976'da 72 gün, 2013'te de 66 gün olmuştu. 1983'te ise 16 gün süren görüşmelerin ardından koalisyon hükümeti kurulmuştu.
Bu seçimlerde ise Merkel'in hedefi Noel Bayramı'na kadar hükümeti kurmak.
- Almanya'daki Türk kökenli seçmenin etkisi
Federal İstatistik Dairesi verilerine göre, ülkede 720 bin Türk kökenli seçmen bulunuyor. Türklerin genel seçime etkisi yüzde 1,3.
Ancak Türk kökenlilerin farklı siyasi partilere oy vermesi ve seçimlere katılımın yüzde 40 civarında olması, Türk kökenlilerin seçime etkisini daha da azaltıyor.
İlk defa genel seçime Kuzey Ren Vestfalya (KRV) eyaletinde giren Türk kökenlilerin kurduğu Alman Demokratlar Birliği Partisi (ADD) yaklaşık 10 milyon seçmenden 41 bin 178 oy alabildi. Eyalette yüzde 0,4 oy alan ADD seçimlere etki edecek bir güce sahip olmadı.
Türk kökenli seçmenin etkisi ancak CDU ve SPD'nin seçimlerde başa baş sonuç aldığında görülüyor. Örneğin 2002 yılındaki genel seçimde SPD, CDU/CSU'nun toplamından sadece 6 bin 227 oy daha fazla aldı ve sadece 3 milletvekili fazlasıyla seçimin galibi oldu.
2002 seçiminde 150 binden fazla Türk'ün oyunun SPD’ye gittiği ve o seçimleri Gerhard Schröder liderliğindeki SPD'nin Türkler sayesinde kazandığı belirtiliyor.
- Aşırı sağcılar ilk kez mecliste
24 Eylül 2017 seçiminde ilk kez aşırı sağcı parti AfD yüzde 12,6 oy ve 94 sandalyeyle Federal Meclise girme başarısını gösterdi.
AfD'nin bu kadar oy almasının en önemli sebebi olarak 2015 yılında yaklaşık bir milyon sığınmacının ülkeye gelmesi gösteriliyor.
AfD'yi tercih eden 5,8 milyon seçmenin bu partiye oy vermesindeki önemli gerekçeler arasında Merkel'in sığınmacı politikası, Almanya'da İslam'ın etkisinin arttığı propagandası ve güvenlik endişeleri gösteriliyor.
AfD'nin CDU'dan yaklaşık bir milyon, SPD'den de 500 bine yakın oy alması bu iki partiyi de politikalarını yeniden gözden geçirmeye sevk etti.
Özellikle CSU lideri Horst Seehofer'in seçimden sonra ''Sağımızdaki açığı kapatmalıyız'' ve CDU Genel Başkanı Merkel'in ''AfD'ye oy veren seçmeni geri kazanmalıyız'' söylemlerinde bulunmaları gelecekte ülkede yaşayan yabancıların aleyhine daha sert bir politika yürütüleceği izlenimini doğurdu.
- Türkiye ile ilişkiler
Seçimden yeni çıkan Almanya'da nasıl bir koalisyon kurulacağı bilinmezken, yeni oluşacak koalisyonun halihazırdaki Türkiye politikasını değiştirip değiştirmeyeceği de belli değil.
Almanya'da Dışişleri Bakanlığı geleneksel olarak koalisyonda küçük ortağına veriliyor. Fakat bu bakanlık muhtemel üçlü koalisyonda FDP'ye mi yoksa Yeşiller'e mi verileceği yapılacak pazarlıkların ardından belli olacak.
Siyasi kulislerde ise Cem Özdemir'in Dışişleri Bakanı olması ihtimali dillendiriliyor. Kulislerde FDP lideri Christan Lindner'in Başbakan Yardımcılığı ve Ekonomi Bakanlığından yana olduğu konuşuluyor.
Türkiye ile krize yol açan, geçen yılın haziran ayında Federal Mecliste kabul edilen ancak hukuki bağlayıcılığı bulunmayan Ermeni iddialarıyla ilgili karar tasarının mimari olan Cem Özdemir'in bu bakanlığa gelmesi durumunda, Merkel'e rağmen Türkiye ile nasıl bir ilişki kurulacağı şimdiden düşünülmesi gereken bir konu olarak ön plana çıkıyor.
Öte yandan CDU/CSU'nun bu seçimde yüzde 8,6 oy kaybetmesi, Merkel'in taleplerinin AB'deki liderler nezdinde ne kadar kabul göreceği, ayrıca AfD'nin güçlü bir şekilde meclise girmesinin ülkenin dünyadaki imajına zarar vermesi nedeniyle dış politika konusunda Almanya'nın bir önceki dönemde izlediği siyaseti sürdürüp sürdüremeyeceğini de zaman gösterecek.
Terör örgütleri PKK ve FETÖ yandaşlarına kucak açan ve onların faaliyetlerine göz yuman Almanya'da aşırı sağcı AfD'nin parlamentoya girmesinin iki ülke arasındaki ilişkileri daha da gerginleştirebileceği yorumları yapılıyor.
Uzmanlar, Türkiye'de tutuklu bulunan, aralarında gazeteci ve aktivistlerin de bulunduğu Alman vatandaşları nedeniyle, Merkel'in iç politikada büyük baskı altında olduğunu belirtirken, Türkiye politikasında yumuşamanın ancak tutuklu Alman vatandaşlarının tutuksuz yargılanmalarına ya da serbest bırakılmalarına bağlı olacağı görüşünü savunuyorlar.
AA