İSTANBUL (AA) -HASAN BASRİ YALÇIN- Suriye iç savaşı başladığından bu yana ABD ilk kez gerçek anlamda Türkiye’yle uzlaşı üretebildi. Daha önceki tüm konularda Türkiye’yi aldatma eğiliminde olan Washington, Münbiç konusunda bu kez Türkiye’nin istediği noktaya geldi. Şimdi bölge PKK/PYD’den temizleniyor. Bir yol haritası belirlendi. Kabaca söylemek gerekirse Amerikan ve Türk güçleri bölgeyi ortak kontrolleri altına alacak ve güvenliğini sağlayacak.
Aslında bu çözümün bir ara yol olduğu söylenebilir. Türkiye ilk günden bu yana hem Amerikan güçlerinin hem de PYD’nin Münbiç’e girmesine son derece sert bir şekilde karşı çıktı. PYD’nin Fırat’ın doğusuna geçişini her zaman en öncelikli tehditlerden biri olarak gören Ankara, bunu engellemek için her şeyi yaptı. Ancak DEAŞ’ı bahane eden ABD PYD’nin Münbiç’e geçişini bir oldubittiye getirme gayretine girdi. Zaten bu nokta Türkiye’yle ABD’nin ilişkilerinin en gergin dönemini oluşturuyor. Buna karşı Türkiye Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatlarını gerçekleştirdi. Fırat’ın doğusundaki sözde kantonların birleştirilmesi projesini kökünden çürüttü. Geriye birleştirilecek “kanton” falan kalmadı. PKK/PYD Fırat’ın doğusunda ilerleyecek yol bulamadı.
Ancak Türkiye ilk başta koyduğu kırmızı çizgiyi vurgulamaya devam ediyor. Bu kez sadece savunma için değil. PYD’nin elde ettiklerine karşı atağa geçmek için de atılması gereken bir adım atıyor. Türkiye savunma hattını zaten kurdu. PYD zaten artık batıya doğru ilerleyemeyecek. Ancak Münbiç’ten de çıkarıldığında, PYD Fırat’ın doğusuna sıkışacak ve aslında Münbiç’teki temizlik Türkiye için Fırat’ın doğusuna geçişin de kapısını aralayacak. Münbiç temizlendikten sonra sıra kaçınılmaz olarak Süleyman Şah Türbesi’ne gelecek. Bilindiği gibi, o da Fırat’ın doğu yakasında. Yani savunma hattını tamamlayan Türkiye artık Fırat’ın doğusunu da zorlamaya başlayacak. İşte Münbiç uzlaşısı Türkiye için bu bakımdan önemli.
- ABD mecbur kaldığı adımı atıyor
Aslında Türkiye, Münbiç’te ABD’nin de bulunduğu bir anlaşma yerine, doğrudan Türkiye’nin kontrolünü talep eder. Bunun için de baskı yapabilir ve belki bunu da elde edebilirdi. Ancak çok farklı cephelerde çok aktörlü bir oyun yürüten Türkiye, Münbiç konusunda uzun vadede kendi lehine dönüşecek bir ara çözüme razı oldu. Türkiye daha çok bastırabilir, ABD de bu tavizi verebilirdi. Ancak bu haliyle Türkiye tek kurşun sıkmadan Münbiç’in kontrolünü ele geçirecek. Bölgede ABD-Türkiye ortaklığı demek, uzun vadede Amerikalıların burayı bırakıp gitmesi demektir. Arap nüfus yoğunluğuna sahip bölge, doğal olarak Türkiye’nin kontrol ettiği bölgenin bir uzantısıdır. Zamana bırakıldığında Türkiye’nin kontrolüne düşmesi kaçınılmaz olacaktır. Bunu akılda tutan Ankara acele etmiyor. Sabırlı ve kendinden emin bir tavırla maliyeti düşürüyor. Stratejik ve taktik hedefleri tek tek elde ediyor.
Peki ne oldu da bu sonuç elde edildi? ABD neden bu çizgiye geldi? Müttefikiyle uyum içinde çalışma kararını ne belirledi? ABD Türkiye’nin kıymetini yeni mi anladı? Hayır. Aslında ABD’nin bu noktaya gelmesini belirleyen şey iradesi değil, mecburiyettir. Amerikalılar Türkiye’nin pozisyonu önemsedikleri için razı olmadılar. “Türkiye ABD’nin müttefikidir” ve “müttefiklik hukukuna uygun hareket etmek gerekir” gibi bir hisle de hareket etmiyorlar. Bu bir ahde vefa meselesi de değil. Amerikan tarafı mecbur kaldığı bir adımı atıyor; istediğinden değil. Türkiye’nin 15 Temmuz darbe girişiminden bu yana attığı kritik ve başarılı adımlar, Amerikan tarafını bu anlaşmaya mecbur bıraktı.
15 Temmuz’a kadar Türkiye ABD’yle birlikte yürümek istedi fakat ABD bunu reddetti. Dahası Türkiye’yi aldatmak istedi. “Eğit-donat” ve “uçuşa yasak bölge” gibi hiç gerçekleşmeyecek vaatlerle oyaladı. Sanki iç savaşta aynı taraftaymış numarası yaptı. Halbuki öncelikler çok farklıydı. Amerikalılar Suriye’de Rusya ve İran’la saf tuttu; Türkiye’yi yalnızlaştırdı. Dahası DEAŞ’la savaşmak adı altında, PYD’den bir ordu kurdu ve onu Türkiye’ye karşı konuşlandırmakta zerre kadar tereddüt etmedi. Suriye’nin kuzeyinde Türkiye’nin tüm güney sınırlarını ele geçirmeye çalıştı.
Türkiye ise bunu stratejik bir kararla bozdu. ABD ile arasına belli bir mesafe koydu. Rusya ile yakınlaşma kararı aldı, ortak bir uzlaşı üretti. Fırat Kalkanı’nı Ruslarla anlaşarak ABD’ye rağmen yaptı. Bir ittifak ilişkisinde yakın durmanın değil, uzak durmanın işe yarar olduğunu gösterdi. Teorik olarak çok iyi bilinen bu gerçek bir kez daha sahnelendi. Büyük ortağa yakın durmak, küçük devleti onun insafına bırakır. Büyük ortaktan uzaklaşmak, hele de denge siyasetini becerebiliyorsa, onu küçüğe mahkûm eder. Türkiye ABD’nin peşinden gitmeyi bıraktı. Kendi başına buyruk hareket eden Türkiye hem bunun bedelini ödedi hem de karşılığını aldı. Türkiye ABD’ye yakın durmaya devam etseydi ne ABD için ne Rusya için kıymetli olacaktı. Ancak şimdi her ikisi için de kıymetli bir ortak haline geldi. ABD bu yeni şartlara uyum sağlamadı. Bunun geçici bir olay olduğunu ve Türkiye’yi hizaya getirebileceğini düşünerek baskıyı artırdı. Sonuç olarak Türkiye daha da uzaklaştı, daha da bağımsızlaştı. ABD Türkiye’yi cezalandırmak istedikçe Türkiye özgürleşti.
- Türkiye, ABD'den somut karşılıklar bekliyor
Bir adım sonrası Zeytin Dalı harekatı oldu. ABD aynı hatayı tekrar etti. Türkiye’nin Rusya ile anlaşamayacağını, kendine kafa tutamayacağını düşündü. Halbuki Türkiye o yoldan çıkalı çok olmuştu. Rusya ile tek başına masaya oturdu ve bir anlaşma daha üretti. Afrin terörden temizlendi. ABD ne yapacağını bilemez hale düştü. Bu arada Irak’ta da aynı durum gerçekleşti. ABD Kuzey Irak referandumunda ne yapacağını bilemez bir haldeyken, Türkiye hem İran’la hem de Irak’la masaya oturdu ve Barzani’nin planlarını çökertecek adımları attı. Aynı İran’la Suriye cephesinde boğuşurken, kendi belirlediği öncelikler çerçevesinde Irak’ta uzlaşmayı becerebildi.
Bunca olandan sonra ABD, Türkiye’nin Münbiç için de hareketlenebileceğini gördü. Çünkü Türkiye’nin başını ağrıtan mesele sayısı azalmıştı ve sıra Münbiç’e gelmişti. Amerikan devlet yapısında ve Washington’daki medya dünyasında hâlâ bu gerçekliği görmeyenler var. Adı “Türkiye uzmanı” olarak geçen birçok profesyonel Türkiye karşıtı, Münbiç konusunda Türkiye’nin hayal gördüğünü iddia ediyordu. Ancak Amerikan devleti gerçeği gördü ve taviz vermek zorunda kaldı.
Şimdi bu adımdan sonra, Türkiye’yle ABD ilişkilerinin hemen iyi yönde gelişeceğini ve yeni bir bahar yaşanacağını beklememek lazım. Zira ABD bu adımı iyi niyetinden değil mecburiyetinden attı. Ayrıca ABD Türkiye’ye çok iyi tekliflerle gelse dahi, Türkiye bunları dinlemekte bile tereddüt edecektir. ABD Suriye’de Türkiye’nin güvenini yeterince sarsmayı becerdi. Bu nedenle ABD Türkiye’ye yaklaşmak istese dahi Türkiye artık bu işte çok istekli olmayacaktır. Ayrıca istekli olmasını gerektiren bir durum da söz konusu değil. Maalesef Türkiye ittifak ilişkisine sadık kaldıkça kaybetti. Ama elini sert oynadıkça kazandı. Bu nedenle aynı istikamette devam edecektir. ABD’nin vereceği taahhütlere, somut karşılığı olmadığı müddetçe kulak asmayacaktır.
Gerçi ABD’nin Türkiye’ye yönelik ısrarlı bir iyi ilişkiler siyaseti takip edeceği de çok şüpheli. Amerikan medyasının aksine, Amerikan devleti Türkiye’yle kavga ederek Ortadoğu’da at koşturmanın zor olduğunu görse de, bu yeni şartlara uygun bir strateji belirleyecek siyasi irade ABD’de hâlâ yok. Obama ilişkileri bu hale getirmeyi becerdi; Trump ister mi o da şüpheli, ama istese dahi ilişkileri daha sıcak bir boyuta getirme kapasitesi onda da yok. Dolayısıyla bu uzlaşının Türkiye’yle ABD’yi eski “güzel günler”e taşımayacağını bilmek lazım. Ama Türkiye daha iyisini keşfetti: ABD’siz de olabiliyormuş. Biraz pahalıymış ama çok da iyi oluyormuş.
Türkiye şimdi kendine daha güvenir hale geldi. Bu nedenle ABD’nin tavizlerini bir bağış gibi değil, bileğinin hakkıyla aldığı bir başarı olarak görüyor. ABD’ye karşı kategorik bir düşmanlık içinde değil. Ancak ABD somut adımlarla gelmediği müddetçe Türkiye ABD’yle yakınlaşmaz. Amerikan yönetimi kendine çeki düzen vermedikçe, Türkiye’yi iradesi olmayan ve baskı yoluyla hizaya getirilecek bir aktör olarak görmeye devam ettikçe kaybedecektir. Türkiye yeni dönemde bağımsız başarının tadını aldı ve bu yolda ilerleyecektir.
[İstanbul Ticaret Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde öğretim üyesi olan Doç. Dr. Hasan Basri Yalçın aynı zamanda SETA Strateji Araştırmaları direktörüdür]
AA