İslam inancına göre hayır ve şer, Allah’tandır. İmam-ı Gazâlî, “her şer gibi görülenin zımnında/altında hayır vardır. Acı ve ıstıraplar, nihai iyiliğimiz için tahammül etmemiz gereken tedaviler gibidir”, der. Şer, hiçbir zaman istenmez. Geldiği zaman da isyan değil, sabretmek gerekir. Bu bağlamda bugün Müslümanların gündemine Arakan geldi. Bugüne kadar çoğumuz Burma Müslümanlarını duymuştuk ama Arakan Müslümanları tabirini duymamıştık.
Burma’daki 1.4 milyon Müslüman’ın 36.5’i aslen Burma’lıdır. Geri kalanları ise, İslam tarihinin erken dönemlerinde Burma’ya gelerek bu coğrafyada Müslümanların ilk çekirdeğini oluşturmuşlardır. Daha sonra İngilizler burayı işgal ettikten sonra Hintli Müslümanları bu topraklara göçe zorlamışlardır. Yoksa Burma’da Müslümanlar, yabancı değil asli unsurlardır. Batı’lılar girdikleri yerlerde yeraltı ve yerüstü hammadde kaynaklarını yağmalamakla kalmamışlar, etnik ya da mezhepsel ayrılıkları derinleştirecek çalışmalar da yapmışlardır. Maalesef sömürge haline getirilmiş İslam coğrafyalarında hep bir “güney-kuzey” sorunu oluşturmuşlardır. Ne zaman Müslümanlar vahdetten söz etseler, işte o zaman yapay sorunlar hemen devreye sokularak Müslüman toplulukların güçleri zayıflatılmak istenmiştir. Burma’da da olan budur. İngilizlerin desteğiyle iktidarda olan ırkçı ve Budist milliyetçi yönetimler, Müslümanları birbirine düşürecek şekilde etnik temelde kliklere ayırmışlardır. Zerbadiler, Arakan Müslümanları, Kamanlar ve Myedu şeklinde. Arakan diye adlandırdıkları Müslümanları, -yerli olmalarına rağmen- ırkçı Burma hükümeti yabancı gibi tanıtmıştır. Hep onları bu topraklardan sürülmesi gereken unsurlar olarak görmüşlerdir.
Bengal bölgesinin doğu kıyıları boyunca 450 km. kadar uzanan Arakan bölgesi, aşılması imkânsız dağlar silsilesiyle kaplıdır. Bu bölgeden isimlerini alan Arakanlı Müslümanlar, sünnidirler. Kendilerini Rohinga ya da Roewengyah şeklinde isimlendirirler. Dinlerine bağlı ve İslami duyarlılığı yüksek olan bu Müslümanların varlığı Budizmin zayıflamasına yol açmaktadır. Onların dindarlığından etkilenen Budistler, ihtida ederek İslamı seçmektedirler. Bugünkü yaşanan sorunların arka planında aslında böyle bir durum söz konusudur. 1948–1961 yılları arasında meydana gelen mücahit ayaklanmalarından sonra, Budist yöneticiler, insan hakları alanında birçok ihlaller başlattılar. Müslümanların eğitimini engellemek, Müslüman nüfusu düşürmek için evlilik alanında kısıtlamalar getirmek, İslami bilincin yok edilmesi için camilere gitmeyi yasaklamak bunlar arasında gelmektedir.
1948’de Burma’nın bağımsızlığını önceleyen yıllarda Burma Ulusal Hareketi liderliği Burmalı Müslümanları dışladılar. Arakan’lı Müslümanlar teşkilatlanmada da yavaş kaldılar. 1946’da Burma Ulema Cemiyetini kurana kadar Müslümanlar bir araya gelemediler. Hintli, Burmalı ve Arakan Müslümanları arasında derin ihtilaflar baş gösterdi. Her ne kadar Müslümanların güçlenmesini engelleyen yerli ve yabancı unsurların kötü emelleri söz konusuysa da maalesef Müslümanların liderleri ucuz çıkarlar uğruna bir türlü fedakârlıkta bulunmayı seçemediler. Belli bir dönem, Müslümanları bir arada tutmak ve İslami bir şuur oluşturmak için ortaklaşa makale yarışmaları, konferanslar, cami faaliyetleri, Hz. Peygamberin doğum günü Mevlid kutlamaları gibi müşterek programlar yapsalar da belli bir süreçten sonra bıraktılar.
Burma’da yaşayan Budistlerle Müslümanlar arasında her ne kadar farklı bir inanç yapısı varsa da yakın zamana kadar ciddi bir gerilim noktası olmamıştı. İşin içine siyaset girince durum değişti. Budist kadınların ihtida ederek Müslümanlarla evlenmesi, dünyada İslami canlılığın artması gibi durumlar, Budist yönetimlerin Burmalı Müslümanları her türlü insani haklardan mahrum bırakma gibi eylemlere sürükledi. Müslümanların yumuşak karnı diye nitelendireceğimiz Budist bir kadına tecavüz suçlamasıyla Müslümanlara karşı nefretin artması ve arkasından da kitlesel katliam ve sürgünler yaşandı.
Bu konuda Türkiye’nin gerek BM ve gerekse Uluslar arası İslam İşbirliği’nin yoğun çabalarıyla Arakan’da olup bitenleri dünya gündemine taşıması, bizleri Arakan’lı Müslümanların varlığından haberdar etmiş oldu. Çok şükür Arakan Müslümanlarına ilk ulaşanlar da Türkiye’deki yardım kuruluşları oldu. Bu tür yardımlarla birlikte, siyasi alanda da ciddi çalışmalar yapılmalıdır. Mutlaka İslam ülkeleri ırkçı ve ayrımcı Burma yönetimi üzerinde baskı yapmakla kalmamalı, Müslümanlara yönelik soykırımında bulunan bu yöneticilerin kısa zamanda yargılanmaları için uluslar arası çalışmalar yapmalıdırlar. Mülteci konumuna düşürülen bu Müslümanların tekrar, doğup-büyüdükleri topraklarına güven içerisinde dönebilecekleri imkânlar hazırlanmalıdır. Arakan’lı Müslümanlar, yasal açıdan Burma’da yaşayan diğer vatandaşlar gibi eşit vatandaş statüsüne kavuşturulmalıdır.