"Yaşadığımız süreci birçok yerde 'minibüs metaforuyla' anlatmış ama yazıya dökmemiştim. Galiba dercetmenin sırası geldi."
Salih Tuna Yeni Şafak'taki köşesinde dolmuş metaforunu kullanarak yazdığı ilk yazısına 'Arkadan muhtıra vermeyen kalmasın' başlığını verdi.
İşte Tuna'nın muhtıra hiç bu kadar ayağ düşmemişti yazdığı ve Bekir Coşkun'dan Ertuğrul Özkök'e dek pek çok ismi topa tuttuğu o yazıdan çarpıcı bir bölüm:
ÇEVİRME VAR ÇÖK ÇÖK
"Halen öyle midir bilmiyorum eskiden minibüslerde ayakta yolculuk yapmak zinhar yasaktı.
Trafik polisi olmadık yerde çevirir, kimsenin gözyaşına bakmaz ceza keserdi. Bu da zavallı minibüs şoförünün yevmiyesine soğan doğramak demekti.
Birbirlerine haber mi verirlerdi, bilmediğimiz bir yolla iletişim mi kurarlardı (muttali olduğum dönemlerde henüz cep telefonu icat edilmemişti çünkü) veya ceza yiye yiye 6'ncı hisleri mi gelişmişti bilmiyorum ama minibüs şoförleri de muavinleri de nerede ne zaman trafik çevirmesi olduğunu bilirlerdi.
Ayaktaki yolculara birkaç dakika evvelinden seslenirlerdi:
'Çevirme var; hadi çök, çök, çök...'
Yolcular da eğitimini almış gibi minibüs boşluğuna o denli muntazaman çökerlerdi ki, dışarıdan bakıldığında sadece koltuklarda yolculuk yapıldığı sanılırdı.
'Tamam, kalkın geçti' komutunu duyunca da 'balık istifi' halinden tekrar 'yapışık nizam'a dönerlerdi.
Türkiye'de bir süredir 'demokrasi çevirmesi' var.
Malum arkadaşlar da haliyle çöküyorlar.
Durumdan vazife mi çıkarıyorlar, bir yerlerden komut mu alıyorlar, bilemeyiz.
Dışarıdan bakınca demokratmış gibi görünüyorlar.
Biz de inanıyoruz buna; daha doğrusu inanmak istiyoruz.
SPERMİN TADI YAZILARINA BAŞLADILAR
Bazıları kafayı uzatınca kırk köşe yazarı kırk köşeden kafasına vuruyor. Zavallıcık anında kafasını eğip 'spermin tadı'ndan falan söz etmeye başlıyor.
Kafasına vuranların içinde 'demokrasi çevirmesine' profesyonelce ayak uyduranlar da var.
Lakin zihniyet hepsinde lök gibi duruyor.
Etekli Yakup'tan bilmem kime kadar her birinin içinde bir Bekir Coşkun, bir Ümit Kocasakal var.
'Demokratik çevirme' sebebiyle dışa vuramıyorlar o başka.
Dışa vuranlar da yok değil elbette.
Bunlar da Bekir Coşun misali 'muhtıra' yiyorlar.
'Demokrasi çevirmesinin' garabeti de burada.
İlk günden bir televizyon programında (En Sıradışı, Ülke TV) söyledim, yine söyleyeyim: Askerin hiçbir şekilde açıklama yapmaya hakkı yoktur.
Gerekli açıklamayı bağlı olduğu, bağlı olması gerektiği Savunma Bakanlığı yapmalıdır.
Hele Umur Talu'nun yazılarına erişim yasağı getirilmesi tastamam fecaattir.
Astsubaylardan aldığım maillerin yüzde biri doğruysa, bu seslere kulak tıkamak değil, kulak vermek gerektir.
Tekrar edelim: Genelkurmay'ın açıklaması kesinlikle yanlıştır. Lakin...
BEKİR COŞKUN'UN MUHTIRA MUHABBETİ SON DERECE KOMİK
Bekir Coşkun'un 'ilk muhtıramı yedim' muhabbeti de son derece komiktir.
Sahipli ve rütbeli tesmiye ettiği bir köpeğe 'Paşa' adını vermekle, Genelkurmay Başkanlığının Başbakan'a 'sadakatini' aklı sıra aşağıladı.
Bunlar böyledir. Askerin başbakanlara höt zöt edenini severler.
Asker höt zöt edecek ki, başbakanları, Menderes'in akıbetiyle tehdit edebilsinler.
Daha evvel de, 'başbakan tak diye emrediyor, ben de şak diye yapıyorum' dedi diye, Genelkurmay eski başkanı Doğan Güreş'e etek giydirmişlerdi.
Bununla da kalmamış adını 'Tak-şak paşa'ya çıkarmışlardı.
İstanbul Baro Başkanı Ümit Kocasakal da, 'Ordu bizi korur zannettik. Ama TSK yerine 'Türk Silahsız Kuvvetleri' var...' dedi.
Daha evvel de CHP'li Süheyl Batum, 'TSK meğer kağıttan kaplanmış, biz bunları asker zannedermişiz...' demişti.
MUHTIRA HİÇ BU KADAR DÜŞMEMİŞTİ
Bunlar böyledir askerin başbakan asanını severler.
27 Mayıs'ı, 'hürriyet bayramı' olarak yıllar yılı kutlamamışlar mıydı?
TSK'ya 'Başbakanı neden asmıyorsunuz' deseler; Genelkurmay Başkanlığı da 'Bu bize hakarettir...' diye açıklama yapsa, 'bu bir muhtıradır' derler.
Muhtıra hiç bu kadar ayağa düşmemişti.
O kadar ayağa düştü ki Bekir Coşkun'lara bir ödül, bir ücret oldu.
Mahut 'muhtıra' algısı minibüse düşse, eminim şoför de muavin de çok 'sever'; 'muhtırayı elden ele uzatın' veya 'arkadan muhtıra vermeyen kalmasın' derdi.