Türkçe sözlükte “Birini sevindirmek, mutlu etmek için verilen şey” olarak açıklanır, armağan sözcüğü. Bizim toplumda çok önemsenir armağan alıp-verme, hediyeleşme. Bu konuda epeyce şanslıyım. Armağan vermeyi sevdiğim gibi sürpriz armağanlar alırım.
Son iki hafta iki güzel armağanla ödüllendirildim. Ahmet Kuş, İbrahim Dıvarcı ve Fevzi Şimşek arkadaşlarımın büyük emeklerle hazırladıkları “Büyük Selçuklu Mirası” adlı beş ciltlik dev eser, ağırlığınca altın eder bir armağan oldu doğrusu. Eseri arkadaşların bürosuna götürüp imzalatmam gerekiyor ama götürmek bir sorun çünkü beş cilt benden biraz daha ağırca.
Bence bir dosta verilebilecek en güzel armağan kitaptır.Sağolsunlar yazar, şair dostlarım ne zaman yeni bir kitapları yayınlansa adıma imzalayıp gönderirler.
Geçtiğimiz çarşamba çok güzel bir armağan getirdi Fatma Çakmak arkadaşım. Gevnenin bir kültür elçisi o. Yörük kültürüne gönül vermiş, sanatın değişik dallarıyla ilgilenen biri. Yaptığı çok güzel bir ebru tablosunu armağan etti, o güzel tabloyu ofisimde heran görebileceğim bir yere astım.
İnsanın çok duygulu anlar yaşamasına da neden olabilir verilen bir armağan.
Yıllar önce Karaman’ın Taşkale beldesine gitmiştim. Beldede halı dokuyan bir sürü cadım vardı. Halıcılık yaygındı o yıllar. Evlerde dokunduğu gibi beş-altı tane halı atölyesi vardı. Her gidişimizde bu atölyelere girerek halıcı kızlarla sohbet eder, dertlerini, sevinçlerini dinlerdik.
Beldenin girişindeki taş anbarların altında iki göz bir evin anahtarını bana vermişti Hatice cadımın babası. Kendileri afet evlerinde kaldıkları için ne zaman Taşkaleye gitsem o evde kalırdım. Yemek zamanı ise halı ustası Şerife hemen cadılarımı gönderirdi, haydi yemek yiyeceğiz, diye.
Yine böyle bir ziyaretimde Demet ile Ayşe’nin dokudukları şeyi benden gizlemeleri dikkatimi çekti. Israrlarım karşısında dayanamayıp çekildiler tezgahın başından. Küçük bir torba dokuyorlardı. Çiçek, kuş motifleri işlemelerinin en altına adımı yazmışlardı. Abi sana sürpriz yapacaktık, demişti Ayşe. Yapmışlardı işte, bundan güzel sürpriz ve armağan mı olurdu? Yanları rengarenk püsküllerle süslü o torba ofisimin en güzel yerinde asılı.
Çalı dergisinin çok okuru vardı cezaevlerinde. Mektup yazar, sıkıntılarını, özgürlüğe kavuşacakları günleri anlatırlardı. Bunlardan biri de eski arkadaşım Ünal Erdoğan’dı. Ünal özgürlüğe kavuşunca güzel bir armağanla çıkıp gelmişti yanıma. Koğuş arkadaşlarına boncuklarla süslü güzel bir saat ördürmüştü. Saatin üzerine adımı ve amblemiyle birlikte Çalı adını işlettirmişti.
Bana armağan edilen eski bir tırmaşın hikayesini ise unutmam mümkün değil.
Yıllar önce Ankara’lı fotoğraf sanatçısı dostlarla Karadeniz yaylalarını geziyorduk. Kadınlar ot biçiyor, biçtikleri otları tımraş adını verdikleri bir örmeye sararak öbek yaptıkları yere götürüyorlardı. Bir yayla evine girmiştim. Yaz ortası olmasına rağmen hava çok serindi, bu yüzden evin içinde soba yanıyordu. Göçmen sobasının gözlerinde börek pişiriyorlardı kızlar. Ayak üstü sohbet ederken kapının kenarına asılı, çok eski bir tımraş gördüm. Tımraşı kızlara göstererek bunu verip veremeyeceklerini sordum. Daha sözüm bitmeden karşımdaki kızın gözlerinin dolu dolu olduğunu farkettim. Çok pişman olmuştum ama iş işten geçmişti. Yanıbaşımda dikilen bir kız bileğimden tuttu. Abi o annesinden kalan bir yadigar, sana benim tırmaşı vereyim, dedi. Bir koşu gidip getirdi. Ofisimin ara kapısının üzerinde asılı duran tırmaşı her görüşümde o Karadenizli kızın ağlamaklı bakışları gelir gözümün önüne.
Aldığım ilk güzel armağan ise rus malı bir fotoğraf makinasıydı. Küçük, basit bir makinaydı. Sevdiğim bir arkadaşım Ankara ziraat fakültesinden mezun olmuş, bir tarım işletmesinde çalışmaya başlamıştı. İlk maaşımla sana bir hediye almak istiyorum, demişti. O güne kadar hiç makinam olmamıştı ama fotoğraf olayına ilgim vardı. Arkadaşımın sayesinde ilk makinama sahip olmuştum. Bir hesapladım, kırk yılı geçmiş.
Dostlarınızı, sevdiklerinizi armağanla sevindirin, mutlu edin. İlla pahalı birşey olması gerekmiyor. Yerine göre bir dal çiçek bile eşsiz bir armağandır.