Bugün beklentilerin doruk noktası. Yılın son gününde olmak istediğimiz “ben”leri listeliyoruz ve yarın başlayacak temiz sayfaya havale ediyoruz. Her yıl bu zamanlar adeta yeniden doğuyoruz. Uzun ve eğlenceli bir gecenin ardından geçtiğimiz yıllarda yapamadıklarımızı gerçekleştirmek için yeni bir yıla uyanıyoruz. Peki ama biz kimiz? Bu umutları taşıyan, 1 Ocak'a anlam yükleyenler, bu toplumun kaçta kaçını temsil ediyor? Yoksa kendini “muhafazakar” olarak tanımlayan kesim ortak zannettiğimiz heyecanları hiç paylaşmıyor mu?
Bu sorulara cevap aramak için Zaman gazetesi yazarı Nihal Bengisu Karaca ile Akşam Gazetesi'nden Nagehan Alçı konuştu. Karaca ile muhafazakar kesimin yılbaşı algısı ve mevcut kutlamalara tepkisi üzerine...
Kendinizi muhafazakar olarak tanımlar mısınız?
- Dindar olarak tanımlamayı tercih ederim.
Dindarlık muhafazakarlığı beraberinde getirmez mi?
- Muhafazakarlığın siyasi karşılığı köklü değişimleri, devrimci çıkışları istemez. Siyasi anlamda ben kendimi bu tarz bir muhafazakarlık içinde görmüyorum. Ama muhafazakarlık belli değerleri korumak anlamında ise ben de tabii ki muhafazakarım.
YAPMADIKLARIMIZI YAZDIK
Bugün yılbaşı. Muhafazakar kesim nasıl yaklaşıyor yılbaşı kavramına?
- Bu soruyu yanıtlamak için filmi biraz geriye sarmakta fayda var. 80'lere gidersek, o yıllarda yılbaşına tepki büyüktü. Hiçbir şey yapılmazdı o akşam. Ama ertesi gün çocuklardan okulda “Yılbaşını nasıl geçirdiniz?” sorusunu kapsayan bir kompozisyon yazmaları istenirdi. Biz de hiç yapmadığımız etkinlikler hakkında bilgi verirdik.
Neden tepki vardı yılbaşına?
- Yılbaşı Batılılaşma projesine ait görülüyordu. Yani bir eğlence kültürünün dayatılmasına karşı tepkiydi bu. Sosyolojik ve politik bir refleksti belki.
31 ARALIK'TA KURAN OKUYANLAR VAR
Hıristiyanların günü olarak mı algılanıyordu?
- Evet, Noel'le karıştırılıyordu. Bu, Hz. İsa'nın doğumu niye bizi ilgilendirsin ki refleksi değildi. Aksine, bazıları “Bugün Hıristiyanların dini ile ilgili bir günse biz de dua ederek geçirebiliriz” diyorlardı. Ve öyle de geçiriyorlardı. Belli bir kesim hâlâ 31 Aralık'ta Kuran okur.
Hep geçmişten bahsediyorsunuz. Şimdi ne değişti?
- Hâlâ geceye kayıtsız kalanlar ve kalma hakkı olanlar mevcut. Ama artık daha ılımlı bir yaklaşım var.
Bu değişime sebep olan ne?
- Ekonomi. 80'lerde kendini muhafazakar olarak tanımlayan kitlelerin çoğunluğu orta-alt gelir grubuna aitti. Şimdi sermayenin el değiştirmesinden bahsediliyor. Artık aynı kesimin alım gücü daha yüksek. Yılbaşı kampanyaları onlara da hitap ediyor. Belki bir hediye ya da kuruyemiş, TV ile o geceye dahil olabiliyorlar. Bu yüzden “Yeni yıla yeni umutlarla girelim” refleksi nispeten bu çevrelerde yaygınlık kazanıyor.
80'lerde ekonomik ezikliğin öfkesi mi vardı yılbaşının reddinin altında?
- Yalnızca o değil ama evet bu, reddin bir parçasıydı.
BATILILAŞMANIN PARÇASI
Elitin tekelinde gibi mi algılanıyordu kutlamalar?
- Belli bir azınlığın, yüzünü batıya dönmüş, daha burjuva yaşantısı süren, şimdilerde “Beyaz Türk” olarak adlandırılan belli bir kesimin eğlence anlayışı olarak algılanıyordu. Hâlâ da kısmen öyle. Üstelik bu yalnızca sosyolojik bir şey değil. Politik bir şekilde de dayatılıyor. Yılbaşı çağdaşlaşmanın, batılılaşmanın bir parçası. Öyle bir rota çizilmiş. Yılbaşı kutlamayanların da var olduğunu gözardı etmek iyi niyetli olabilir mi? Okulda bir şey anlatamayan çocuklar eziliyor filan...
90'lardan önce dışarda yemek de yemezdik
Yılbaşı kutlamasına 'stresle baş etmenin bir yolu' olarak bakmak mümkün değil mi?
- Evet, tabii. Modern hayat bu tip küçük kaçışlar olmadan çekilmiyor. Ama yeni yılla ilgili enteresan bir durum daha var: Her ne kadar sekülerleşmiş olsa da, metafizik yönünü yitirmemiş olsa gerek ki her yeni yıldan bir şeyler bekleniyor.
Bu beklentinin dinle ilgisi ne?
- Bir kader, bir yazgıya atıf var. İçinde belki tanrı yok ama yaratıcının çok zikredilmediği bir kadercilik var. Kendi dışında bir şeyler bekliyor insanlar yeni yıldan. Yeni bir iş, yeni bir aşk... Kimden bekliyor bunları? Bence bu seküler bir dini anlayış.
Bu da muhafazakar kesimin kabul etmediği bir anlayış sanırım. Peki o kesim stresle nasıl baş ediyor?
- Dua ederek, tasavvufla. Aile bir araya geliyor, sohbet ediliyor.
Eğlence daha küçük bir role mi sahip?
- Evet. Biz de gülüyoruz ama “şöyle eğlenilir” diye bu işin pratiği üzerine kafa yormuyoruz. Belli bir paketle eğleneceğim diye bir şey yok. Eskiden muhafazakar kesim doğum günlerini de kutlamazdı, artık pek çok aile kutluyor.
Muhafazakar kesimin eğlence anlayışı daha çok eve ait sanırım.
- Evet. Dışarıda yemek yeme kültürü 90'larda başladı. Yavaş yavaş kadın-erkek birlikte dışarı çıkıyorlar. Eskiden yoktu böyle bir şey.
GÜL ALMAKTA SAKINCA YOK
Ya Sevgililer Günü? Yine Batı referanslı bir gün. Bu güne yaklaşım nasıl?
- Sevgililer Günü kısmen kutlanıyor. Bir insanın sevdiğine gül almasında hiçbir sıkıntı yok ama ben bu tip günleri modern kültür üzerinden düşünüyorum. Kapitalizm aşkı tüketim için gerekli görüyor. Ben buna katılmıyorum. İnsanların nesnelere anlam yüklemesine karşı değilim; ama her türlü insani deneyimden soyutlanan bir meta hadisesi var.
ALT KATTAKİ DİSKODA KADINLAR GÖBEK ATAR
Kamuoyunda tesettür otel olarak bilinen oteller var. Muhafazakar kesimin eğlence anlayışını karşılıyor mu buralar?
- O otellerin en eskisi Didim'deki Kapris'tir. Alt katta bir disko vardır. O diskoya yalnızca kadınlar gidebilir. Zaten Türk erkeği erkek-erkeğe dansı sevmez. Kadın-kadına göbek atıp eğlenirler diskoda. Genelde Türkçe pop ya da oryantal çalar. Erkekler bu durumdan şikayetçi değildir.
Nihal Bengisu Karaca
1972 Ankara doğumlu. Kayseri İmam Hatip Lisesi ve Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu. Aksiyon ve Kanal 7'de çalıştıktan sonra 2002'den beri Zaman gazetesinde yazıyor ve Pazar ekinin editörlüğünü yapıyor. 2005'ten beri de Aktüel yazarı. “Yanardağda pişirilir, totemle servis yapılır” adlı bir kitabı ve “Kadın oradaydı” adlı bir kitap çalışması var.
Akşam