Mescid-i Nebevi’de kılınan namazların faziletinin büyük olması sebebiyledir ki, hac farizasını ifa etmek için bu topraklara gelen insanlar, bir süre Medine'de kalarak, Peygamber Mescidinde ibadet etmenin güzelliklerinden, bereketinden ve faziletinden istifade etmeye çalışırlar.
Namazın dışında, diğer hayırlı ameller ve ibadetler için de Mescid-i Nebevi üstün bir mahaldir. Orada yapılan her ibadet kat kat fazlasıyla mükâfatlandırılır. Bu durum bizzat Efendimizin mübarek sözleriyle tescillenmiştir.
Hz. Peygamber, Mescid-i Nebevi’de kılınacak bir namazın, Mescid-i Haram’ın dışındaki mescidlerde kılınan bin namaza denk geldiğini bildirdiği içindir ki, hac ve umre ziyaretlerinde, Medine-i Münevvere’de kalınan süre içinde beş vakit namazın Mescid-i Nebevi’de kılınmasına özen gösterilir.
Mescid-i Nebevi’de kırk vakit namaz kılmayı da Peygamber Efendimiz (asm) teşvik etmiştir. Mescid-i Nebevi'de kırk vakit namaz kılmanın zorunluluğu olmamakla birlikte fazileti çoktur.
Efendimizin şu Hadis-i şerifinden anladığımız üzere, Mescid-i Nebevi’de kırk vakit namaz kılanlara pek çok müjdeler vardır.
“Mescidimde, ara vermeden kırk vakit namaz kılan için cehennemden kurtuluş beratı yazılır.”
Ayrıca Efendimizin Kabri Şerifini ziyaret etmenin de büyük hayırları vardır. “Vefatımdan sonra beni ziyaret eden, beni hayatımda ziyaret eden kimse gibidir” buyuran Peygamber Efendimiz bir diğer hadislerinde de şöyle buyurmuştur: “Kabrimi ziyaret eden kimse için Kıyamet günü şefaat etmek benim üzerime vazifedir.”
İşte bu sebeplerden dolayıdır ki Medine’ye giden hacılar, farz ve nafile namazları, Rasulullah Efendimizin (asm) mukaddes mescidinde özellikle de cennet bahçesi olarak vasıflandırdığı Ravza-ı Mutahhara’da kılmaya gayret etmeli ve Efendimizin kabri şerifini de sık sık ziyaret etmelidirler.
Bizde bu Hadis-i Şerifler ışığında, 5 vakit namazlarımızı sürekli Mescid-i Nebevi’de eda ederek, Cennet Bahçesinde de mümkün oldukça nafile ve kaza namazları kılarak ayrıca Efendimizi de sık sık ziyaret ederek büyük hayırlara ulaştığımıza inanıyoruz.
Biz bu defa Medine’de 8 gün kalmadığımız için Mescid-i Nebevi’de 40 vakit namazı kılamadık ama daha önce umreye gittiğimiz zaman ara vermeden 40 vakti tamamlamıştık hamdolsun. İnşaallah Efendimizin o Hadis-i Şerifine nail olmuşuzdur. Rabbimiz tüm Müslümanlarla birlikte bizim ibadetlerimizin de ecrini zayi etmesin, bereketini arttırsın ve büyük hayır ve faziletlere ulaştırsın İnşaallah…
Medine’de kaldığımız süre içinde bir gün, şirketimiz Kuba Mescidi, Kıbleteyn Mescidi ve Uhud’ a götürerek bu anlamlı yerleri de görmemize vesile oldu. Buraları daha önce de görmüş olmama rağmen her birinden etkilenmemek mümkün değil.
Kuba Mescidi, Hz. Peygamber’in, Mekke’den hicret ederken, Medine’den önce konakladığı Kuba'da inşa ettirdiği mesciddir ki, İslam'da inşa edilen ilk mescid olması bakımından önemlidir. Kuba Mescidi yıl boyu hac ve umre ziyaretlerinde Medine’ye gelenlerin akınına uğramaktadır.
Bu ulvî mabedin inşasında, Efendimiz bizzat çalışmış, taş taşımıştır. Bir seferinde kucağına, güçlükle kaldırılabilecek büyükçe bir taş almışlardı. Sahabinin biri yanına varıp, "Ya Rasûlallah! Anam, babam sana feda olsun. Elindekini bana ver" deyince, "Hayır vermem. Sen de başkasını al." buyurarak mescidin yapımı için zevkle ne büyük gayret, faaliyet ve fedakârlık yaptığını göstermiş ve diğer mü’minlere de örnek olmuştur.
Kuba Mescidi, Efendimizin hicretinde Medine’nin Kuba köyüne ulaşmasıyla başlayan Asrı Saadet devrinin mübarek bir abidesidir ve bizzat Kur'an Ayetleri ile şerefli kılınmıştır:
“İlk günden temeli takva (Allah’a karşı gelmekten sakınmak) üzerine kurulan mescit (Kuba mescidi), içinde namaz kılmana elbette daha lâyıktır. Orada temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah da tertemiz olanları sever.” (Tevbe/108)
Hz. Peygamber, Medine’de bulunduğu zamanlar her Cumartesi, bazen da Pazartesi günleri ve Ramazanın 17. günü Mescid-i Kuba’ya giderek namaz kılardı. Ayrıca mü'minleri de teşvik ederek, bu mübarek mescidde namaz kılan kimse için bir umre sevabı olduğunu müjdelerdi.
Mescid-i Kıbleteyn; Medine'nin Kuzeybatısında Vebere Harresi denilen mevkide bulunur ve Mescid-i Nebevi'ye 5 km. uzaklıktadır. Kıblenin Mescid-i Aksa’dan Kâbe’ye çevrilmesi sırasında Hz. Peygamber’in içinde namaz kıldırmakta olduğu mesciddir.
İlk adı, içinde bulunduğu kabile bölgesinden dolayı Benî Selime Mescidi iken, Rasûl-i Ekrem’in burada öğle namazını kıldırdığı sırada nâzil olan Bakara suresinin 144. Ayeti gereğince, kıblesini Kudüs’teki Mescid-i Aksa’dan Kâbe’ye çevirmesi üzerine, “İki Kıbleli Mescid” anlamına gelen bugünkü adını almıştır.
Peygamber Efendimiz ve Sahabesi, Medine’de namazlarını, Allah’ın emriyle, Kudüs’deki Mescid-i Aksa’ya doğru kılarlardı. Fakat Efendimiz, öteden beri, yeryüzünün ilk mabedi ve ceddi Hz. İbrahim’in kıblesi olan Kâbe’ye doğru yönelerek namaz kılmayı kalben arzu ve temenni ediyordu.
Hicretin 17. Ayında, Efendimizin imametinde öğle namazı kılındığı esnada, “(Ey Muhammed!) Biz senin çok defa yüzünü göğe doğru çevirip durduğunu (vahiy beklediğini) görüyoruz. (Merak etme) elbette seni, hoşnut olacağın kıbleye çevireceğiz. (Bundan böyle), yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. (Ey Müslümanlar!) Siz de nerede olursanız olun, (namazda) yüzünüzü hep onun yönüne çevirin.” (Bakara/144)
Ayeti nazil olunca, Efendimiz hemen yönünü 180 derece zıt istikamette bulunan Mescid-i Harama yani Kâbe’ye doğru çevirdi. Bunu gören diğer Müslümanlarda Efendimize uyarak yönlerini Kâbe’ye çevirdiler. Mescidin adı bu olaydan sonra Mescid-i Kıbleteyn yani iki kıbleli mescid oldu.
Günümüzde, Mescidin giriş kapısının üzerindeki bir levha ile eski kıblenin yönü gösterilmektedir. (Devam edecek)