Ve Uhud…Uhud insanı en çok etkileyen yer… Uhud, Hz. Peygamber’in ashabının, amcası Hz. Hamza başta olmak üzere 70 şehit verdiği bölge… Uhud, büyük bir imtihan alanı… Düşündükçe tüylerimizi diken diken yapan olayların yaşandığı vadi... Uhud’dan alınacak çok dersler var. Uhud, müşriklerle Müslümanlar arasında yapılan savaşla önem kazanan dağ, vadi ve okçular tepesinden oluşan bir bölge…
Uhud savaşı, 625 yılında Uhud dağı eteklerinde yapılmış ve Medine'de bulunan Müslümanlarla, Mekke müşrikleri arasında geçmiştir. Bedir savaşındaki yenilgilerinin öcünü almak isteyen Kureyşliler itibarlarını yeniden elde etmek için hazırlık yapmaya başladılar.
Uhud savaşından önce Kureyş'in öfkesi kabarmış, kin ve intikam duyguları artmıştı. Bedir'de babasını ve yakınlarını kaybeden Ebu Süfyan’ın karısı Hind, "Muhammed'le arkadaşlarından öç almadıkça içim rahatlamayacak, Muhammed'le savaş yapmadıkça koku sürünmek bana haram olsun. Sevdiklerimin intikamının alındığını gözümle görmedikçe bana sevinmek yok!" diyordu.
Ebu Süfyan ve başkaları da buna benzer andlar içmişlerdi. Bedir'de yakınları öldürülenler karalar giyinmiş vaziyette kabileler arasında dolaşıyor, şairler mersiyeler söyleyerek Kureyşlileri savaşa teşvik ediyorlardı. Putperest Kureyşliler, 3000 kişilik bir askerî kuvvet hazırladılar. Bu kuvvette 700 zırhlı, 200 atlı süvari, 3000 deve vardı. Aralarında, başta Ebu Süfyan'ın karısı Hind olduğu halde 14 tane de kadın vardı.
Amcası Abbas, Hz. Muhammed (s.a.s)'e bir mektup yazarak Kureyş'in savaş hazırlıklarını bildirdi. Peygamberimiz (s.a.s) amcasından gelen mektupta bildirilen haberi gizli tutarak keşifçiler gönderdi. Keşifçilerin getirdiği haberler mektupta amcasının bildirdiklerine aynen uyuyordu. Düşman büyük bir ordu hazırlamıştı ve Medine'ye doğru ilerliyordu.
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s) bir savaş meclisi kurarak meseleyi ayrıntılı olarak ashabıyla görüştü. Rasulullah (s.a.s) düşmanı şehrin dışında karşılamayıp şehri içerden savunmak görüşündeydi. Fakat özellikle gençler, düşmanın dışarıda karşılanmasından yana idiler. Düşmanla bir meydan savaşı yapmak istiyorlardı.
Rasulullah (s.a.s) ashabın isteklerini kırmayarak düşmanı karşılamak üzere kılıcını kuşandı, zırhını giydi. Bin kişilik bir ordu hazırlandı. Münafıkların reisi Abdullah b. Ubey b. Selül şehrin içinde kalınarak savunma yapılmadığını bahane ederek 300 kişilik kuvvetini geri çekti. Gayesi savaşmak değil, Müslümanları bölmek ve güçsüz bırakmaktı. Böylece Müslüman ordusunun mevcudu 700'e düştü.
Düşman, karargâhını Uhud dağının Medine'ye bakan eteklerinde kurmuştu. Rasulullah (s.a.s) 700 Müslümanla Cumartesi sabahı Uhud dağına ulaştı. Sırtını dağa vererek karşıdaki çorak arazide yer tutan düşmana karşı saf tuttu. Düşmanın düşüncesi, Müslüman ordusunu mağlup ettikten sonra şehri yağmalamaktı. Bunun için Medine'nin yakınındaki Uhud savaş sahası seçilmişti.
Rasulullah (s.a.s), İslâm ordusunu savaş düzenine göre yerleştirdi. Düşmanın sızabileceği, kuşatma yapabileceği geçit ve gedikleri de okçularla korudu ve özellikle ordunun sol tarafındaki vadiyi beklemek üzere Abdullah b. Cübeyr kumandası altında 50 kişilik okçu birliğini tepeye yerleştirdi ve "Düşman yense de, yenilse de kesinlikle yerlerinizden ayrılmayınız" diye tembihte bulundu.
11 Şevval 3 (27 Mart 625) Cumartesi günü, savaş o zaman adet olduğu üzere teke tek vuruşmalarla başladı. Hz. Ali, Hz. Hamza ve öteki İslâm savaşçıları hasımlarını öldürdüler. Sonra savaş kızıştı. Rasulullah (s.a.s)ın almış olduğu askeri tedbirler ve uygulamış olduğu planlar sayesinde ilk safhada Müslümanlar galip geldiler ve düşman bozguna uğrayarak kaçmaya başladı.
Bu noktada, ordunun gerisindeki vadiyi bekleyen tepedeki 50 okçu, kumandanlarının ısrarlarına rağmen Rasulullah (s.a.s)'in kesin emrini unutarak "Kardeşlerimiz üstün geldi, biz niye bekleyelim" diyerek yerlerinden ayrıldılar. Orada sadece 8-10 kişilik bir okçu birliği kalmıştı.
İşte tam bu sırada, sürekli burayı gözetlemekte olan Halid bin Velid, emrindeki 200 kişilik süvari birliği ile tepeyi dolaştı ve az sayıdaki İslâm okçusunun kaldığı geçidi rahatça ele geçirerek İslâm ordusunu arkadan vurmaya başladı. Bunu gören kaçan müşrikler de geri döndüler ve yeniden hızlı bir saldırıya giriştiler. Böylece Müslümanlar iki ateş arasında kaldılar. Üstünlüğü sağlamışken okçuların dünyalığa meyletmeleri ve Peygamber'in emrini çiğnemeleri yüzünden zor duruma düştüler.
İşte bu safhada Hamza (r.a) Ebu Süfyan'ın karısı Hind'in kölesi Vahşi tarafından mızrakla vurularak şehid edildi. Rasulullah (s.a.s)'in Hicretten evvel Medine'ye ilk öğretmen olarak gönderdiği Mus'ab b. Umeyr (r.a) de bu esnada şehid düşenler arasındaydı. Mus'ab (r.a) sima itibariyle Rasulullah'a benzediğinden şehit olduğunda, Rasulullah (s.a.s)'ın öldüğü haberi yayıldı. Bu durum Müslümanların daha da dağılmasına sebep oldu. Ancak kısa zaman sonra Rasulullah (s.a.s)'in sağ olduğu anlaşıldı. Uhud dağının hemen eteklerinde bulunan Rasulullah (s.a.s)'in çevresi büyük çarpışmalara sahne oldu. Müslümanlar O’nun etrafında halka olmuş vücutlarını kalkan yapmışlardı.
Düşman bu hattı yaramayacağını anlayınca geriye çekilmek zorunda kaldı. Rasulullah (s.a.s)'da Uhud'a doğru tırmandı ve bugün hâlâ ziyaret edilen mağarada dinlendi. Rasulullah (s.a.s)'ın dişi kırılmış, yanağı yarılmıştı. Kızı Fatıma onu tedavi etti.
Kureyşli müşrikler bu savaşta, tarihte benzerine az rastlanan çok vahşi davranışlar sergilemişlerdi. Müslümanlar bu savaşta 70 şehid vermişlerdi. Düşmanlar, özellikle de müşrik kadınlar şehid Müslümanların burunlarını ve kulaklarını kesmişler, bu organları gerdanlık yaparak boyunlarına takmışlardı. Ayrıca Ebu Süfyan’ın karısı Hind, Hz. Hamza'nın ciğerini çıkartarak ağzında çiğneme iğrençliğini göstermişti.
Uhud'dan ayrılan Ebu Süfyan bir süre sonra geri dönerek Medine'ye saldırmak ve işi yarım bırakmayarak tamamlamak isteğine kapılmıştı. Böyle bir durumu, Rasulullah (s.a.s) tahmin etmiş, 70 şehid ve yaralıya rağmen savaşın hemen ertesi Pazar günü düşmanı takibe karar vermişti. Rasulullah (s.a.s) 70 kişilik süvari birliği ile 8 km. Kadar müşrikleri takip etti. Sonra konaklayarak üç gün bekledi. Geceleri ateş yaktırarak düşmana savaştan yılmadıkları mesajını veriyordu.
Ebu Süfyan’da yeni bir vuruşmayı göze alamayarak Medine'ye saldırmaktan vazgeçmiş ve Mekke’ye dönmüştü. Böylece Müslümanlar, bu savaşta birinci safhada üstünlük sağlamışlar, ikinci safhada ilahî bir imtihana uğratılarak mağlubiyet acısı kendilerine tattırılmış, üçüncü safhada Rasulullah (s.a.s)'in cesaretle takibi neticesinde düşman korkutulmuş ve üstünlük tekrar Müslümanlara geçmişti. (Devam edecek)