Kâbe’den son ayrılışımız tabii ki kolay olmadı. Ayrılık acısı ve burukluğu her yanımızı sarmıştı. Tekrar tekrar dönüp bir daha bir daha bakıyorduk. Ama çare yok, ayrılacaktık. Can Kâbe’mizden, gönlümüzü orada bırakarak hüzün dolu, buruk, mahzun bir halde ayrıldık.
Otele geldik. Bu gece Mekke’de son gecemizdi. Bir yandan hazırlıklarımızı yapıyor, diğer yandan gönlümüzü bıraktığımız Kâbe’den ayrılacak olmanın üzüntüsünü yaşıyorduk.
Peki Kâbe, Müslümanlar için neden bu kadar önemli?
Kâbe, Müslümanların ibadetinde çok önemli bir yer tutar. Her gün dünya üzerinde yaşayan milyonlarca Müslüman, nerede olurlarsa olsunlar, Kâbe’nin bulunduğu yöne doğru namaz kılarlar ve onu tavaf ederler.
Birçok kaynağın bildirdiğine göre, Yüce Allah, Hz. İbrahim’i Kâbe’yi inşa etmekle görevlendirerek Mekke’ye göndermiştir. Bununla birlikte, Kâbe’nin, Hz. İbrahim’ den çok çok daha eski dönemlere uzanan bir geçmişi olduğu da bilinmektedir. Çünkü kaynaklarda, Hz. İbrahim’in Kâbe’yi inşa etmek için Mekke’ye geldiği sırada, “Kâbe’nin yerini aradığından” söz ediliyor.
İnanışa göre Kâbe çok önceleride vardı. Fakat Nuh Tufanı sırasında yıkılarak kayboldu. İşte Hz. İbrahim de Kâbe’nin tam yerini bulmak ve onu yeniden inşa etmekle görevlendirilmişti.
Yüce Allah Bakara Suresi 127. Ayet’te şöyle buyurmaktadır:
“Bir zamanlar İbrahim, İsmail ile beraber Beytullah’ın temellerini yükseltiyor, (şöyle diyorlardı) Ey Rabbimiz! Bizden bunu kabul buyur. Şüphesiz sen işitensin, bilensin.”
Kâbe’nin yapılışı hakkındaki rivayetlere göre, Hz. Âdem ile Havva validemiz cennetten çıkarıldıkları vakit yeryüzünde Arafat’ta buluşurlar, beraberce batıya doğru yürürler ve Kâbe’nin bulunduğu yere gelirler.
Hz. Âdem, bu buluşmaya şükür olmak üzere Rabbine ibadet etmek ister ve cennette iken, etrafında tavaf ederek ibadet ettiği nurdan sütunun tekrar kendisine verilmesini diler. O nurdan sütun hemen orada tecelli eder ve Hz. Âdem, onun etrafında tavaf ederek Allah’a ibadet eder.
İslâmi inanışa göre, ilk tavaf Âdem Peygamberden önce melekler tarafından yapılmıştır. Meleklerin gökte tavaf ettikleri yer, tam bugünkü Kâbe’nin bulunduğu yerin üstündeydi.
Bu nurdan sütun Hz.Şit zamanında kaybolur, yerine bir taş kalır. Bunun üzerine Hz.Şit, onun yerine taştan, onun gibi dört köşe bir bina yapar ve o siyah taşı binanın bir köşesine yerleştirir. İşte bugün Hacer-ülEsved diye bilinen siyah taş odur. Sonra Nuh tufanında bina kumlar altında uzunca bir süre gizli kalır.
Hz.İbrahim, Allah’ın emri ile Kâbe’nin bulunduğu yere gider,Hz.Şit tarafından yapılan binanın temellerini bulur ve o temellerin üzerine bugün mevcut olan Kâbe’yi inşa eder. Ayette “Beytullah’ın temellerini yükseltiyor” cümlesi bunu ifade eder.
Bir rivayete göre, Hz. İbrahim, bugünkü Kâbe’nin bulunduğu yere gelince bir melek “Burada dur!” dedi. Aynı anda yukarıda bir bulut belirdi. Melek şöyle dedi: “Ey İbrahim! Rabbin sana bu bulutun altında ve onun ölçüsünde bir temel kazmanı emrediyor.”
Hz. İbrahim, kendisine gösterilen ölçülerde yeri kazmaya başladı. Oğlu Hz. İsmail de ona yardım ediyordu. Bir süre sonra Kâbe’nin, Hz. Âdem tarafından inşa edildiği zamanki ilk temeline ulaştılar. Bundan sonra Kâbe inşa edilmeye başlandı.
Hz. İsmail taş taşıyor, yaşlı babası Hz. İbrahim de duvar örüyordu. Kâbe’ nin duvarı Hacer-ülEsved taşının bulunduğu yere gelince Hz. İbrahim oğluna şöyle dedi: “Bana öyle bir taş getir ki, onu bu köşeye koyayım.” Bunun üzerine Hz. İsmail, babasının istediği taşı bulmak için çevrede dağlara çıktı. O sırada karşısına Cebrail (as) çıktı ve ona Hacer-ülEsved taşını verdi. Taş böylece bugünkü yerine yerleştirildi.
Efendimiz, Hz. Muhammed’in (sas) Hacer-ülEsved ile ilgili olarak şöyle dediği bazı Hadis kitaplarında geçiyor: “Hacer-ülEsved cennet taşlarından bir taştır. Eğer ona kirli eller dokunmasaydı, şimdi aynen indiği şekilde kalacaktı. Cebrail, Hacer-ülEsved’i cennetten getirdi ve onu gördüğünüz yere yerleştirdi. O sizin desteğinizdir. O durdukça siz iyilik üzerinde kalırsınız. Ona gücünüz yettiği kadar yapışın. Çünkü şüphe yoktur ki, Cebrail bir gün gelip onu getirdiği yere götürecektir. Hacer-ülEsved cennet yakutlarından bir yakuttur. Dönüp gideceği yer de yine cennettir.”
Hacer-ülEsvedCennetten gelmiştir. O taşı oraya Allahü Teâlâ koydurmuştur. Kâbe’nin yerini de yine Allahu Teâlâ belirlemiş ve namazlarımızda Kâbe’ye yönelmemizi ve onu tavaf etmemizi emretmiştir.
Hacer-ülEsvedi öpmek sünnettir. Hazret-i Ömer, tavaf ederken, Hacer-ülEsvedi öpmüş ve daha sonra şöyle demiştir: “Ey taş biliyorum ki, sen bir taşsın, ne fayda ne de zarar verebilirsin. Eğer Allah Rasulü’nün seni öptüğünü görmeseydim seni asla öpmezdim.”
O esnada arkasında bulunanHazret-i Ali bu sözü işitince şöyle dedi: “Ya Ömer! Onda saklı bulunan sırları bilseydin şimdi böyle seslenmezdin. Rasulullahın,(Hacer-ülEsved, kıyamette insanlara şefaat eder) buyurduğunu ben işittim.”
İşte böylesine kutsal ve mukaddes olan kıblemiz Kâbe ile bünyesinde barındırdığı Hacer-ülEsved’in, biz Müslümanlar için çok büyük önemi ve kıymeti vardır. Bu kadar öneme, değere ve kıymete haiz can Kâbe’mizden ayrılık acısı tabii ki tüm Müslümanlar gibi bizleri de derinden müteessir etmişti. (Devam edecek)