Arzın Kalbine ulaşma ve Haccın ifası (9)

Salih Sedat Ersöz

                      

Bir yandan Kâbe’den ayrılığın hüznü, diğer yandan Efendimize kavuşacak olmanın sevinci içindeki duygularla Bayramın beşinci günü sabah saatlerinde Mekke’den, Medine’ye hareket ettik.

Uzun bir yolculuğun ve Medine girişindeki kontrolde yaklaşık 3 saat beklemenin ardından akşam saatlerinde Medine’deki otelimize ulaştık. Mescid-i Nebevi’ye yaklaşık 150 metre mesafede bulunan otelin yakınlığı bizi en çok sevindiren husus olmuştu.   

Otelde bizi şirketin Medine’deki rehberi karşıladı. Eşyalarımızı odalarımıza yerleştirdikten sonra hemen Efendimizle buluşmaya koştuk. Zaten hepimiz bir an önce kavuşmanın heyecanını yaşıyorduk. Önce dış kısımdan selamlama yaptık, hemen ardından içeriye girerek ilk ziyaretimizi gerçekleştirdik.

Bu arada şunu da belirtmeliyim. Dış kısımdan selamlama yaparken yönümüz tabii olarak Peygamber Efendimizin yattığı yöne doğru idi. Hemen bir görevli gelerek Kâbe’ye doğru dönünüz diye ikazda bulundu. İşi uzatmamak için tamam dedik ve adam gitti.

Daha önce umreye gittiğimizde de aynı uyarılara şahit olmuştum. Mescid-i Nebevi’ye giden her Müslüman mutlaka böyle bir uyarıya şahit olmuştur. İnsan, bu adamlar niçin böyle bir uyarıda bulunuyorlar diye düşünmeden edemiyor.

Şayet uyarıların nedeni, duanızı Peygambere yapmayın, Allah’a yapın veya Peygamberi putlaştırmayın anlamında ise, bizim ve tüm Müslümanların dualarını sadece Allah’a yaptıklarını, yalnız Allah’a kulluk ettiklerini, sadece Allah’a ibadet ettiklerini ve isteklerini yalnızca O’na ilettiklerini, Peygamberi de asla putlaştırmadıklarını bilmeleri gerekir. Müslüman olmanın ön şartı budur. Aksi halde Allah’a şirk koşulmuş olur ki, bunun karşılığı ebedi cehennemliktir.

Efendimizin yattığı yöne doğru dönerek selamlama veya bağışlama yapmak, O’nu putlaştırma anlamına gelmez. Hiçbir Müslüman da Peygamberi, Allah’ın yerine koyarak ona tapınmaz. Zira böyle bir düşünce veya uygulamanın, Müslümanı, İslâm dairesinden çıkaracağını bilir. 

Yok eğer, dua yaparken Kâbe’ye dönünüz anlamında bu uyarıyı yapıyorlarsa, Kâbe’ye dönme şartının sadece namazda şart olduğunu, namaz dışında dua yaparken niyet Allah’a bağlılık olunca hangi yöne dönülürse dönülsün fark etmeyeceğini mutlaka biliyorlardır.Yani duada Kâbe’ye yönelme şartı yoktur. Kalpler Allah’a bağlı olduğu sürece her yönde dua ve niyazda bulunulur.

 

Cennet-ül Bâki’de yatan binlerce sahabenin isimlerini bile yazmadan, onları unutmaya terk eden bu anlayış, kendileri açısından elbette böyle bir uyarıyı yapmayı da görev (!) bilecektir. Mezhepleri olan Vehhâbîliğin bir gereği olarak bütün mezarları dümdüz eden Suudiler, hiçbir yere isim ve belirti bırakmadan yok etmişler.

Binlerce sahabenin medfun olduğu Cennet-ül Bâki kabristanı sabah namazından sonra ve ikindi ve akşam arası kerhen ziyarete açılıyor. Kerhen diyorum çünkü koruma görevlileri ziyaretten hiç de memnun değiller.

İnsanın buram buram Asr-ı Saadet'i solukladığı bu alanda bütün mezarlar âdeta düzlenmiş, sadece baş tarafını gösteren yassı, küçük bir taş konmuş. Nakil olarak dilden dile aktarılan birkaç mezar dışında, hangi mezarın kime ait olduğu hiç belli değil. Belli olan birkaç mezarın kime ait olduğunu çevrenizdeki insanlara aktarırsanız hemen müdahale görürsünüz. Bu anlayış ellerinden gelse, Peygamber Efendimizin Kabri Şerifini de yok eder diye düşünüyorum.

Ancak şu kadar var ki; bizim bazı cahil Müslümanların, türbelerin kapı ve pencerelerine bez bağlama, para atma, dilek tutma gibi yanlış uygulamaları, bu adamları böyle davranmaya sevk etmekte, bu tür hatalı uygulamaları emsal göstererek, “işi bu şekilde sıkı tutmaz isek, buradaki mezarlarda aynen öyle olur” demektedirler. Bu tür yanlış uygulamalara son vererek, Vehhâbî anlayışına koz ve fırsat vermemek gerekir.   

Muhammed b. Abdilvehhâb (1115-1206) tarafından kurulan Vehhâbîlik, bugün Suudi Arabistan’ın resmî mezhebi durumundadır.  İbn Abdilvehhâb’ın en korkunç ve hatta şirk olarak gördüğü bid’atlerin başında mezarlar, türbeler ve bunların ziyaretleri gelir.

Bu anlayışa göre; sevap umarak Hz. Peygamber’in kabrini ziyaret edip orada ibadette bulunmak yasaktır, şirke vesile olur. Mezar ziyareti, aynı zamanda puta tapıcılığa da vesile olabilir; çünkü puta tapıcılık mezar ziyaretinden zuhur etmiştir ve Yahudi ve Hıristiyanlar da sırf bu yüzden sapıtmışlardır. Mezarlar üzerine yazı yazdırmak, türbe yaptırmak ve saire de şirke ve dinden çıkmaya vesile olan en kötü fiillerdir. Bu sebepten mezar ziyareti ve türbe yapımı, ne şekilde olursa olsun, kesinlikle yasaklanmalıdır.

Vehhâbîlik anlayışının görüşü bu şekilde olduğu içindir ki, Suud yetkililerinin ellerinden gelse yani dünya Müslümanlarından büyük bir tepki almayacaklarını bilseler, Peygamber Efendimizin mezarını da yok ederler diye düşünmemde haksız sayılmam. 

Efendimizi ziyarette de müdahaleler devam ediyor, orada kesinlikle bir an bile durup salavat getirmeye ve kenarda Kur’an’dan birkaç Ayet okuyup bağışlamaya müsaade etmiyorlar.

Bu durumu bildiğimiz için daha geriden salavatlarımıza başlıyor, geçinceye kadar ancak bitirebiliyorduk. 

(Devam edecek)